Pages

20 Aralık 2010 Pazartesi

Biraz gec oldu ama...

Ama... Mevsimin ilk Kari nihayet bugun dustu! Sevinmeli miyim bilmiyorum, cunku her guzellik gibi Karin da cilesi cok! Artik evde de yasadigimiz icin evin onundeki garaj yolundaki karlari hep bizim kurememiz lazim, henuz kar kurememiz makinasi da almadigimiz icin, bilek gucuyle kureyecegiz karlari :). Tek tesellimiz egsersiz niyetine gececegini dusunmemiz.
Noel havasina coktan giren bu memlekette kar guzel bir Sus oldu Noel isiklariyla suslenen evlere...
Bense beklenmedik bir saglik sorununun belirsizligiyle huzunluyum bu aralar, carsamba ve haftaya carsamba girecegim iki ultrasonun ardindan daha bir kesinlik kazanacak hersey, hayirlisi diyorum...
Sah ve sultan'i okuyorum bu aralar. Iskender Pala'nin guclu Dili ve kurgusu sasirtti beni. Iyi anlamda bir sasirma oldu, zira bu aralar elime aldigim ilk defa okudugim turk yazarlar macerasi hep bir hayalkirikligiyla, kitabi zorla bitirmeye calismakla sona ermisti cunku. Ash ve sultan ozellikle tarihten de hoslananlar icin mutlaka okunmasi gerekenler listesinde bence.
Kar mi demistim, evet bugun mevsimin ilk Kari dustu.

14 Aralık 2010 Salı

happy holidays from us!



Bu sene bir degisiklik yapip sevdiklerimize bir yeni yil karti yollamak istedik. Bu vesileyle simdiden Sumuklubocek okuyucularina da mutlu ve saglikli -ki bu gunlerde tekrar anliyorum ki herseyin basi saglik- bir yeniyil diliyorum!

10 Aralık 2010 Cuma

Kucuk seyler

Dun Selim'in gunuydu.
Okullarinda son birkac aydir uzerinde calistiklari unite "muzik" idi ve bununla ilgili sergileri vardi dun. Gun gectikce yaslaniyor muyum neyim dun duygulandim hatta gozyasi doktum sergilerini gezerken. Cocuklar ne kadar masum, ne kadar hassas, ne kadar canli, ne kadar mutlu ve enerjik... Hep boyle kalsalar...
Her neyse, birkac kare paylasmak istedim sergiden:

"who let the dogs out?" diye bir sarki vardir ya, o sarkiya alternatif video klip cekmislerdi, sergide videosunu izledik :-), ve bu klipte kullanilmak uzere cocuklarin kendileri yaptiklari kopek maskeleri, ustten ikincisi Selim'in yaptigi maske!


Birgun Selim'i almaya gittigimde bu flutu yapiyorlardi, sergide karsilastim. Cocuklar icin birlikte yapmak isteyeceginiz bir proje olabilir, cesitli muzik aletleri yapimi:


ve herkesin flutleri bir arada:


Elbette sergiye katkida bulunan sanatcilarla ilgili bilgi de vardi. Sagda Selim'in cizimiyle kendisi, biraz saskin bir ifade mi var ne  :)))) ?
Bilmem farkediliyor mu ama en favori muzik aleti elektrikli gitarmis Selim beyimizin, bana gore hava hos da yuksek seslerden hoslanmayan babamiz bu konuda ne der bilemiyorum. Ve hatta kerem de davulda (drums) ona eslik ederse, ben de solist olarak -hos beni isterler mi acaba?- mini rock grubumuz hazir bile :)

Selim'inki sol alt kosedeydi. Sergiyi birlikte gezip tek tek her cocugun favori sarkisini ve enstrumanini okuduk Selim'le :)))


Sergiden sonra okullarinda velilerle "potluck" ogle yemegi vardi. Birlikte yemek yedik bir de. Aksam gunun guzel gecti mi diye sordugumda, senin sergimize gelmene cok sevindim dedi. Anne-baba tarafindan sevilmek, deger verilmek ne kadar onemli hem cocuklar, hem biz yetiskinler icin diye dusundum kendimce...
Favori pizzasi sadece peynirli pizza Selim icin.

 "Kucuk seyler" diye baslik atmistim ya, beni mutlu eden kendi kucuk ama anlami buyuk olan sey ise Selim'in kreste yazdigi "iyi ki dogdun" notuydu. Icinde de cizilmis bir yaris arabasi var :))) -bu kismin anneyle pek bir ilgisi yok tabii-.






7 Aralık 2010 Salı

haftasonu

evet, biz ev kusuyuz :-)
haftasonu tatillerimizi genelde ya evde, ya da yakin cevremizde geciriyoruz. esra'nin gezi maceralarina imrenmiyor degilim ama bize onlar gibi bir arkadas lazim bizi alip goturecek, cevreyi kesfettirecek.
biz ev kusuyuz da evimizde arkadaslarimizi agirlamaktan cok mutlu oluyoruz.
gectigimiz pazar gunu de arkadaslarimiza gozleme partisi yapalim dedik, malum kayinvalidem de buradayken o gozlemeleri acti, ben -ve herseye burnunu sokan minik Kerem :-) - gozlemeleri pisirdik. gozleme yapmak kolay is degil oyle ama sonuclarina degdi dogrusu. nasil olsa uzun bir sure gozleme yiyemeyiz diyerek, yedik de afiyetle, arkadaslarla yemek daha bir tatli oldu elbette ;)

Gozlemeler yapilirken:

*** *** ***


*** *** ***



*** *** ***

Bu resimde de abisi ne yaparsa yapmaya calisan Kerem. Abisi cereal yerken o da corbasini kendisi yemek istedi. Sonrasinda minciklayip, dokup biraz cozuttu ama sonucta eglendiler :))).

