Pages

26 Kasım 2018 Pazartesi

Yani buralari anladik da Turkiye'de "kara cuma" (muhtesem cuma, super cuma, neyse cuma..) ne oluyor?

15- 16 yildir neredeyse Amerika'da yasiyorum, yasiyoruz. Thanksgiving, cevirisi ile "Sukran Gunu" bizim de ozellikle bir "aile" olduktan sonra duzenli kutladigimiz tatillerden biri.

Bu yazida sukran gunu'nun detaylarina girmeyecegim ama ozellikle sukran gunu yemegi ve yemekte yenilen hindi, patates puresi, yabanmersini sosu, hindiye ait ozel bir sos olan "gravy", mumkunse taze fasulye yemegi , tatli patates , kabak ya da cevizli pay (elmali da olabilir), yemegin olmazsa olmazlarindan...


Sukran gunu'nu bir guzel yonu, cok aileye donuk bir tatil/ ozel gun olmasi. Genelde herkes ailesi ile, esi-dostu, arkadasi ile geciriyor bu tatil gununu. Neredeyse tum gun ailecek birlikte gecirilen bu gunde, eskiden daha cok olmakla birlikte hemen hemen tum magazalar kapali oluyor. (Evet, yavas yavas geliyoruz asil konu olan kara cuma'ya). Eskiden daha cok dedim, cunku son senelerde son 3-4 yildir belki magazalar bekleyemeyip sukran gunu aksamustu 6'da vs acilmaya basladi.Internet alisverisi ile geceden itibaren basliyor indirimler de, malumunuz am-i diger kara cuma indirimleri.
Kara cuma'nin ortaya cikisi ile ilgili pekcok rivayet var, ilgilenenler buradan okuyabilirler.

Ancaken cok bahsedilen su rivayet ki musterilere mal/hizmet satan sirketler tum yil zarar yaparken (buna "kirmizida kalmak" deniyor) , sukran gunu sonrasi yapilan indirimlerle kar edip "siyah"a geciyorlar. Bu yuzden buna da siyah/kara cuma diyorlar, guzel birsey yani sirketler acisindan.

Benim aciklamam ise, bizim de bes- on yil oncesine kadar gozlemledigimiz sekliyle tum sukran gunu (o da her zaman Kasim ayi'nin dorduncu persembe gunu oluyor) persembe gunu evde olan insanlar, magazalarin cuma gunu sabah 4 -5 gibi acilmasiyla, yani gun isiklarindan once Cuma gunu'nu sabahinin karanliginda, "kara" sinda erkenden indirimli mallara ulasmak icin magazalara kosuyorlar. Ogrenciligimiz zamaninda biz de yapmistik, hem eglenceli, hem de stresliydi, iyice ucuzlayan ozellikle elektronik esyalar hemen bitiyordu cunku. Yani bi sekilde cuma sabahi karanligiyla baslayan gun "kara cuma" oluyor. 

Yani tum bu aciklamalarda ortak olan bir "sukran gunu" var, degil mi?

Peki Turkiye'de neden "sukran gunu" olmadigi halde ayni sekilde "kara cuma" oluyor? Kuresellesme cevabiniz ise anlarim,  kuresellesmenin bazi alanlarda kulturel yakinlasmaya (cultural convergence) neden olmasi dogal sonuclarindan biri. Ancak neden bu kadar taklitciyiz anlamiyorum bu konuda, illa ki ayni zamanda mi olmasi gerekiyor?

Neyse, Turkiye'de kara cuma tartismalari yapildikca benim de aklima bunlar geldi.

unsplash-logoFood Photographer | Jennifer Pallian

25 Kasım 2018 Pazar

Kendi ulkeme yabanci... 1 (Istanbul izlenimleri)

Pek guclu bir baslik oldu degil mi?

Guclu hisler guclu tanimlar gerektirir... amma velakin ben boyle hissettim bu yaz: kendi ulkeme yabanci...

