siz bilmiyorsunuz, Selim'in bir basparmagindan bal, digerinden sut akiyor. biz de gormedik gerci henuz ama oyle oldugunu dusunuyoruz. o parmaklari oyle bir emmeye basladi ki selim tek mantikli (!) aciklamasi bu gibi artik.
acliktan mi diye dusunuyorum ama degil galiba cunku emdikten ve doyduktan sonra da emiyor basparmaklarini, sanirim emme icgudusuyle ilgili birsey. emzige alistiramadik bir turlu, sanki cok igrenc birsey vermisiz gibi tukuruyor- hem de soyle bir metre otelere- emzigi, ama is kendi parmagina gelince oyle bir zevkle emiyor ki sormayin. emisinden sanki o parmaklardan ballar, sutler akiyor sanirsiniz.
gerci bazi kaynaklardan bebeklerin parmaklarini emmelerinin emzikten daha iyi oldugunu okumustum, boylece ornegin gece uyandiklarinda sizin de uyanim emzigi verme gibi bir derdiniz olmayacak, bebek kendi parmagini emerek tekrar uykuya dalabilecekmis. ama bilmiyorum hangisi daha iyi, kendi parmagini emmesi mi, emzik kullanmasi mi, yani bu konuda kafamiz karisti biraz... fikri olan?
31 Mart 2006 Cuma
28 Mart 2006 Salı
isterdim ki...
isterdim ki o beni yalnizca "ben" oldugum icin sevsin.
biliyorum, boyle olsaydi olmazdi tum bu anlasmazliklar, kirginliklar, soguk savaslar.
sevgi "seni seviyorum" demekle olmuyor. cok soylendikce hatta supheleniyor insan "cidden seviyo mu acaba" diye.
yillarin yalnizligini "seni seviyorum"lar gidermiyor.
samimi mi, degil mi bilmiyorum, bilemiyorum, anlamiyorum...
biliyorum, boyle olsaydi olmazdi tum bu anlasmazliklar, kirginliklar, soguk savaslar.
sevgi "seni seviyorum" demekle olmuyor. cok soylendikce hatta supheleniyor insan "cidden seviyo mu acaba" diye.
yillarin yalnizligini "seni seviyorum"lar gidermiyor.
samimi mi, degil mi bilmiyorum, bilemiyorum, anlamiyorum...
bu Selim n'apar???
bu Selim, simdilik adi gibi sakin bir cocuk. Oyle derdimiz olmadan aglamayiz pek, arada mirin kirin ederiz ama o da isin nazar boncugu, o kadar da olsun artik. Ucuncu ayimizi doldurmaya bir hafta kala artik gozumuz iyice acildi, uyanik oldugumuzda oyle durmak falan olmaz, ilgi bekliyoruz artik. gerci selim beklemese de annesi de babasi da "aman oglumuzun zekasi gelissin" diyerekten onu rahat birakmiyorlar zaten. bir, bol bol konusuyoruz, anlatiyoruz herseyi kucuk de olsa ailemizin bir bireyi o, konusmalara katilmaya hakki var; iki, muzik dinletiyoruz bol bol,odada yalniz kaldiginda ozellikle radyo NPR'da takili, kulaginin pasi gitsin, coksesli muzik dinlesin diye ugrasiyoruz;uc, sarkilar soyleyip kitaplar okuyoruz ona; dort, oyun battaniyesine- bir zamanlar annesinin bebeklik battaniyesi simdi selim'in oyun battaniyesi oldu- koyuyoruz o oynuyor- bir yandan kendi kendine nagmeler soyleyip, cigliklar atarak sesini kesfederken- biz de onu izliyoruz. bazen de yuzustu koyup kaslarini gelistirsin diye pratik yaptiriyoruz ona, zavallim debelenerek basini kaldirmaya calisiyor ama gun gectikce bu iste daha basarili hale geldigini belirtmeliyim ;).
gecen cumartesi ilk defa selim'le birlikte evden tum gun uzaklastigimiz bir gun gecirdik. annesi babasi bilim fuarinda juri uyeligi yapinca, sabahin erken saatlerinde selim de onlara katildi- fuarin en genc juri uyesi unvanina da hak kazandi tabii ki-, sonrasinda dallas kazan onlar kepce olunca selim de tum gunu disarilarda gecirdi. eve gelip yatagina yatirdigimizda cok sevindi selim bey, yatagindaki oyuncaklarini tanidi, sesli gulucukler firlatti, megerse butun gun perisan olmus disarilarda sevgili oglumuz, esyalarini- cevresini tanimasi bizim de hosumuza gitti elbette.
bunlarin disinda tepki gorudugu hareketleri yapar oldu selim, dilini cikarinca annesinden babasindan ilgi gorunce dilini cikarmayi oyun haline getirdi, sonra eve gelen insanlara gulucuk verip onlarin kalbini calmayi da ogrendi.