4 Aralık 2010 Cumartesi

Kendime "treat" kitap aldigimi yazmistim degil mi? Tulumba'dan biraz tuzluya gelse de mutlulugu bana yetti dogrusu. Mutluluk parayla satin alinmaz derler bir de, aliniyormus iste ;)
Aldiklarimdan iki tanesini okudum bile. Simdi siradakiler:


*** *** ***


*** *** ***


*** *** ***

Bakalim begenecek miyim?
Yorumlar daha sonra...

3 Aralık 2010 Cuma

yas 32, yolun yarisina kaldi 3 :)



-hayat arkadasimdan bir opucuk, ve postadan gelecek hediyenin adi :)
-cocuklarimdan hugs and kisses
-babacigimdan ve annemden ayri ayri telefon ve duygu yuklu bir email:
"Yıl 02.12.1978 Annenin sancıları başlayınca bir yavrumun doğacağı heyecanı her yıl olduğu gibi bu yıl daha fazla hissettim.Sen dünyaya gözünü açtığında doğum kapısında neler hissettiğimi tarif edemem hele seni kucağıma aldığım o ilk günü hiç ama hiç bir zaman unutamam.Gözlerindeki sulu tentürtüyot kokusunu minicik ellerini oğuşturuşunu,masum masum baba beni hiç bırakma der gibi bakışın, hayatımın en güzel anını oluşturmuştu canım.Sana doya doya bakarken annenin bana kızımız ne tatlı dünya güzeli değilmi sözünü hiç unutamam.Evet bir dünya güzeli kızım bizim kızımız olmuştu.İyiki doğdun tatlı güzel kızım.Dilerim bugün dilediğin tüm güzelliklerin gerçek olması.Belki şuan yanında değiliz ama bilki kalbizim senin ve güzel ailenle birlekte bu günü kutluyoruz canım kızım.Hayatının bundan sonrası ailenle birlikte kalbinin güzelliği gibi neşeyle sağlıkla başarıyla geçsin yavrum.Seni çok ama çok seven
Annen ve Baban"

-arkadaslarimdan gelen telefon ve email tebrikleri
-blogger dostlarimin mesaji
"Tüh! Geç kalmışım, ama...
Yeni yaşın kutlu olsun, en güzel takılar senin olsun!
:))"

gec kalmadiniz ekmekcikiz hanimcigim, tam vaktindeydi
- ve aksam vakti gelen surpriz dogumgunu pastasi ve dostlar! -bu surpriz beni cok gecmisteki (yil 1989 ya da 1990 olmali) bir surprize goturdu; anilar, anilar...

*** *** ***
daha ne isterim ki?

bu hayat ve hayatin getirdikleri bana bahsedilmis bir lutuf...
ve her gecen solugumda bu lutfa olan sukranimi daha bir hissediyor, daha bir dile getiriyorum.

27 Kasım 2010 Cumartesi

ben, sumuklu...

Dogumgunu mevsimindeyiz demistim ya, sirada benimki var :)
kendime dogumgunu hediyesi bakiyorum bu aralar. Aslinda cok yakinda birkac kitap hediye etmistim kendime, hem de Turkcesinden :), amma velakin dusundum de birkac guzel taki da fena olmaz hani :). Takilar icin etsy'de dolasiyorum. Suradan ve buradan birseyler begendim kendime. Bu aralar her cesit taki cok hosuma gidiyor, kendimi ozel hissettiriyor bana.
Dusundum de galiba bu aralar kendimi "iyi" hissetmeye cok ihtiyacim var; en azindan kendi kendime bu niyetle cabalayabilirim, oyle degil mi?

22 Kasım 2010 Pazartesi

mevsimlerden dogumgunu mevsimi

Dogumgunu mevsimindeyiz. Selim'in arkadaslariyla baslayan dogumgunlerinde sira bizlere gelerek devam ediyor :).
Pazargunu ogleden sonra Selim'in kresten arkadasi Sean'in dogumgunune gittik Selim ve ben. Sean'in annesi Turk babasi Amerikali. Selim bazen sevinerek kreste Sean ile Turkce kelimeler konustugundan ve ogretmenlerine hatta Turkce ogrettiklerinden bahsediyor.
Bugun ise Sebocugumuzun dogumgunuydu. Asagidaki resimde de gorebileceginiz gibi 34 yasina girdi babamiz. Aksam eve geldiginde pasta keserek sade bir sekilde, aramizda kutladik onun dogumgununu. Oysa ki gecen sene yakin oldugumuz birkac aile da vardi ve Sebo ve bir arkadasi birlikte kutlamislardi dogumgunlerini.
Dogumgunu ikrami icin ilk defa kabartma tozunun arkasindaki tariflerden birini denedim; elmali kek ve cok guzel oldu.Yani ben begendim ;) tekrar yapabilirim. tarifi mi unutmadan:
3 adet elma -ben 2 adet kullandim- kup kup kesilir, 2 tatli kasigi tarcin ve 1 paket sekerli vanilin ile karistirilir.
Baska bir kapta 2 yumurta, 1.5 su bardagi toz seker, 1/2 su bardagi siviyag cirpilir. Icine 2 su bardagi un ve 1 paket kabartma tozu ilave edilir. Bu karisimin icine tarcinli elmalar konularak tekrar karistirilir ve pismesi icin firina verilir.
Kokulu, guzel bir elmali kek oldu. Ben cok begendim.

