Pages

28 Nisan 2006 Cuma

sagolasin sevgili Oya...

Sevgili Oya paylasmis, ne de guzel olmus... Cok cok hosuma gitti uzaklardan da olsa oyle bir baharda Bogazici'ni, erguvanlari ve denizi solumak.
ilk firsatta -ne zaman kimbilir ama- ben de gidip soyle yuvarlanmak istiyorum cimlerde doyasiya!

yine...



benim kedim geldi yine. bir kedi istiyorum ben, hem selim icin de iyi olur oyle degil mi?

not:resim © imge su özbilge'den alinmistir.

25 Nisan 2006 Salı

sari Selim

  Posted by Picasa
sari rengi pek sevmem, bu nedenle sari giyecek almadik pek Selim'e. ancak su carter's'in besli tulum paketinde olan sari renk cok hos, Selim'e de pek yakisti o yuzden zavkle giydiriyoruz simdilik :)

mavi Selim

  Posted by Picasa
Selim her daim mavi...
mavi olmasinin ilk ve en onemli sebebi annesinin mavi rengi ve mavinin her cesit tonunu seviyor olmasi.
ikinci sebebi selim'e yakisiyor :) olmasi
ve ucuncu sebebi ise oglan cocuklarinin resmi renginin "mavi" olmasi ve bu nedenle selim'in kiyafetlerinin %74'unun mavi olmasi (geri kalan %26 yesil, beyaz, ekru ve kirmizi arasinda paylasiliyor).
evet ya neden oglan cocuklarinin resmi rengidir mavi? neden yesil degil de mavi ve neden kiz cocuklarinin rengi pembedir? niye mesela mor degil de pembe?

uyku tonlarinda Selim

  Posted by Picasa
ben yokken, babasi biberonla emzirirken, Selim boyle uyuyakalmis iste ve babasi boyle fotograflamis Selim'i...

24 Nisan 2006 Pazartesi

Selim'in begendigim iki resmi :)


Selim kendi kendine do-nu-yor :)

son birkac gundur kendi kendine sirt ustu yatarken once yan sonra da tamamen yuzustu donebiliyor arti selim. ve hatta yuzustu donmekle de kalmiyor elleriyle destekleyerek kendini kaldirip etrafina bakinabiliyor, korkmadan, aglamadan... sanirim bunda son zamanlarda israrla gunde en az 10 dakikalik periyodlarla onu yuzustu durmaya alistirmamizin etkisi oldu. buna basladiktan kisa bir sure sonra oyuncaklarina yetisme egzersizleriyle birlikte donmey baslamasi kolay oldu sanirim.
yalniz su anda yuzustu dondukten ve vucudumuzu kaldirdiktan sonra ne yapacagimizi bilmiyor, o pozisyondan sikildiktan sonra ne yapacagimiza dair kisa bir panik yasiyoruz . bu panik de gececek, sira neye geliyor? yuvarlanmaya mi?
hadi bakalim :)

unutmak istemiyorum

Selim buyuyor,
o buyudukce hem seviniyorum, hem de bazi halleri bir daha hic geri gelmeyecek diye huzunleniyorum. unutmak istemiyorum onun o simdiki cok ozel hallerini, ozellikle de
*gogsumu emerken yuz ifadesini, oyle huzurlu ki
*sabahlari uyandiginda gulumseyen yuzunu
*altini alirken mutlu olusunu
*oyun ortusu ustunde mutluluk cigliklarini
*onunla konustugumuzda kendince cevap verisini
*parmaklarini sapur supur emisini
*kucagimda uyuyakalisini
*etrafi saskin ifadelerle inceleyisini
*bizleri gordugundeki gulumsemesini
*minik ellerini ve ayaklarini
*o mis gibi bebek kokusunu
ve daha bircok seyi...
oyle guzel, oyle masum ki...

masumiyetin guzel yuzunden hic gitmesin oglum,
seni cok ama cok seviyorum!