Boyle istee, ne diyelim; aman dikkat selim bey sizin de kalbinizi calmasin sakin :)))
Einstein oldum booo:)))
cok capkin gulerim ben ;)
tum bunlardan sonra uyunmaz mi hic...
gecen cumartesi ilk defa selim'le birlikte evden tum gun uzaklastigimiz bir gun gecirdik. annesi babasi bilim fuarinda juri uyeligi yapinca, sabahin erken saatlerinde selim de onlara katildi- fuarin en genc juri uyesi unvanina da hak kazandi tabii ki-, sonrasinda dallas kazan onlar kepce olunca selim de tum gunu disarilarda gecirdi. eve gelip yatagina yatirdigimizda cok sevindi selim bey, yatagindaki oyuncaklarini tanidi, sesli gulucukler firlatti, megerse butun gun perisan olmus disarilarda sevgili oglumuz, esyalarini- cevresini tanimasi bizim de hosumuza gitti elbette.
bunlarin disinda tepki gorudugu hareketleri yapar oldu selim, dilini cikarinca annesinden babasindan ilgi gorunce dilini cikarmayi oyun haline getirdi, sonra eve gelen insanlara gulucuk verip onlarin kalbini calmayi da ogrendi.
Boyle istee, ne diyelim; aman dikkat selim bey sizin de kalbinizi calmasin sakin :)))
Einstein oldum booo:)))
cok capkin gulerim ben ;)
tum bunlardan sonra uyunmaz mi hic...
23 Mart 2006 Perşembe
mood swings...
yazilarima bakiyordu, soyle bir, gecmis yazilara, yenilere vesaire. kendi kendime farkettim ki bende su ruh hali degisiklikleri fazlaca var, cok inisli cikisli bir ruh hali olan bir kisi haline dondum galiba.
eskiden bir huzun- keder hali olurdu hep bende (bkz), bunu kesfedim hallettigimi dusunuyordum, eskisi kadar huzunlenip kederlenmiyorum cogu seye- sebepsiz yere-, cabaliyorum, mutlu bir ruh hali icinde olmaya cabaliyorum ve bunu az bucuk basariyorum sanirim. ama yazilarima bakinca aslinda belki de benim cabalarimin yeterli olmadiginin farkina vardim. bu bogulup bogulup cikmak ama yeniden o derin denize atlamak gibi birsey belki de.
demek ki sorunu cozememisim kokten, kucukten beri bu pesimi birakmayan sorun (?) ne bilsem belki de cozulecek ama yok iste.
yine ben kendi cabalarimla cirpinmaya devam edecegim sanirim bir sure, bakalim ne kadar idare edecek?
let's see...
eskiden bir huzun- keder hali olurdu hep bende (bkz), bunu kesfedim hallettigimi dusunuyordum, eskisi kadar huzunlenip kederlenmiyorum cogu seye- sebepsiz yere-, cabaliyorum, mutlu bir ruh hali icinde olmaya cabaliyorum ve bunu az bucuk basariyorum sanirim. ama yazilarima bakinca aslinda belki de benim cabalarimin yeterli olmadiginin farkina vardim. bu bogulup bogulup cikmak ama yeniden o derin denize atlamak gibi birsey belki de.
demek ki sorunu cozememisim kokten, kucukten beri bu pesimi birakmayan sorun (?) ne bilsem belki de cozulecek ama yok iste.
yine ben kendi cabalarimla cirpinmaya devam edecegim sanirim bir sure, bakalim ne kadar idare edecek?
let's see...