Babalariyla dogumgunu mumlarini sondurmek icin sabirsizlikla bekleyen Selim ve Kerem:



Asagidaki yazima devam olarak Selim duzenli dis doktoruna gidiyor. Simdiden dort disine dolgu yapildi. Kaldi dort. Ilk kontrol icin doktora gidisinin aksine dolgu icin gidislerinde dis doktoruna gitmek pek hos gelmiyor Selim'e. Disimi acitiyorlar diyor :(.
Kerem ise ayri bir alemde :))). Firsat buldukca saklambac oynamak uzere saklaniyor oraya buraya. Hos birlikte oynadigimiz saklambac Selim'in de favorisi. Kerem'in komikligi onu iki arada bir derede klozete saklanirken buluyoruz. Klozet burada hemen her odada odanin buyuklugune gore bir ya da iki tane olan ayri giyinme odasi olarak tanimlanabilir. Odanin icinden bir kapisi oldugu icin cekici geliyor, ve hatta karanlik oldugu halde girip bir de kapisini kapatip bulunmayi bekliyor Kerem.
Burada Kerem beyimiz, onun cok sevdigim tisortuyle :):




Bunlar da gecen haftaki bayram fotograflarimiz. Selim ve Kerem bayramliklariyla objektifin karsindalar!

Kerem'in elinde bir balon var. Kerem tam bir balon hastasi oldu. Ucan balonlari cok seviyor. Ben de kucukken cok severdim ucan balonlari. Hangi cocuk sevmez ki?



Fotograflarini cekmek her gecen gun zorlasiyor, ozellikle de ikisinin de ayni andan bakmasini saglamak!


Posted by Picasa

10 Kasım 2010 Çarşamba

Tarihe bir not daha

Dis doktoruna gitmek kucukten beri kotu bir deneyim olmustur benim icin.
Kucukken dedem gotururdu beni dis doktoru arkadasina. Kucuk falan demeyip canli canli bir kanal tedavi hikayem var ki o hikayedir belki dis doktoru koltugunu sevmeyisim ve belki de bu yuzden simdiden birkac disimi kaybettim.
Zannediyorum genetik etkenler de var dis kalitemin dusuk olmasinda. Ornegin babamin hep dis sorunu olmustur, belki de ondan dolayi da benim ve gorunen o ki galiba benden dolayi da Selim'in...


Bugun ilk dis doktoru deneyimini yasadi Selim. Aslinda burada 2 yasindan sonra cocuklarin ilk dis doktoru randevularini almalari icin destekliyorlar ancak bu konuyu zannediyorum ihmal ettik bu gune dek. Selim'in genelde dis fircalama aliskanligi var fakat belki de dis ipi henuz duzenli kullanmadigimiz icin onda tum azi dislerinin arasinda biri gorunen digerleri gorunmeyen curukler tespit etti doktor. Haftayadan itibaren onlarin tedavisine baslanilacak. Azi disleri erkek cocuklarinda 12 -13 yasina dek dusmedigi icin tedavi ettirmemiz gerekiyor.
Bir email grubundan aldigim oneriyle gittigimiz bu cocuk dis doktorundan ayrica memnun kaldik. Zira, cocuklarin cok sevecegi bir ortam hazirlanmis ve Selim'i  korkutmadan ilk kontrolunu ve dis temizligini yaptilar bile. Ayni sekilde dolgulari da cocuklari korkutmadan yaptiklari bir proseduri anlattilar ve bu nedenle bu doktorda devam etmeye karar verdik.

Umarim Selim'in ve sonra Kerem'in dis doktoru deneyimleri benimkinin aksine hep iyi, ve rutin kontrollerden ibaret uzun soluklu olur. Tabii bunda bize duzenli dis fircalamalarini ve dis ipi kullanmalarini saglamak yonunde buyuk gorev dusunuyor. Zira bugunku konusmamizda dis doktorunun dedigine gore cocuklar 10 yasina dek kendileri dislerini tam olarak iyi fircalayabilecek seviyede olmuyorlarmis. Bu da bir faydali bilgi olarak yerini alsin burada :)

4 Kasım 2010 Perşembe

Cocuk kitaplarimiz...

Gecikmis bir ebe-sobe yazisi bu. Anne Cafe'nin bu yazisinda sobelendigimi gorur gormez yazmak istedigim halde bir turlu yogunluklar pesimi birakmadi ve bu yaziyi yazmak bu gunun bu sabah saatlerine kaldi. Oysa ki fotograflari gecen hafta cekip hazir etmistik. Bu sobelemeyi yazmaya cok hevesliydim, hevesliyim zira konu kitap olunca ayri bir sevke geliyorum. Kitaplar, ayri bir deger tasiyor benim icin. Ve cocuklarima da bu degeri hissettirmek, onlarin da yasamlarinda kitaba ayni ozeni gostermesini istiyorum. 