22 Nisan 2006 Cumartesi

mind your own business please!!!

biktim,
cevremdeki ikiyuzluluklerden, kiskancliklarda, "ben bilirim"lerden, kendini birsey sanmalardan ve bunlarin "dostane" simalarindan biktim.
bugune dek cok sey gorup gecirdigime inaniyorum,
cok cesitli insanlar gordum, tanidim,
pek cok ulkeyi gezdim, cok farkliliklar tanidim vs, vs.
ama hicbir zaman "ben bilirim" havasina girmedim, giremedim, giremem de...
ancak son zamanlarda bu cevremdeki "pek bilmis" havalari, "her seyin iyisini ben bilirim" tavirlari, "muhatabini kucuk gorme" edalari beni fazlasiyla sinir etmege basladi.
duyuruyorum: susup, bilmemezlikten geliyorsam, bu "bilmedigim, ya da gormedigim" anlamina gelmez,
bu zamanlara cok yakismiyor ama huyum boyle
ancak gorgusu, bilgisi asikar bir sekilde kendimle kiyaslayamayacagim insanlarin bu "ben bilirim" tavirlari da yetti artik!
bir muddet uzaklasmak iyi olacak galiba...

biraz boyle, biraz soyle :)


biraz boyle

biraz soyle

biraz daha boyle

biraz daha soyle...

Selim orada, Selim burada, eee Selim nerede?

artik popisimizi devirip bir o yana bir bu yana donebiliyoruz ya, yerimizde durmuyoruz hic.
dun aksam cok sasirdim Selim'i yataginda yatirdigim pozisyonda goremeyince :). Normal, duz sekilde yatirmis, ustunu ortmus, emzigini de agzina verip-artik emzigi daha uzun tutabiliyor oglusumuz agzinda, ama yine de parmaklari favorisi- kapiyi kapatmistim. bizim icin buyuk rahatlik ki uykusu oldugunda bu pozisyonda kolaylikla uyuyor Selim kendi kendine. henuz sallama olaylarina girmedigimiz icin cok mutluyum-umarim boyle gider de sallama olayini yapmayiz hic. birseyler almak icin odaya girdigimde Selim'in hhenuz uyumamis oldugunu ama bundan da ote yatirdigim pozisyonun tam aksi yonde, ayaklarini da yatagin etrafina koymus, oyle daginik bir pozisyonda buldum. bu pozisyon cok guldurdu ve mutlu etti aslinda beni. yavas yavas motor skill'lerinin gelistigini gormek insani sevindiriyor, bir digeri de "deli" yatan bir oglumuz olacaga benziyor. ben oyle kucukken dort donermisim yatagimda, esim de ayniymis, boylelikle oglumuz da soyle sakin sakin yatacak degil ya, iste ilk isaretlerini gostermeye basladi bile. yani bir biraktigimiz yerde bulamiyoruz artik selim pasa'yi, orada burada yatagin dort tarafinda selim.
oyunlar ariyorum bu aralar, yasina uygun oyunlar.
gerci okudukca icten gelerek yaptigimiz pekcok seyin zaten onun gelisimine yardimci olan seyler oldugunu goruyorum, iyi oluyor ama yine de bilincli birseyler yapmak istiyor insan.
simdi de selim oyun ortusunun ustunde muzikli oyuncaginin altinda, agzinda emzik uyuyakalmis iste, gidip yatagina yatirayim bari :)))

18 Nisan 2006 Salı

beni uzen bir konu :(((

annelog'un yazisi
hem gulumsetti hem de huzunlendirdi beni.
Umarim ben de bir gun, cok gec olmadan ama, annemle boyle guzel bir iliski icinde olabilirim.
bir seyleri yeserttik sanki, nasil bu hale geldik, bir kac ipucum var aslinda ama yillarin yalnizligini tasimak istemiyorum artik.
aramizdaki iliskiyi guzellestirmek bizim elimizde, ve bunu basarmak istiyorum, onu cok seviyor ve cok ozluyorum cunku...

Can-i gonulden destekliyorum...

"dahi" anlamına gelen "de" ve "da", ve baglaç olan "ki" ait olduklari kelimelerden ayrı yazılırlar.
baska seylerde bu kadar hassas olmayabilirim ama bilen bilir (ornek sevgili sebo), bu konuya ayri bir ozen gosteririm. bunu destekleme amacli bir sitenin olmasi beni sahsen ayri bir mutlu etti.
haydi siz de katilin, dahi anlamina gelen de'lerin ayri yazilmasina ozen gosterelim, yapmayanlari uyaralim, bikmadan, usanmadan :).