20 Mart 2006 Pazartesi
ben babama boyle guluyorum iste...
anneme gulmuyorum pek, hem cogunlukla onunlayim, alistim artik onun saklabanliklarina.
babam gulduruyor beni boyle, sonra da fotografimi cekiyor bol bol :) bu aralar anne ve babam olduklarini soyleyen insanlara daha yakin davranmaya, tepkilerimi iyiden iyiye belli etmeye basladim. gecen gun annemin bir arkadasina gittik hatta, orada onca teyze arasinda annemi arayip, onun sesini taniyinca hele annemin pek bir hosuna gitti. simdi de onun kucaginda, anneme tek eliyle yazdiriyorum bunlari.
neyse simdi biraz uyuyayim da annem de dersine calissin ;)
SIKINTI ve MUZ KABUGU...
Bir hafta sonu muhasebesinden geriye kalan kocamaaaaaan bir sikinti.
Cuma aksami guzel baslamisti oysa ki, tatli bir arkadasimin ziyaretine gitmistim, orada sohbet vs. derken hosca vakit gecirmistik. kendisi guzel ikramlar da yapmisti ve su aralar sut ve sut urunleri yiyemedigim icin bana ozel sutsuz mozaik tatlisi da ayri bir guzel olmustu.
ancak cumartesi ve pazar gunleri icin ayni iyimserli ve mutlulugu sergileyemeyecegim. zorunluluk ve sureklilikler beni cok sikiyor (buradan tipik bir yay burcu oldugum cikarilabilir belki de). belki bos bos evde otursam, kitabimi okusam, sebo ve selimle vakit gecirsem hic sikilmayacagim ama zorunluluk icabi biri sabah digeri aksam olan iki toplantiya katilmak beni coook ama cooook sikti. kendi kontrolumun kendi ellerimde olmadigi gibi bir duygu beni acayip bunaltti. sebo'ya da soyledim bundan sonra gonul kirilir vs demeden istemeden bir yere gitmeyecegim zira sonra ben bunaliyorum fazlasiyla, ya da bu gibi zorunluluklari minimuma indirmeye calisacagim. insanin her cumartesi sabahini ve aksamini hem de istemeden yaptigi birseye ayirmasi fazlasiyla gereksiz aslinda ve yasam ne yazik ki boyle zamanlari bir anlamda cope atmak icin cok kisa...
pazar gunu de arkadaslar kahvaltiya geldiler sabah, onlarla da hosca vakit gecirdik ama benim artik kendimi sokaklara- tabii mekan Dallas olunca sokaklar degil de alisveris merkezleri gibi kapali mekanlar demek daha dogru olacak, ki alisveris merkezleri hicbir zaman "gezme" konseptime girmemistir ancak burada uc bucuk senedir, cok yakinda dort olacak, yasayinca ister istemez "gezme" kavramimda da degisiklik oldu- atmam gerekiyordu amma velakin ya-pa-ma-dim!!!
bir, sebo bitirmesi ve konferansa gondermesi gereken bir arastirma uzerinde calismak uzere bir saatligine (toplam 6 saat okuld kaldi oysa ki!) okula gitmesi gerekti.
iki, tek araba problemi selim'le bir yere gitmek icin bizim onu beklememiz gerekti.
uc, yurunecek mesafelere de gidemedik, tum gun bardaktan bosanircasina yagmur yagdi.
ve tum bunlarin sonunda evde pinekledim hem de hic istemeye istemeye...
istemeyerek evde kaldigim icin ne ders calisabildim ne de evle ya da kendimle ilgili birseyle mesgul olabildim, selim de havanin ekstra kapali olmasinin verdigi bir mahmurlukla tum gun uyudu.
neyse ki aksam sebo geldiginde yemege ciktik da sikintim bir nebze gecti, gerci boylece hafta sonu da bitmisti iste :((((
Cuma aksami guzel baslamisti oysa ki, tatli bir arkadasimin ziyaretine gitmistim, orada sohbet vs. derken hosca vakit gecirmistik. kendisi guzel ikramlar da yapmisti ve su aralar sut ve sut urunleri yiyemedigim icin bana ozel sutsuz mozaik tatlisi da ayri bir guzel olmustu.