Hadi baslayalim o zaman!


Kitap secerken dikkat edilecek ozellikler yasiyla degisen bir durum diye dusunurken farkettim ki oncelikle yasina uygunlugu onemli bir kriter. Ornegin Selim'e asagidaki gibi, minik parmaklariyla kolayca acabilecegi, kalin karton sayfali kitaplarla baslamistik. (bebeklikte agzina alabildigi bez kitaplari yazmiyorum artik :) ). Simdi bu kitaplari Kerem okuyor. Bu kitaplarda- bu yas grubu icin, 1-2 yas arasi denilebilir- aradigim en onemli ozellikler, resimlerinin anlasilir olmasi, dikkatini cekecek renlerde olmasi, gunluk yasama dair cesitli kelimeleri barindirmasi diyebilirim. Bu tarz kitaplari okurken -ya da cocugunuzla birlikte bakarken- size onemli rol dusuyor. Oncelikler her resmi anlatmak, canlandirmak, onun dunyasina eklemek sizin isiniz. Ornegin asagidaki civcivleri saymakla kalmayip, civcivin "cik cik" dedigini, sari yumusak tuyleri oldugunu anlatip, gosterebilirsiniz. Miniginizin sanra kendi kendine bu kitaplara bakip ayni seyleri yapmaya calistigini gormek sizi cok mutlu edecek!



Selim buyudukce daha cok hikaye yonu agir basan kitaplara yoneldik. Bu kitaplarda yine resimleriyle birlikte icerigine cok onem veriyorum. Icerik konusunda duygulari anlatan, anlamlandiran kitaplari begeniyorum.
Ingilizce kitaplarda "Scholastic" yayinevi var, ornegin "No David" isimli kitabi sseviyor  Selim. Kitap sadece resimlerden ve cesitli tonlamalardaki "no David" yazisindan ibaret olmasina ragmen cocuklara ne yapmamalari gerektigini ogretiyor. Ornegin yemegiyle oynayan David resminde "no David" yazisini okuduktan sonra, cocugunuza " yemegiyle oynamak yerine simdi sence David ne yapmali" diyerek cocugunuzu dogru davranisi kendisinin bulmasini gosterebilir, boylelikle onu dogru davranisa yoneltebilirsiniz.
Bu kitaplar ayrica cocuklarin kendilerini tanimasina da firsat taniyor. Ornegin "The Way I feel", cesitli duygulari cocuklara tanitan, onlar icin anlamlastirab bir kitap, arkadasim benimle oynamayinca uzgun oluyorum, babam kardesimi kucaklayinca kiskanabiliyorum gibi. Ve kitap bunlarin saglikli duygular oldugu mesajini veriyor cocuklara.
"I love you because you are you" da basligindan anlasilacagi gibi, nasil olursa olsun utangac, kizgin, uzgun, hircin, mutlu ... bir anne ve babanin cocugunu her zaman her kosulda sevecegi mesajini iceren bir kitap.

Asagidaki kitaplar bu seriden bizim sevdigimiz bir kaci:


Bizim icin cocuklarimizin Turkceyi de iyi ogrenip konusmalari cok onemli. Bu nedenle pakcok Turkce kitabimiz da var. Turkiye'de de cok guzel cocuk kitaplari oldugunu gormek sevindiriyor beni. Bu kitaplardan ozellikle karakterlerle davranis egitimi tarzi kitaplari sectigimi farkettim. Belli bir favorisi yok Selim'in. Donem donem degisiyor okuduklarimiz. Ama Atakan'i daha cok okuyoruz sanki bu aralar :)


Ben kendi cevaplarimla bu yaziyi bitirmeden sorulara donmek iyi olacak sanirim. 
Evet, kitabin kapak tasarimi ve grafiklari onemli bir konu. Ancak tasarimin guzelligini cocuklar icin anlasilir resimli olmasi belirliyor bence. Resim hem cizgileriyle anlasilir olmali hem de kitabin icerigini yansitmali ki okumayi bilmeyen cocugunuz sadece resimlerine bakarak hikayeyi anlatabilsin. 
Bu Selimle cokca yapmaya calistigimiz bir yontem. Ornegin bazen Selim'e simdi kitap okuma zamani dedigimde gidip kendi kendine resimlerine bakarak kitaplari anlattigini goruyorum. Bazen sadece resimden hikayeyi %95 anlatabiliyor.

Kitaplari secerken faydaci ve ogretici olmasina dikkat ederek bazi kitaplardaki-hikayelerdeki didaktik yaklasimi destekliyor muyum diye dusunmeden edemedim ama didaktik deyince Hansel ve Gratel gibi hikayeler geliyor aklima. Bu yaklasim ozellikle son donem 19. yuzyil ve ilk donem 20. yuzyil Alman cocuk edebiyatinda bolca mevcut. Ama zannediyorum bu tarz cocugu korkutan didaktik yaklasim cok da fazla yok gunumuzde. Ozellikle karakterinin olustugu 3-7 yas arasinda dogru davranislari ogreten kitaplari severek okuyoruz.
Bir de tamamen ogrenmeye yonelik Tubitak yayinlarini da severek okuyoruz. Ayse teyzemizin tanistirdigi Merakli Minikleri edinmeye calisiyoruz mumkun oldugunca. Olcum, zaman, hastahanede, discide gibi kitaplarda ozellikle gercek hayatta ornegin dis doktoruna gidilecegi zaman okunacak kitaplar. Yani gostererek okundugu zaman cok kalici oluyor. 