17 Nisan 2006 Pazartesi

ne yapmak istiyorum? bes sey...

yakin zamanda ne yapmak istiyorum?
-tezimi bitirmek istiyorum -mumkunse hemen, simdi!-
-dogum kilolarimi vermek istiyorum -o da mumkunse farketmeden olsa, bir goz acip kapasam ve zayiflamis olsam...-
-tatile gitmek istiyorum -oyle bir hafta falan degil, soyle uzunca bir sure kendimi kaybedercesine-
-seattle'da yasamak istiyorum -bu biraz uzun zaman alabilir-
-kitap yazmak istiyorum -bu da cooook uzun vadede olabilecek, belki de hic olamayabilecek birsey iste-

sen ne yapmak istiyorsun elma sekeri?

selim'in sunneti uzerine :)

bu yorumlari yeni gordum :) ben de cevap yazayim dedim ama baktim biraz uzun oldu ben de bu sekilde yazmaya karar verdim.
sunnet oldu selim bey. dogdugunun hemen ertesi gunu degil ama besinci gunu oldu (yani Ocak 10, 2006 selim'in sunnet oldugu tarih olarak kayda gecebilir). Normalde burada da eger sunnet olmasini isterseniz bebegin dogumunun ertesi gunu sunnet ediyorlar ancak benim dogumum biraz -cok degil- problemli gecmis, dogumun son anlarinda atesim cikmisti.
dogumda benim atesim ciktigi icin selim de biraz yuksek atesli dogmustu. Gerci dogumundan birkac saat sonra atesi dustu ancak onlem olarak kan sayimina vs bakilmasi ve antibiyotik- serum tedavisi yapilmasi gerekmisti. oyle bebisinizi serum takili vs gormek inanin cok uzucu ancak daha buyuk uzuntuler olmamasi icin katlaniyor insan. ondan sonra ben ikinci gun hastahaneden ciktigim halde bes gun hastahanede kalmisti selim antibiyotik tedavisi icin ve kan sayimina baktilar vs vs. uzuntulu gunlerdi, dogumun sevinci ama selim'in durumuna uzuntu bir arada cok garipti. ama ne mutlu ki bu bes gun boyunca hep iyi geldi kan sayimlari ve antibiyotik tedavisi de bitince besinci gunde selim sunnet oldu. selim'in yan odasinda yatan arkadasi noah ile birlikte kucuk arabalarinda sunnet olmaya goturduler onlari kuzu kuzu. yarim saat sonra geri donduler. ance korkmustum bakimi zor olur mu diye ama iki hafta icinde tamamen iyilesti sunnet yeri. bu arada amerikalilarda da sunnet olmanin cok yayginlasmis oldugunu ogrenmis olduk.

Selim'in ilk piknik macerasi


Dun (Nisan 16, 2006) selim bey ilk kez piknige gitti. gerci dunun piknik icin cok kotu bir tarih oldugunu olay yerine gidince anladik ama is isten gecmis bizler dostlarimizla hazirligimizi yapmis ve piknik yerine gitmistik bir kere ondan sonra vaz gecemedik. neyse kisa bir not eastern'da piknige gidilmiyor, cunku neredeyse tum dallas -ozellikle de komun hayatindan zevk alan hispanik ve zenci kardeslerimiz- bilimum piknik mekanlarindaydi, bizim haberimiz yoktu gozlerimizle gorduk, ogrendik...
selim'in de ilk piknik deneyimi malesef bu gune rastladi. neyse ki o durumdan bizim kadar rahatsiz olmadi, dunku bunaltici sicakla birlikte bir sure uyudu zaten. tam biz birseyler yemege baslayacakken o da mizildayarak uyandi, bunun anlami "ben acim annecigim"di. pekala diyerek yanimizda getirdigimiz -genelde disariya ciktigimizda bizim ayrilmaz bir parcamiz olan- sutu -elbette ki onceden pompalanmis anne sutu- icirdik. sonra acik havada olmaktan hoslandi selim, bir sure kucaklarda gezdi -ki bundan fazlasiyla hoslaniyor oglusumuz- sonra yoruldu ve uyudu. ikinci etap uyanmanin ve beslenmenin ardindan yerde ortusunun uzerinde bir bir saat daha gecirdi. ama bu bir saatte yeteri kadar mutlu gorunuyordu selim. bu mutlulukta onunla konusulmasinin payi buyuk tabii ki. hem acik havanin keyfini cikardi hem de kendisiyle ilgilenenlerin sayica fazla olmasi onun hosuna gitti. selim'le konustugumuzda o da bebekce konusuyor artik, degisik sesler cikriyor, soylediklerimizi melodik olarak taklit eden sesler bunlar; kendince birseyler anlatiyor iletisim kuruyor iste bizimle, gerci bizim ona anlattiklarimizla onun bize anlattiklari arasinda anlam bazinda cok buyuk farklar oldugunu dusunsem de caktirmadan selim'le konusmaya devam ediyorum, ediyoruz.
tekrar uyudugunda bizim de eve donus vaktimiz gelmisti zaten. arabaya bindirecegimiz vakit tekrar uyandi ve malesef eve donus yolunda her nedense aglamaya basladi, ben bunun yorgunluk aglamari oldugunu dusunuyorum. o kadar cok agladi ki yari yolda dayanamayip arkaya yanina gectim ve yasak masak dinlemeyerek selim'i kucagima almak zorunda kaldim, ancak kucagimda yatisti guzel oglusum (kucagimda yatismasi da bana ayri bir haz verdi o ayri mesele :)).
eve dondugumuzde hepimiz bir guzel yikandik ve selim bey de bu banyodan nasibini aldi elbette, sonrasinda nesesi yerine geldi onun da. sonra yine emdi ve uykuya daldi.
ilk piknik gununu boylece gecirdi selim, biz de bu sayede selim'in ve bizim sinirlarimizi bir daha olcmus, bir dahaki sefere deneyimli olarak neler yapabilecegimizi gormus olduk.
iste bu kadar...