ancak cumartesi ve pazar gunleri icin ayni iyimserli ve mutlulugu sergileyemeyecegim. zorunluluk ve sureklilikler beni cok sikiyor (buradan tipik bir yay burcu oldugum cikarilabilir belki de). belki bos bos evde otursam, kitabimi okusam, sebo ve selimle vakit gecirsem hic sikilmayacagim ama zorunluluk icabi biri sabah digeri aksam olan iki toplantiya katilmak beni coook ama cooook sikti. kendi kontrolumun kendi ellerimde olmadigi gibi bir duygu beni acayip bunaltti. sebo'ya da soyledim bundan sonra gonul kirilir vs demeden istemeden bir yere gitmeyecegim zira sonra ben bunaliyorum fazlasiyla, ya da bu gibi zorunluluklari minimuma indirmeye calisacagim. insanin her cumartesi sabahini ve aksamini hem de istemeden yaptigi birseye ayirmasi fazlasiyla gereksiz aslinda ve yasam ne yazik ki boyle zamanlari bir anlamda cope atmak icin cok kisa...
pazar gunu de arkadaslar kahvaltiya geldiler sabah, onlarla da hosca vakit gecirdik ama benim artik kendimi sokaklara- tabii mekan Dallas olunca sokaklar degil de alisveris merkezleri gibi kapali mekanlar demek daha dogru olacak, ki alisveris merkezleri hicbir zaman "gezme" konseptime girmemistir ancak burada uc bucuk senedir, cok yakinda dort olacak, yasayinca ister istemez "gezme" kavramimda da degisiklik oldu- atmam gerekiyordu amma velakin ya-pa-ma-dim!!!
bir, sebo bitirmesi ve konferansa gondermesi gereken bir arastirma uzerinde calismak uzere bir saatligine (toplam 6 saat okuld kaldi oysa ki!) okula gitmesi gerekti.
iki, tek araba problemi selim'le bir yere gitmek icin bizim onu beklememiz gerekti.
uc, yurunecek mesafelere de gidemedik, tum gun bardaktan bosanircasina yagmur yagdi.
ve tum bunlarin sonunda evde pinekledim hem de hic istemeye istemeye...
istemeyerek evde kaldigim icin ne ders calisabildim ne de evle ya da kendimle ilgili birseyle mesgul olabildim, selim de havanin ekstra kapali olmasinin verdigi bir mahmurlukla tum gun uyudu.
neyse ki aksam sebo geldiginde yemege ciktik da sikintim bir nebze gecti, gerci boylece hafta sonu da bitmisti iste :((((
19 Mart 2006 Pazar
cocuklara masallar
Selim'e anlatabilmek icin internette masal ararken soyle bir yaziya rastladim. yararli birsey ogrendim, paylasayim dedim ;)
15 Mart 2006 Çarşamba
kabugumdan siyrildim iste...
o sikici havayi attim ustumden; biraz ders calismak, biraz sosyallesmek, cokca da oglusumla ugrasmak kendimle ilgili o can sikici dusuncelerden siyirdi beni. iyi ki de siyirdi bugun kendimi cok iyi hissettim.
sabah oglusumla seboyu evde birakip okula gittim, hocamla yaptigimiz arastirma konusunda konustuk uzunca bir sure- bir bucuk saat kadar, bir hoca icin hayli uzun bir zaman bu. bu adami seviyorum ben, once calistigim hocanin aksine dave'in odasindan cikarken icim ders calisma aski ve sevki ile doluyor: yapmaliyim, etmeliyim diyerek gaza bile getiriyorum kendimi, sen cok yasa dave ;). sanirim boyle olmasinda adamin rahat ve insanla ilgilenen yapisi cok etkili. proje ile ilgili konusmadan once hep soruyor is disindaki hayatimi, ya da sirf is disinda bir iki laf etmek icin odama ugradigi oluyor. hayat dersten ibaret degil havasini hissettiriyor, lackalasmadan ama.
onun disinda agustos ayinda benim calistigim alan icin onemli olan bir konferansa gonderdigim uc arastirmadan iki tanesi kabul oldu, bu bana cidden iyi geldi, calismanin karsiligini almak insana iyi geliyor. isin bir diger guzel tarafi kabul olan arastirmalardan birini sebo ile yapmis olmamiz. seboyla bolumlerimiz farkli ama yine de ilgili konular bulabiliyoruz ve boylesi bir arastirmada bulustuk, ustunde calisip gonderelim dedik ve konferansa kabul oldu arastirmamiz, gercekten mutlu etti bu bizi, belki de beni biraz daha fazla, ne de olsa benim kariyerimi daha direk etkileyecek ;)
gecen hafta bahar tatilindeydi okul, bizim icin tatil yok ama verdigim derse bir hafta ara vermek iyi geldi dogrusu. ders vermek yorucu bir olay, cikip anlatmak bir yana verdigim ders bir suru zorunluluklari olan bir ders, odev okumak, bilgisayardan yaptiklari simulasyonu takip etmek ve bunlarin yanisira bir de bir suru detayli sorularini yanitlamaya calismak- bir yandan dersin hocasi oldugumu unutmamak elbette.