Cocuk kitabi yazmak istiyorum aslinda. Kafamda kurguluyorum cesitli temalar. Ve bu temalar yine ogretici birseyler yonunde. Bu, zannediyorum cocuklarin psikolojik gelisimlerine onem vermemden kaynaklaniyor. Istiyorum ki guzel karakterli, dogru insanlar, kendileriyle ve cevreleriyle barisik, mutlu birer birey olsunlar.

Ve kitaplar bu egitimde cok onemli bir yere sahip. 


1 Kasım 2010 Pazartesi

tarihe bir not

Bugun, yani 1 Kasim 2010'da, yani Kerem tam 1 yas, 2 ay, 3hafta ve 2 gunluk iken, ilk defa kerem'in saclari kesildi.
Anne karnindan ozellikle Selim'e gore seyrek sacli cikmis Kerem'in seyrek ve ince telli saclarini kesmeye cekinmistik hep.
Saclari goreceli olarak daha az seyrek ancak hala ince telli olmasina ragmen artik duzensiz bir sekilde uzayinda bugun saclarini kestik.
Babalari once Selim'i sonra Kerem'i tras etti.
Yani Kerem artik Kerem degil, kabak kafali Kerem!

bu da eskilerden... Kerem henuz 1 haftalik olmali...

29 Ekim 2010 Cuma

bir haber ve dahasi ...

Dun ogleden sonra iyi bir haber aldim ve basvurdugum arastirma odenegini (research grant) aldigimi ogrendim. Bu elbette arastirmalarim konusundaki motivasyonumu arttirdi. Kimbilir, bu cercevede belki birkac gunlugune Turkiye'ye de gidebilirim. Cocuklari birakip gitmek biraz zor olabilecek olsa da bu odenek cercevesinde yapmam gereken birsey.
Bununla birlikte bu aralar projelerime yogunluk verme istegim artti, bu elbette guzel birsey ancak ayni zamanda verdigim dersten soguyorum bu asamada. Ogrencilerin istekleri ve zaman zaman sorunlari beni projelerimden alikoyan bir angaryaymis gibi hissediyorum. Neyse ki donem icinde isleyecegim konular bugun itibariyle bitiyor ve  ogrencilerin yapmasi gereken sunumlar ve simulasyonlar var donem sonuna dek. Onlar da benim acimdan yonlendirme gerektiriyor sadece, sinifta ders anlatmak ve bu derse hazirlanmak kadar yorucu degil.
Bilenler bilirler, ogrencilerin hele hele universite ogrencilerinin, hele hele hele "generation Y" dedikleri bu neslin onunde ders anlatmak hic de kolay degil... (Bu "Y nesli" cok ilginc, baska bir yazida mutlaka ele almaliyim!!!).

Iste bu duygularla geldim bugun is yerime -okula deyince hala ogrenciymis gibi hissediyorum o yuzden bundan sonra is yeri tabirini kullanmayi tercih ediyorum. Ve hatta gelmeden once Selim'i okuluna -onunki okul iste :)- birakinca orada masalar ustundeki oyun hamurlarini, sulu boyalari, cesit cesit incik boncuklari gorunce hic ayrilasim gelmedi oradan. Biraksalar orada bir muddet vakit gecirsem diye dusundum...

Ve iste buradayim ve iste son dersime bir goz atmamak icin blog yaziyorum...

Ve galiba artik durmaliyim!

28 Ekim 2010 Perşembe

Oyun hamuru tarifi

Selim'in okulunda oyun hamurlarini kendileri yapiyorlar hep, ve dokusu guzel bir hamur oluyor. Ben de aldigimiz oyun hamurlarinin kurumasi, oraya buraya dagilmasi sorunsalindan kurtulmak icin kendim yapmak istiyorum oyun hamurumuzu.
Simdilik evde gida boyasi ve tartar kremi (turkcesi de bu mu bilmiyorum- cream of tartar) olmadigi icin henuz yapamiyoruz ama tarifini kaybetmemek icin buraya yazmak istedim. Belki buradan okuyup birisi benden once yapar ve paylasir, kimbilir???

Malzemeler:
2 cups tuz (1 US cup = 236.588238 ml, 1 su bardagi 250 ml saniyorum)
3 cups un
3 cups su
6 tatli kasigi tartar kremi (cream of tartar)
6 tatli kasigi yag.


Tum malzemeler bir tencerede karistirilir, agir bir kivama gelinceye kadar pisirilir. Sogutuldukdan sonra biraz yogurulur. Ve sonrasinda hamurumuz oynamak icin hazir olur...




Yapar yapmaz resimlerle burada oluruz elbette ;)


Bir ekleme:
Bu da yorumda Funda'nin verdigi tarif, tartarsiz oldugu icin gozume daha kolay gorundu. Tesekkurler Funda!
"2 bardak un, 1 bardak tuz, 1 damla sıvı yağ, yeteri kadar su.
Un, tuz, ve sıvı yağ karıştırılır, yavaş yavaş su ilave edilir.
Yani kıvamını un katarak kolayca ayarlayabilirsin. Gıda boyasıyla renklendirilebilir yada beyaz kullanılıp şekil verdikten sonra sulu boyayla boyanabilir. 2. şık daha çok ilgi görüyor."