12 Nisan 2006 Çarşamba

yogun gunler...


selim'den once, bebek planladigimiz gunlerde arkadaslarim bana garip gozlerle bakiyor ve hatta bazen hislerimde yanilmiyorsam "kinayan" bakislar firlatiyorlardi. yani bu kadar yogunluk icinde bir bebege ne gerek vardi ki...
oysa ki biz evliligimizin dorduncu yilini doldurmus, iliskimizi bir cizgiye oturtmus, ruhen ve bedenen hazir hissediyorduk kendimizi buna.
zor olacakti evet, ikimiz de doktora yapiyorduk; doktora hic kolay degildi ve daha onumuzde birkac senemiz daha vardi, ama hazirdik selim'e, ruhen, bedenen hazirdik iste.
ve selim geldi, oyle cok sevdik ki onu keske daha once gelseydi dedigimiz bile oldu...
yazmak istedigim bunlar degil aslinda. bugun okuldan cikmis otoparka dogru yururken bir yandan hocamin dediklerini dusunuyor, bir yandan da eve gittigimde yapacaklarimi kafamdan geciriyor, bir yandan da sicak gunesi hissetmenin mutlulugunu duyuyordum. hocamla gorusmustum, evet tezim yolunda gidiyordu, daha yapilacak cok sey vardi ama hocam "you are on the right track" demisti ve bu beni motive etmek icin yeter de artardi bile. sonra durdum dusundum hayatimiza ne cok seyi sigdirdigimizi farkettim, buyuk sevgisini ve sorumlulugunu tasidigimiz oglumuz, sebo'nun ve benim calismalarimiz, ailelerimizden uzak bir yasam... tum bu sorumluluklara ragmen "iyiyiz" diye dusundum kendi kendime, oglumuza elimizden geldigince bakabiliyor, calismalarimizi aksatmiyor, bir evliligi yurutuyor, bunun yaninda kendimize ve arkadaslarimizla olabilecegimiz zamanlar ayirabiliyoruz, bazi seyleri iyi ayarlayabildigimizi gordum ve sevindim kendi kendime, kolay degil, buyuk sorumluluklari birlikte iyi idare ediyoruz seboyla.
sonra onu dusundum, sebo'yu... dogumdan once hic bu kadar destek olacagini dusunmemistim, hani arda yardimci olur diyordum ama beklentilerimin cok ustunde cok destek oldu sebo bana. hatta destekten de ote selim'le ilgili cogu konuyu kendine sorumluluk bildi ve ben dusunmeden ustune aldi. hayatimi, hayatimizi cok cok kolaylastirdi, kolaylastiriyor sevgili esim, bunun disinda tezimle ilgili calismalarimda hep motive ediyor beni, kolay umitsizlige kapilan ben onun destegiyle herseyi basarabilirim diye dusunuyorum. ve farkettim ki onu yeteri kadar takdir etmiyorum.
belki bu yazi kucuk bir baslangictir, belki okur yazdiklarimi ve gorur onu ne kadar takdir ettigimi ve ne kocaman sevdigimi.
iste boyle yogun gunler yasiyoruz, calismalarimizi gecenin gec saatlerine kaydirdigimiz, uyanik oldugu zamanlari mumkun oldugunca oglusumuzla ilgilenerek gecirdigimiz ve bu arada koca bir hayati paylastigimiz yogun gunler....