iste boyle, kabugumdan siyrilip etrafa biraz daha ilgi gostermek iyi geldi bana.
iyiyim iste, seviniyorum buna ;)
sabah oglusumla seboyu evde birakip okula gittim, hocamla yaptigimiz arastirma konusunda konustuk uzunca bir sure- bir bucuk saat kadar, bir hoca icin hayli uzun bir zaman bu. bu adami seviyorum ben, once calistigim hocanin aksine dave'in odasindan cikarken icim ders calisma aski ve sevki ile doluyor: yapmaliyim, etmeliyim diyerek gaza bile getiriyorum kendimi, sen cok yasa dave ;). sanirim boyle olmasinda adamin rahat ve insanla ilgilenen yapisi cok etkili. proje ile ilgili konusmadan once hep soruyor is disindaki hayatimi, ya da sirf is disinda bir iki laf etmek icin odama ugradigi oluyor. hayat dersten ibaret degil havasini hissettiriyor, lackalasmadan ama.
onun disinda agustos ayinda benim calistigim alan icin onemli olan bir konferansa gonderdigim uc arastirmadan iki tanesi kabul oldu, bu bana cidden iyi geldi, calismanin karsiligini almak insana iyi geliyor. isin bir diger guzel tarafi kabul olan arastirmalardan birini sebo ile yapmis olmamiz. seboyla bolumlerimiz farkli ama yine de ilgili konular bulabiliyoruz ve boylesi bir arastirmada bulustuk, ustunde calisip gonderelim dedik ve konferansa kabul oldu arastirmamiz, gercekten mutlu etti bu bizi, belki de beni biraz daha fazla, ne de olsa benim kariyerimi daha direk etkileyecek ;)
gecen hafta bahar tatilindeydi okul, bizim icin tatil yok ama verdigim derse bir hafta ara vermek iyi geldi dogrusu. ders vermek yorucu bir olay, cikip anlatmak bir yana verdigim ders bir suru zorunluluklari olan bir ders, odev okumak, bilgisayardan yaptiklari simulasyonu takip etmek ve bunlarin yanisira bir de bir suru detayli sorularini yanitlamaya calismak- bir yandan dersin hocasi oldugumu unutmamak elbette.
iste boyle, kabugumdan siyrilip etrafa biraz daha ilgi gostermek iyi geldi bana.
iyiyim iste, seviniyorum buna ;)
13 Mart 2006 Pazartesi
teyze- abla, amca- abi dilemasi
selim'i direkt olarak etkilemeyan bir konu bu.
sizler de karsilastiniz mi bilmem, arkadaslarimizla bu sorunu yasiyoruz. 25 ve ustu yaslari deviren cogu arkadasimiz kendilerine isimlerinin arkasina "teyze" ve "amca" kelimelerini yakistiramiyorlar. selim'in nasil hitab edecegi konusunda "teyze demesin, abla desin" "amca demesin abi desin" gibi cumlelerle cok karsilasiyorum bu aralar, merak ettim iste bu kadar komplekslestirmeye ne gerek var? yillanmayi yakistiramiyor muyuz kendimize?
sizler de karsilastiniz mi bilmem, arkadaslarimizla bu sorunu yasiyoruz. 25 ve ustu yaslari deviren cogu arkadasimiz kendilerine isimlerinin arkasina "teyze" ve "amca" kelimelerini yakistiramiyorlar. selim'in nasil hitab edecegi konusunda "teyze demesin, abla desin" "amca demesin abi desin" gibi cumlelerle cok karsilasiyorum bu aralar, merak ettim iste bu kadar komplekslestirmeye ne gerek var? yillanmayi yakistiramiyor muyuz kendimize?
doktora gittik, asilarimizi olduk...