27 Ekim 2010 Çarşamba

Havadan konusmak makbuldur buralarda.
Yani hava durumu havadan bir mesele degildir.
Oturup ciddi ciddi konusulur ve yorum yapilir ustunde. Zira havalar cok degisken olabilir ve bu degiskenlik gunluk hayati etkileyebilir...
Havadan bir konuymus gibi dusunmeyin simdi yazacaklarimi diye soyluyorum bunu :).
Bu gunlerde sicakliklar mevsim normallerinin ustunde seyrediyor. Alisilmadik dereceler bunlar, neredeyse Kasim ayi olmusken... Dun kisa kollularla geziyordu herkes ornegin. Bugun hafif bulutlu ama hala sicacik bir hava hakim disarida. Sasirtici geliyor bu bize, gercekten alisilmadik bir durum. Sonbahar renkleri hala duruyor ve hatta hala yesil renkler de duruyor ortalikta. Oysaki simdiye coktan soyunmustu agaclar sari yapraklarindan, ama bu sene farkli...
Okulda arabami park ettigim garajdan gorunen downtown manzarasi, birkac hafta once cekmistim sanirim.


*** *** *** *** *** ***
Bu havalarin iyi gitmesi en cok bizim isimize yariyor tabii ki. Cocuklar hala mumkun oldugunca disariya cikabiliyorlar ornegin. Oyun parklari en favori yerleri elbette. Kerem de abisine bolca katiliyor bu sene.






















Ustte, Selim mini beyzbol sahasindan bir poz vermis :)
Altta Kerem heyecanli bir sekilde oradan oraya hoplayip ziplamaya calismis:





Iste boyle, bir turlu soguyamayan havalarin keyfini cikariyoruz biz de :)))

25 Ekim 2010 Pazartesi

C.ai.llou ve Selim


Selim'in kaleminden cok meshur C.ai.llou ve Selim.
C.ai.llou sacsiz ve kulaklari buyuk olan, hayranlarini hayali husrana ugratabilir yalniz dikkat diyorum :) . Kulaklarinda "eardrum" oldugu icin kulaklari buyukmus. Elbette boyu da Selim'den kucuk. Selim oyle dedi...

24 Ekim 2010 Pazar

Sonbaharin son demleri...


Sonbahar,

Evimizin onundeki yapraklari toplarken oyun oynayinca,


buyudukce, yeni seyler kesfedince,
herbir yapragi ayri ayri inceleyince,


usumemek icin hoplayip ziplayinca,


balkabagi kekiyle sicacik caylari yudumlayinca, 


ve bilgisayarin masaustune bu yapraklari koyunca


baska bir guzel!!!

23 Ekim 2010 Cumartesi

cumartesi projesi

Cumartesi projesi dediysem de planlama bana ait olup tum zahmetiyle takma islemleri Sebocugum tarafindan yapilmistir.
Ne zamandir istedigim bir seydi calisma masamin onundeki duvara boyle birseyler yapmak. Ozellikle Selim'e yaptigi resimlere deger verdigimizi gostermek ve bu sayede onu daha fazla resim yapmaya tesvik etmek icin -asil amac elbette masada daha fazla oturmasini saglamak :)))-. Ancak o fotografi mi asalim bunu mu derken fotograf doldu telimiz. Simdilik boyle olsun bakalim...


 *** *** ***

Yaramaz Kerem is basinda!



cat oradayim, cat burada...
ya bir sandalye ustunde, ya bir masa!
bakmayin boyle sevimli olduguma
yureklerinizi agziniza getiririm
bir merdivenden yuvarlanmayla...

not: yukaridaki misralarda gecen olaylar tamamiyle dogrudur!

21 Ekim 2010 Perşembe

Bizden manzaralar


Ustte, bizden sonbahar manzaralari...
Hergun sabah kalktigimda ilk isim pencereden bu renk cumbusune bakmak oluyor.
Cocuklarla dokulen yapraklarin icinde yuruyup hisirtisini dinlemek, cesitli renkli yapraklari toplamak, dokulen yapraklarin icinde yatip yuvarlanmak bu aralar hobilerimiz arasinda.

Dun Selim kresteki aylik sunumunda "sonbahar" temasina uygun olarak renk degistiren yapraklari anlatti, bunun icin okula yaprak goturdu. Ve ille de araba goturmek istedigi icin sari tonlarindaki okul arabasini da goturerek, sonbaharda cocuklar da okula gider diye sunumunda okul arabasini da kullandi.

Sunum (presentation) derken Amerikan egitim sisteminde onemli bir yeri var sunumun, anaokulundan universiteye kadar pekcok sunum yapiyorlar. Bu da topluluk onunde konusma becerilerinin ve kendilerine guvenin gelismesini sagliyor. 4-5 yasinda sunum yapmaya basladiklarini gorunce bazi ogrencilerimin yanlis cevaplari bile cok dogruymuscasina anlatiyor olmasina artik hic sasirmiyorum. Bense ilk sunumumu zannedersem universitede yapmistim. Kalp carpintimin kulaklarima vurdugu hala aklimda...