8 Nisan 2006 Cumartesi

Nisan 5, 2006

5 Nisan 2006, selim'in saclarinin ilk defa kesildigi tarih.
selim annesinin karnindan guzel saclarla cikti, annesine cekmemis annesi dogdugunda hic saci yokmus cunku. uc aydir da bu guzel saclari uzamisti selim'in ve biz seboyla birkac haftadir saclarini kessek mi diye konusuyorduk aramizda ama ben selim'in bu is icin henuz kucuk oldugunu dusunuyordum, bingildagi zedelenir mi diye korkuyordum. oyle askida duran birseydi bu sac kesme olayi iste.
carsamba gunu normal bir gundu, hocamla gorusmek ve derse girme amaciyla sabah on bucuk, onbire dogru okula gittim sebo ve selim'i arkamda birakarak.
gun olagan bir sekilde gecti, yalniz dersim tahminimden erken bitti bu hafta, normalde aksamustu bese dogru eve donerdim ancak o gun ogleden sonra uc gibi islerim bitti. arabada herzamanki gibi muzigi yuksek seste dinleyerek eve dondum. kapiyi actim iceriden ses gelmiyordu, saga sola baktim yoklardi babasi ve oglu ortalikta. tam tekrar kapiya dogru yonelecekken iceriden "surpriiiiiiz" diyerek ciktilar. surpriz ki ne surprizdi selim'in saclari kesilmisti :), neyse ki bingildak kismina fazla dokunmamisti sebo.
boylece selim'in saclari ilk kez kesilmis, selim de kabak kafali unvanini hak etmis oldu.
iste kabak kafali oglum benim....

7 Nisan 2006 Cuma

cok sevdim

ben yine blog okurken, ayni zamanda tezimle de ugrasirken ve selim yanimda ana kucaginda uyurken ve ben ara ara uyanmasin diye onu sallarken, baska yollar'da Nurullah Atac'in su cumlesine rastladim; cok sevdim, cok paylasmak istedim, iste burada...
"Kimsenin zevkine karisilmaz, kedileri ille herkes sevsin demeyecegim , ama ben, kedi sevmeyenlerle anlasamam."
Nurullah Atac

6 Nisan 2006 Perşembe

bir link...

faydali olduguna inandigim bir roportaj. okumak isterseniz burada.

cok heyecanliyim ilk defa "sobe(!)"lendim...

bilmem ki ne desem, elmasekeri tarafindan sobelenmisim iste, simdi ben "ebe" mi oluyorum?
hemen bu "ebe" halinden kurtulmaliyim, aklima gelenleri yaziyorum o zaman:
sevgi nedir?
yogun yasandiginda insani yoran, o kadar guzel, o kadar dolu, bir o kadar da sorumluluklu bir duygudur sevgi.
Yeniden dogsam...
kadinligin tum guzelligine, ozelligine, coskusuna ragmen tamamen pragmatik nedenlerle kesinlikle erkek olurdum, 'cause this is the men's world!
Beni en çok duygulandiran sarkilar...
dusundum, bulamadim... bulamamam olmadigi anlamina gelmiyor ama, sonra yazsam?
En çok etkilendigim sair(ler)...
siir okumayi oldum olasi cok fazla sevmemisimdir nazim'a yakin siirleri severim, Nazim'i da o yuzden pek severim. bir de bazi siirler vardir sevdigim, oyle aklimdadir hep.
Ismimin ne olmasini isterdim?
ismimi iyi tasidigimi dusunuyorum, ya da ismim beni tasiyor, bilmem, ismimi seviyorum iste.
Ismimin ne olmasini istemezdim?
"sevi"...
ailemin listesinde ikinci siradaymis, simdiki ismim olmasaymis bu olacakmis, sevi ask demek, guzel ama cok karistirirlardi gibime geliyor hep. sevil, sevim, vs. derlerdi de sevi demezlerdi bir turlu, belki de boyle dusundugum icin iyi ki olmamis derim, iyi ki sevi degil de sumuklu (!) olmusum :)))
Hiç asik oldum mu?
coooooook asik oldum; cicege, bocege, kitaba, sarkiya, denize, sebo'ya, oglum'a, insanlara... duygulari yogun yasama taraftariyim ben sanirim.
Hayatimi degistiren olaylar...
tek bir olay; sebo'yla tanismam, hayatim tamamen degisti, hicbirsey ayni degil artik.