Turkiye'ye gitmeyeli uc yil, Istanbul'a gitmeyeli tastamam bir sekiz yil olmustu herhalde ve ben bunun ustune Istanbul'da yedi hafta gecirdim bu yaz.

Istanbul'da bulundugumuz yer hem Istanbul'du hem degil. Ozel bir universitenin korunakli kampusu ve lojmanlari bizi sehirden yeterince soyutladi ancak elbette ki "sehre inmek" ve cocuklara gostermek gerekirdi Bogaz'i, Sultanahmet'i, mezun oldugumuz universite'yi, karsi'yi ve cocuklarin televizyondan ya da resimlerden gordukleri bilimum yerleri. Ve bu yerleri gostermek "sehre inmek" demekti. "Sehre inmek" ise benim icin kalabalik, gurultu, binalar, ve cocuklari kaybetme korkusu demekti.

Bu nedenle pek sehre inmedim, inemedim... Birkac kez disinda... Diger zamanlarda da kiyilara, koselere mavinin ve yesilin bol oldugu yerlere gitmeye calistik.

Kendi ulkeme yabanci...  Istanbul'a yabanci idim. 1996-2000 yillari arasinda ogrencilik yaptim Istanbul'da, sonra da iki sene kadar yasadim, 2003'te ABD'ye tasindim, ara- ara geldim gittim Istanbul'a ama cok sik degil, ya da yeteri kadar sik degil demek ki... Ben Istanbul'da iken insanlar Istanbul'un kalabalikligindan vs yakinirlardi, "buralardan 10-20 sene once yer almak lazimdi" derlerdi. Hayrettir ki kendi kendime soyledigim en cok sey bu  oldu bu gelisimde. Yani ben 2018 de 2000 in ilk baslari icin bunu soyleyebiliyorsam...

Sehir gelismis, yasayanlar daha iyi eksi ve artilarini gorebiliyorlardir elbette ancak ben cok da olumlu yonde bir gelisim gormedim ne yazik ki. Bunu tamamen objektif gozlemlerime dayanarak yaziyorum hicbir politika ya da politik dusunce ile ilgisi olmadan.

Eskiden Istanbul, Istanbul oldugu halde yine de bir masumiyeti vardi sehrin, sanki o gitmis. Yaslandikca olgunlasan degil de yaslandikca hircinlasan bir kadin olmus sanki Istanbul.

Velhasil'i ben 90'larin sonu 2000;lerin basindaki Istanbul'u aradim bu gidisimde. Hatta ozellikle bazi yerlere hic gitmedim anilarimdaki halinde kalmasi, bozulmamasi icin, zor oldu ama gitmedim, gidemedim...

Istanbul ile ilgili sehrin demografisinden tutun da, turistik mekanlari, alisveris mekanlari, bogaz -illa ki bogaz- ile ilgili izlenimlerim var, ancak onlari yazmayacagim, yazip dillendirmeyecegim cunku farkli algilanmasini istemiyorum. Ama insan yapisi da sehri algilamayi etkileyen onemli bir unsur. Ve Istanbul demografisinin degismesi de bence benim gozlemlerime etkisi oldu.

O yuzden yalniz mekanlara, yesili ve mavisi bol mekanlara gittik genelde... Kalabaliktan ve betondan uzak...








23 Kasım 2018 Cuma

Karabatak

"Karabatak gibisin" dedi bana...
Oyleyim galiba, bir gorunup bir kayboluyorum...  Deyimin hakkini veriyorum da karabatak ne cesit kustur onu pek bilmiyorum, arastirmam lazim.
Bir gorunup bir kaybolma durumu bu blog icin de gecerli, eh bir onceki yazimin ustune hakkini vere vere kocaman bir bir yil koymusum ne de olsa...
Sosyal medya'nin diger turleri cikti bloglar bozuldu... Ne guzel surekli yazmaya calisirdim bir aralar, ve ne guzel surekli yazan blog dostlarim, arkadaslarim vardi...
Ben, henuz yeni yil gelmeden, bir yeni yil sozu veriyorum kendime daha cok blog yazisi yazacagima dair. Gundelik yasam mi olur, hissiyatim mi, dusunceler mi, denemeler mi bilemiyorum ama yazacagim birseyler, okunsun ya da okunmasin, ben yazayim da surada dursun diye.
Karabatak olmaya son diyorum son veriyorum yani... Yazacagim daha siklikla.