Burada da biz yemek yerken Kerem'i oyalamanin bir yolunu goruyorsunuz. Hem onu oyaliyor, hem de kendi kendine yemegi ogreniyor. Tabii henuz tamamen kendisi yemegini yemiyor ama iyi bir oyalanma yontemi oldugunu dusunuyoruz. Ustundeki onluk i.ke.a'dan... cok memnun kaldik, artik istedigi kadar ustunu kirletmekte serbest... Kiyafet gibi giyilen bu onluk cok isimize yaradi, tavsiye olunur ;)

iste bu gunlerde bizden manzaralar...
Posted by Picasa

18 Ekim 2010 Pazartesi

kerevizzz ve dogaclamalar...

Funda'nin yazisina katiliyorum... hem de %100!!!
kereviz demisken...
bizim Selim kerevizi sever aslinda.
ammaaaaaaa illa da cig olacak.
Cig kereviz havuc gibi katur kutur yenilecek.
cig brokoli ve cig karnibahar da yer...
bir de krem peynire batirip yemesini sever.

hani illa da pisirip yedirmeye gerek yoktur belki; belki cocuklariniz cig kerevizi sevebilir diye bir oneri olsun diye yaziyorum.

*** *** ***

burada ozellikle partilere goturmek icin marketlerde boyle yukaridaki gibi sebze tabaklari satilir. ortasinda da bir sos.
sosa batira batira sebzeleri yerken bizim borekleri pogacalari arasa da insan, partiler icin saglikli bir alternatif oludgunu dusunuyorum.
meyve tabaklari da var ama cig sebze kadar yazmaya deger bulmadim onlari, uzgunum...

*** *** ***
uzgunum deyince...
ingilizce de "I am sorry but..." seklinde, bizce de "uzgunum ama..." diye cevrilebilecek cumleler vardir ya, Selim kendince onlari "ozur dilerim ama..." seklinde ceviriyor. Komik geliyor bu bana ve bu yuzden duzeltmiyorum onu :))) evet, evet, hain anneyim ben!

*** *** ***
Selim deyince Kerem beyimiz de eksik kalmasin: Kerem de bu aralar en cok "menim o" kelimeleri ustunde duruyor. Istedigi birsey olursa hemen agzindan "menim o" cikiyor :)... Bu herhangi birsey olabilir ekmek, tornavida... ama illa da "menim o!"
Bir de kendisine devamli "aman dikkat", "dikkat et Kerem" vb gibi cumleler sarfedildigi icin bazen kendi kendine "tiktak ditdat" diye diye evde dolandigini goruyorum. Bu da komik :))



Insanlarin en dogal duygularindan bir tanesi zannediyorum aidiyet duygusu. Yani bir topluluga, bir yere, bir kulture ait olmak,Bir yay burcu olarak kendimde bu duygunun cok baskin olmadigini iddia etsem ve cogu konuda bir dunya insani (!) -bunu da aciklamayayim simdi- oldugumu dusunsem de zaman zaman bende de ortaya cikiyor bu aidiyet duygusu.
Ornegin hayatimizi simdilik burada kurmaya karar verisimizle, buraya ait olma bilincini, bilincimi farkinda olarak ya da olmayarak arttirmaya calistigimi farkediyorum. Ev alisimizla bunu daha cok hissetmekle birlikte, evimizin bulundugu toplulugu, mahallemizi, komsularimizi giderek benimsemeye ve bir mahalle'ye ait olmaktan hoslanmaya basladim.
Icimdeki gocebe hissi, belki de yasin getirdigi bir olgunlukla, yerini yerlesik olmaya, yerlesik olmayi istemeye birakiyor yavas yavas.

Aslinda cumartesi ogleden sonra bir alt sokakta yapilan "block party" i anlatmak istemistim bu yazimda.Mahalle partisi bize cok da yabanci bir konsept degil zira Kusadasinda yazlikta hatirliyorum bizimkiler de sitedeki mahalleyi kapatir bir aksam mangallar bir yandan, bir yandan herkesin yaptigi yiyeceklerle, muzigin oldugu ya da olmadigi partiler yapilirdi.
Burada mahalledekilerin hem cevreye yeni tasinanlari tanimak amaciyla, hem de birlikte olmak amaciyla hazirladiklari bu parti, bizim cokca da mahallenin cocuklariyla tanisan Selim icin guzel bir vesile oldu.

Kis soguklari bastirmadan siz de boyle bir toplanma yapmak isterseniz, bu isin temellerini anlatan link burada!

14 Ekim 2010 Perşembe

en iyi ilac...

altin top diye bir hikaye vardir...
hikayeyi anlatmaya enerjim yok ama hikayenin ozu cocuklarin insana bir nese ve enerji kaynagi olduguyla ilgili.
gercekten oyle...
degil birlikteyken yasadiklarimiz, onlar uyurken fotograflarina bakmak bile neselendiriyor insani.
sarsilan ruhumu onlarin varligiyla onarabiliyorum cogu zaman...

mevsimin olmazsa olmazi balkabaklari... bu cilginliga bu sene artik Kerem de dahil oldu :)



eylulden kalma bir resim sanirim... kaykayli Kerem. durusu da sanki ustune basip kayip gidecek gibi...