gecen hafta selim icin yogun bir haftaydi. carsamba gunu (ayin 7siydi sanirim) olan iki aylik doktor kontrolunun yani sira anne ve babasi "spring break" tatilinde olduklari icin Selim de bos durmadi onlarla gezdi, gezmesinin yani sira eve gelen arkadaslari da agirladi. zaten arkadaslar da artik anne babasini ziyaretten cok selim'i gormeye geliyorlar, kiskanmiyor degiliz hani ;)
bir gunde 5 tane asi vuruldu selim'e: hepatit b, cocuk felci, menenjit, DTaP (difteri, tetanoz, bogmaca) ve sarilik. 3 asi bir bacagina, 3 asi diger bacagina vuruldu, o sakin selim cocuk asilari yiyince ortaligi ayaga kaldirdi doktorunun ofisinde, cani yandi oglusumun, ama "for the sake of greater good" biz de dayandik tabii.
doktorumuz bayandan memnunuz simdilik, dogumundan beri ayni doktorla devam ediyoruz, sordugumuz sorulara detayli yanit veriyor, dikkatlice muayene ediyor, ve en onemlisi aceleci davranmiyor.
asilarin yanisira boy, kilo ve kafa cevresi olcumleri yapildi, hepsindeki ilerleme normal olculerde.
asidan sonra ates olmasi olasiligina karsi 6 saatte bir "infants'tylenol" verdik selim'e, pek atesi ve agrisi olmadi, sanirim biraz da ilac sayesinde.
onun disinda gecen hafta tum hafta gezdi selim, artik alisti araba koltuguna konmaya, araba koltugunda da uyumak rahat geliyor sanirim ne zaman koysak uyumaya basliyor ancak karisiklik yasamasin diye evde araba koltugunda uyutmuyoruz, cunku bazi bebekler daha sonra yataklarinda uyumuyorlarmis.
bir de kendi sesini kesfetmeye basladi oglusumuz, kendi kendine yere ya da anakucagina koydugumuz zaman konusmaya- bebekce tabii ;)- basliyor, biz de ona onalylayici karsiliklar veriyoruz.
bu aylar anne baba icin odullendirici aylar olmaya basladi, zira oglusumuz yavas yavas dis dunya ile ilgisini artiriyor, uyumak, yemek ve bez kirletmek disinda bizimle azar azar da olsa iliski kurmaya basliyor ki bu cok keyif veriyor insana :).
bir gunde 5 tane asi vuruldu selim'e: hepatit b, cocuk felci, menenjit, DTaP (difteri, tetanoz, bogmaca) ve sarilik. 3 asi bir bacagina, 3 asi diger bacagina vuruldu, o sakin selim cocuk asilari yiyince ortaligi ayaga kaldirdi doktorunun ofisinde, cani yandi oglusumun, ama "for the sake of greater good" biz de dayandik tabii.
doktorumuz bayandan memnunuz simdilik, dogumundan beri ayni doktorla devam ediyoruz, sordugumuz sorulara detayli yanit veriyor, dikkatlice muayene ediyor, ve en onemlisi aceleci davranmiyor.
asilarin yanisira boy, kilo ve kafa cevresi olcumleri yapildi, hepsindeki ilerleme normal olculerde.
asidan sonra ates olmasi olasiligina karsi 6 saatte bir "infants'tylenol" verdik selim'e, pek atesi ve agrisi olmadi, sanirim biraz da ilac sayesinde.
onun disinda gecen hafta tum hafta gezdi selim, artik alisti araba koltuguna konmaya, araba koltugunda da uyumak rahat geliyor sanirim ne zaman koysak uyumaya basliyor ancak karisiklik yasamasin diye evde araba koltugunda uyutmuyoruz, cunku bazi bebekler daha sonra yataklarinda uyumuyorlarmis.
bir de kendi sesini kesfetmeye basladi oglusumuz, kendi kendine yere ya da anakucagina koydugumuz zaman konusmaya- bebekce tabii ;)- basliyor, biz de ona onalylayici karsiliklar veriyoruz.
bu aylar anne baba icin odullendirici aylar olmaya basladi, zira oglusumuz yavas yavas dis dunya ile ilgisini artiriyor, uyumak, yemek ve bez kirletmek disinda bizimle azar azar da olsa iliski kurmaya basliyor ki bu cok keyif veriyor insana :).