Bu arada diger sosyal medya turlerinden de ciktim, belki ben gibi "ara kusak" olanlari da,  pek tatmin etmiyor bu gunun sosyal medyasi, interneti... Genelde (istisnalar her daim vardir degil mi?) insanlarin hep kendi yasamlarinin ne kadar guzel oldugunun bir reklami haline donusmus bir sosyal medya beni hic tatmin etmiyor acikcasi... Bu nedenle yine kitaplara, okumaya, dusunmeye dondum ben de, hem isim icabi hem de aliskanliklarim geregi kitaplara dondum bu aralar ben de....

Kitaplar dedim de...

Burada egitim sistemi, ozellikle ilkokul yillarinda okumayi tesvik etme yonunde. Cocuklarin hic odevi olmasa odev olarak hergun 20 dakika okumalari var, 10 dakika da benim icin okuyorlar, etti 30 dakika... Bu 30 dakikaya baslamak, gunumuz dunyasinda pek de o kadar kolay olmuyor. Internet ve bilgisayar oyunlari ve "online" olan hersey o kadar cekici ki cocuklari bir 20-30 dakika sayfalarina dokunarak, hissederek okumaya oturtmak baya bir enerjimi aliyor...  ya da aliyor (du)... Taa kii okuma saatlerini kesfedene dek...

Aslinda pek kesif de denilemez hep yapalim, yapalim deyip yapamadigimiz birseyi bir sekilde yaptik ve artik ne kadar mesgul olursak olalim hepimiz oturup gunde en az 30 dakikamizi birlikte kitap okuyarak geciriyoruz. Bu zamanlarda her aile bireyi kendi kitabini alip -Ibrahim de dahil diyorum cunku henuz Kindergarten'da ve okumaya yeni yeni basladi- okuyarak  geciriyoruz o vakti. Bu durum beni cesitli arayislara da yoneltti, cocuklara farkli alanlari tanistirmak gibi...

Bu aralar "felsefe" ye merak sardigim icin, cocuklara , ve hatta Seb'e de felsefe ile ilgili kitaplar aldim hem kutuphaneden hem de kitapcidan (cunku bazi kitaplarin evde bulunmasi lazim). Ve hatta Selim hepimizin okudugu kitaplara bakip "baba, bak goruyor musun annem hepimize felsefe okutuyor" diye de saka ile karisik bir yorum yapti :). Arada yonlendirme gerekiyor tabii ...

Bir de sesli okuma vakitlerimiz var, o pek duzenli olmasa da ozellikle Ibrahim ve Kerem'e hala sesli kitap okuyorum. Ibrahim'e sesli kitap okumam yasi ve ogrenmesi itibariyle normal, cocuklara sesli kitap okumak onlarin okuma aliskanligi kazanmasi ve onlarin da duzgun okuyabilmeleri icin onemli zira. Onerilen su ki her cocuga okuma duzeyinin bir-iki seviye ustunde kitap okumak onlarin hem okuma hizlarini hem kelime dagarciklarini gelistiriyor. O sesli okuma zamanlarinda da Kerem, Ibrahim, ve hatta Selim de katiliyor, guzel paylasim dolu oluyor bu okuma zamanlari. (Daha detay yazarim sonra cunku bu sesli okuma vakitleri de stratejili okuma yapiyoruz.)

Kitaplar dedim ve yazi uzadi... Demek ki bu konuda daha cok yazmaliyim!  O zaman "arkasi yarin" diyelim bu konuda.

Neymis 1: Karabatak olmayacakmisim
Neymis 2: Cocuklarla kitap okumak guzeldir, ancak caba gerektirir

Not: Fotograf Patrick Fore'den.

unsplash-logoPatrick Fore