bitmis, baska soru kalmadi...
sobe seren sobe (!)
ebe sensin artik :)))

5 Nisan 2006 Çarşamba

yuzustu durmak ya da durmamak, iste butun mesele bu!




biliyorum, sucluyuz... selim'i bu konuda biraz tembel alistirdik. burada bebekleri yuzustu yatirmamaya ayri bir onem veriyorlar. SIDS- sudden infant death syndrome- uzerinde cok onemle durduklari bir konu. bize de bu yuzden hastahaneden cikarken bebegi yuzustu yatirmamamis konusunda siki siki tembihlediler, biz de bu nedenle selim'i hep sirtustu yatirdik, oyle uyumaya alisti.
bu aliskanligindan dolayi simdi kaslari gelissin diye bizim gozetimimizde yuzustu yatirdigimiz zaman cok rahatsiz oluyor ve yatmamak icin direniyor. yuzustu pozisyonda kalamiyor bir turlu, kendi kendine kalkmaya calisiyor, tum enerjisini kalkmak icin harciyor, kalkamadigi zaman da sikilip, bikip aglamaya basliyor yani o pozisyonda yatabileceginin farkinda degil.
iste bu nedenle yeni misyonumuz, hergun selim'i 10 dakika yuzustu yatirmak ;)



artik boyle durabiliyorum, hadi siz de denesenize...

3 Nisan 2006 Pazartesi

ozledim


ben ege'mi ozledim...
photo by seren

selim: oh ne tatliymissssssss!!!

Koku

Dun sabah muthis guzel bir bahar havasi vardi bu diyarlarda. disari ciktim, agacli yolda yururken icime cektim tomurcuklanan ciceklerin, agaclarin, yapraklarin, otlarin, boceklerin, gunesin, baharin kokusunu.
kendimi cok saglikli, mutlu ve huzurlu hissettim bir an, yasadigim bazi sorunlara karsin. dolu dolu oldum, sevindim.
baharin kokusunun yaninda surdugum floral bebe kolonyasi da beni farkli anilara, ilk genckizlik yillarima, yaz aylarina, denize, gunese, kuma goturdu; dinlendim, bu kisa yuruyusum boyunca.
kokular konusundaki hassasiyetim ve hatta bazi takintilarim Patrick Süskind'in "Koku" romani kahramani Grenouille'i aratmaz nitelikte. Kokular beni cagristirdigi anilar, durumlar, zamanlar ve mekanlar dolayisiyla cok kolay bir sekilde ruh halimi degistirebiliyorlar. bu nedenle kullandigim kokulari oncelikle kendim duymam cok onemli benim icin.
kokular bu denli onem tasirken bende, ben de hissettirdiklerini yazmadan edemedim.

1 Nisan 2006 Cumartesi

blog dunyasi

bu blog olayi iyice ucuklasmaya basladi benim icin.
kendi dunyami cok duzenli olmayan bir gunce seklinde satirlara dokmenin yanisira cesitli bloglari okuyarak bambaska dunyalara da atim atiyor insan. hatta duzenli okundugunda bu uzaktaki "bambaska" dunyalar gelip benim gunluk yasamimin bir parcasi bile olabiliyor.
bazi bloggerlarla ozel ve guzel emaillesmemin, hayati paylasmamizin yanisira artik bazi bloggerlari da ruyamda gormeye basladim. bunun ilk -son olmadigina eminim- ornegi "donna"...
iznin olmadan bir geceyi seninle gecirdim sevgili donna, koln'deki onca isinin arasinda ne vakit dallas'a ugradin bilinmez...
:)))