4 Mart 2006 Cumartesi
Carseat...
doktora gidiyoruz...
buradaki guzel kurallardan birisi araba koltugunun bes yas ve kucugu cocuklarda zorunlu olmasi. hastahaneden bile araba koltuksuz cikaramiyorsunuz bebegi, ilk baslarda araba koltunun icinde minyatur kalsalar da zorunlusunuz destekle de olsa mutlaka araba koltugunda cikaracaksiniz bebegi, yoksa bebegi vermiyorlar.
uzun surmedi oglusumuz da alisti araba koltuguna, nereye gidecek olsak oncelikle hemen onu yerlestiriyoruz koltuguna, bu dengesiz dallas havalarinda bazen siki sikiya giydirip ustunu ortuyoruz sonra. oglusumuzun car seatinde "winnie the pooh" figurleri hakim. Tamamen tesadufi, anneannesi de buraya geldiginde ustunde winnie the pooh figurleri olan sik, ekru renkte bir battaniye almisti. o battaniyesini de araba koltugunda takim olarak kullaniyoruz genelde, sormayin pek uyumlu, pek sik oluyor :) sonra yine tesadufi olark gelen hediyelerin buyuk bir kisminda da winnie the pooh karakterleri mevcut, yani el mahkum oglusumuzun favori cizgi film karakterleri belirlendi, buyuyunce winnie the pooh dvd'leri izletecegiz ilk etapta, bakalim onun da favorisi bu cizgi karakterler olacak mi?
onlari boyle yakaladim...
yorgun savascilar, uyuyakalmislar... bir ders sonrasi eve geldigimde onlar'i (selim ve sebo) bu pozisyonda yakaladim. buyuk bir ihtimalle, sebo selim'i uyutmaya calisti; yatagina yatirdi, olmadi; muzikli oyuncagini acti, olmadi; kucagina aldi, evin icinde gezdirdi, cik o da olmadi; en sonunda ikisi de yoruldu, oturdular va uyuyakaldilar iste...
emzik ve Selim...
emzigi kendisinden buyuk oglumuzun. su yapisi damaga degecek sekilde olan emziklerden onerdi, bebekleri olan "deneyimli" arkadaslar, biz de aldik bir tane ama guvenlik nedeniyle midir bilmem emziklerin cevreleri genelde cok buyuk, minik kuzumuzun tum yuzunu kapliyor neredeyse, bu nedenle bu resim beni gulduruyor, hem de cok...
gerci resmi gorunce insan selim'in emzige cok aliskin falan oldugu izlenimine kapiliyor ama hic degil, cogu ailenin aksine biz az bucuk alistirmaya calisiyoruz onu ama kucuklugunden midir nedir iki kere emip atiyor simdilik emzigi. neden alistirmak istememize gelince, cogu zaman "handy" oluyor emzik, yani ise yariyor, gecici olarak rahatlatiyor bebekleri. belki de bu nedenle buralarda emzige "pacifier" yani pasiflestirici, sakinlestirici adi veriliyor. tabii alistiktan sonra biraktirmasi ayri bir dert. buralarda "super nanny" diye bir program var; muptelasi degilim ama arada gozum takiliyor, problemli cocuklari "dize getiriyor" ingiliz hatun -ingilizler de "nanny"leriyle meshurdurlar ya-. iste bu programlarin birinde asiri emzik bagimliligi olan cocuklara emzigi biraktirma yontemleri gosteriliyordu. uzun lafin kisasi cocuk ne kadar zirildasa, ortaligi ayaga kaldirsa da, dimdik duracaksin karsisinda ve vermeyeceksin emzigi falan -tabii bu arada annelerin yuregi paramparca olup, ayaklar altinda eziliyor-. bu durun uc-dort (!) gun kadar suruyor, anne-babaya tam bir iskence yani. bu durumu dusunerek aslinda emzige alismasini pek istemiyorum ama dedim ya sakinlestirici ozelligi cezbediyor bizi, ozellikle de sebo'yu. eve geldigimde bir bakiyorum sevgili kocam -sebo- otururken, gozbebegim oglusum agzinda emzik sakin sakin bakiniyor etrafa :))).
alistirirsa emzige babasi alistiracak, gunah benden gitti yani ;)
1 Mart 2006 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)