Bu da gecen gun bahsettigim dinazorlu tuzlu kurabiyelerin yapim asamasinda, kurabiyelerin ustune yumurta surmeye baslayan Selim bey... sonra da yedi t-rex'lerini Selim.!



not: buraya guzel anilar yansirken bagiris -cagiris -aglayis -zirlayis gunlerimizin oldugunu da not etmeliyim. mukemmel anne olamiyor insan her zaman.

13 Ekim 2010 Çarşamba

maskeli balo

yaktim gemilerimi
donus yok artik geri
tak etti canima 
bu maskeli balo
bu maskeli balo ve onun sahte yuzleri!!!



dun degil, evvelsi gun ben de  cikardim gulumseyen maskemi...
gulumsemiyorum cunku canim aciyor!
en cok aciyi insanin en yakini (?) yapiyor iste
binlerce kilometre oteden de bunu yapabiliyorlar ya, helal olsun!

not: resmi tr'den yazan bir blogger'in sitesinden aldim, benim suanki halimi anlattigi icin kullanmak istedim. umarim sorun yoktur?

10 Ekim 2010 Pazar

10/10/10

Ekmekcikiz hanimcigimdan okudum 10/10/10 cilginligi varmis... 
bir yandan da dunya donuyor biz kendi kabugumuzda dunyadan bihabermisiz gibi hissettim okuyunca.
amma velakin 10/10/10 burada animsanmadan ve buraya bir yazi kondurmadan gecmesin istedim.
*** *** ***
Biz cok onemli birsey yapmadik 10/10/10'da...
herzamanki gibi basladi gunumuz...
ve olagan bir sekilde devam etti...
biraz daha yazarsam bu tarihi kaciracagim,
o yuzden bu yazi burada bitsin lutfen...

*** *** ***

yazinin tekrari umarim ki 11/11/11'de ;)

7 Ekim 2010 Perşembe

 Ne kadar siklikla yazmaya calissam da bugunlerdeki yogunluktan yapmam gerekenler listesinde yapilmadan kaliyor birkacgundur yazmak istediklerim. Bir onceki cumlenin akisi da kafamin ne kadar dolu oldugunun bir gostergesi galiba.
Oylesine yetisemiyorum ki zamana bu aralar gunun sonunda ben bile anlam veremiyorum. Bugun ne yaptim gunun sonunda ne tamamladim sorularina cevap veremezken yapmam gerekenler listesindekilere bir cizik atamadan liste uzuyor da uzuyor.
Toparlayacagiz, inaniyorum :)

Gectigimiz haftasonu cumartesi gunu sogumaya baslayan havalarla beraber kislik kiyafetlerimizi cikarmakla basladim gune ve onu cikar, bunu ayir, sunu utule derken aksam oldu bile. Aksam neyse ki bir arkadaslarimizi ziyarete gittik de yorgunlugumu biraz olsun atabildim.

Ertesi gun ise yan komsumuz olan ailenin Selim yaslarindaki oglunun dogumgunune katildik ben, Selim ve Sebo olarak. Dogumgunu icin sabahtan cok heyecanliydi Selim, neyse ki gunduz 11 de oldugu icin dogumgunu cok fazla "ne zaman gidecegiz?" sorularina mazur kalmadan katildik dogumgunune. Yalniz arka bahcede yaptilar dogumgunu etkinliklerini ve bahce isiticilari olmasina ragmen biz donduk disarida, ve benim bir turlu gecmeyen soguk alginligim tekrar nuksetti. Selim de bir ara ususe de ona oyun daha tatli geldi.
Dogumgunu etkinligi olarak boyama secmislerdi. Mevsimin de etkisiyle kucuk balkabagi ve isimlerinin basharflerini boyadilar cocuklar.

Boyama etkinligi baslamadan once:

Baslamak icin sabirsizlanan Selim ve dogumgunu cocugu Jake :)

Ve boya isine girisen cocuklar... 



Cocuklar bu sekilde bir yarim saat - kirkbes dakika gecirdikten sonra, pizza ve dondurma servisi ile tam cocuklarin sevecegi bir dogumgunu gecirdiler.

Etkinliklere baslamisken ogleden sonra da Selim bos durmadi tabii ki... Babaannesinin yaptigi tuzlu kurabiye hamurlariyla dinazor kurabiyeler yapti Selim. Malum bu yaslarda ozellikle cocuklari nasil oyalayabilirim diye geciyor gunler. Ozellikle disariya pek cikilmayan kis gunlerinde ev icinde cesitli etkinlikler bulmak lazim cocuklar icin.

***
Bir yandan da buranin seker bayramina :P hazirlaniyoruz heyecanla. Cocuklar icin eglenceli oldugunu dusundugum Halloweeeeeeeen icin Selim'e bir bahce satisindan $2'a aldigimiz kostum:



Ve abisinin ne yaptigina cogu zaman anlam veremeyen Kerem:


Kerem, cevreyi kesfetmekten mutluluk duyan caginda. O, ordeklere  ekmek atmaktan,


ve ustunde ayakta durunca dusebilecegi icin bizi korkutan ve heyecanimizdan mutlu olabilen bir devresinde hayatinin. Onu oyalamak icin cok dusunmemiz gerekmiyor... Elbette, henuz...