iste kasik tutma cabalarimiz...
ve iste agzimiz disinda her tarafimizin yedigi bezelye puremiz... -gerci Selim'e haksizlik etmeyelim simdi; bugun elma puresinin yarisini yedi afiyetle, sonra da emdi, acti galiba, demek ki acken tattirmak gerekiyormus ;)-
30 Haziran 2006 Cuma
28 Haziran 2006 Çarşamba
gunler geciyor...
gunler ne cabuk geciyor boyle insan inanamiyor. Selim neredeyse 6 aylik oldu; dogumunu dusundugumuzde ben ve Sebo, hersey daha cok yeni yasanmis gibi geliyor.
Selim'in evde gecirdigi ilk zamanlari; Sebo'nun ve benim her daim onun ustune titrememiz, iki saatte bir Selim'i uyandirip emzirme, gaz cikarma ve alt degistirme ve ne kadar cis ne kadar kaka yaptigini bir kenera not edisimiz, iki haftalik doktor kontrolune heyecanla goturmemiz, ilk asilar, ilk cigliklar, dunyaya ilk bakislar... hersey iste bir "dun" gibi.
Selim o "dun" dedigimiz gunlere gore cok buyudu hem de cok. artik anakucaginin dortte birini degil dortte ucunu kapliyor, anakucagina da yalnizca uyuyacagi ya da biberondan anne sutu icirelecegi zaman oturtuluyor cunku orada hafif de sallanarak sonunda uyuyor. uyku konusunda bugune dek iki elin parmaklarini gecmeyecek zamanlar disinda pek uzmedi Selim bizi. anakucaginda olmadigi zamanlarda- ki bu artik uyanik oldugu zamanin buyuk bir bolumunu kapsiyor- genelde annesinin calisma odasinda-annesinin calisma odasi diyorum zira babamiz salonda calismayi tercih ediyor, her ne kadar calisma odasinda bir masasi olsa da- yere serili kocaman bir pikenin ustunde cesitli oyuncaklari ile vakit gecirmeyi seviyor. o oyuncaktan bu oyuncaga, cesitli sekillerde oynuyor kendince. bu aralar muzikli kitabini kesfetti Selim. kitabi kapaliyken rastgele ustune elini vurup sonunda sarkilari dinleyebildigi dugmeye basiyor ve Selim'e gore uzunca bir sure onunla oyalaniyor. sayfalari da yavas yavas cevirmeye basladigini gozlemliyorum, bugun acik olan kitabini kendi kendine kapatti ornegin. Ayrica oyuncak anahtarlari ve hisirtili kitabi da favori oyuncaklari arasinda.
Selim anne ve babasina iyi bir gezme arkadasi da oluyor; pusetinde gezmegi cok sevdigi gibi, ziyaret ettigimiz arkadaslarimizda da once hafiften bir yabancilik cekip dudak buzup aglasa da anne ve babasinin onaylayici sozleri ve bakislari karsisinda korkacak birsey olmadigini anlayip arkadaslarimiza gulucukler sacmaya basliyor. disarida kendisini seven insanlar da bu gulucuklerden nasibini aliyor elbette.
Selim'i biryerlere goturmekten cekinmiyorum hic; bebekle bir yere gitmenin kendi capinda zorlugu olsa da- yaninizda herseyin yedeginin, bilimum sevilen oyuncaklarin, bezlerinin vs. oldugu her daim hazir durmasi gereken bir canta gibi- Selim sosyal bir bebek kisiligine sahip oldugu icin gittigimiz yerlerde bize bir eziyeti olmuyor. Hatta genelde cevresini cok inceledigi icin biryerlere gitmek, yeni birileriyle tanismak onun ilgisini cekiyor ve mutlu oluyor da ayni zamanda.
"Kucak" denilen sakinlestirici her bebek gibi Selim'de de cok etkili oluyor; annesinin ya da babasinin kucaginda kendini cok guvende hissettigi icin en mizmiz olabilecegi ac ya da uykulu zamanlarinda dahi sus pus gezip dolasabiliyor. Ornegin bugun target'ta birkac saat annesi ve minnos teyzesiyle kucakta dolasti da giki bile cikmadi, hatta yarim saat kadar annesi ve minnos teyzesi alis veris yaparken uyudu bile.
birkac haftadir hic de sistematik olmayan bir sekilde Selim'e ek gidalar tattiriyoruz. Yalniz bu ek gidalar "ek" olma ozelligi tasimiyor cunku Selim yalnizca kasigin ucuyla birkac kasik aliyor, gerisini ya tukuruyor ya da kendisi kasigi tutmak icin verdigi savasta- bu savasi kendi kendine veriyor zira kasigi tutmak isterse ben onu bu konuda serbest birakiyorum- bir kismini onlugune ve mama sandalyesine dokuyor. simdilik Selim elma puresi ve tatli bezelye puresi denedi ilk besin grubundan. onlardan da dedigim gibi birkac kasik ya yemis ya da yememistir. yaklastigimiz alti aylik kontrolunde doktoruyla sistematik bir sekilde ek gidaya gecmesi konusunu gorusmeyi dusunuyoruz. aslinda hala anne sutunu ana gida malzemesi olarak tutsak da bu konuyu bilmekte fayda var diye dusunuyoruz.
Selim'li gunler cok eglenceli, cok mutlu, bir o kadar da cabuk geciyor...
Selim'in evde gecirdigi ilk zamanlari; Sebo'nun ve benim her daim onun ustune titrememiz, iki saatte bir Selim'i uyandirip emzirme, gaz cikarma ve alt degistirme ve ne kadar cis ne kadar kaka yaptigini bir kenera not edisimiz, iki haftalik doktor kontrolune heyecanla goturmemiz, ilk asilar, ilk cigliklar, dunyaya ilk bakislar... hersey iste bir "dun" gibi.
Selim o "dun" dedigimiz gunlere gore cok buyudu hem de cok. artik anakucaginin dortte birini degil dortte ucunu kapliyor, anakucagina da yalnizca uyuyacagi ya da biberondan anne sutu icirelecegi zaman oturtuluyor cunku orada hafif de sallanarak sonunda uyuyor. uyku konusunda bugune dek iki elin parmaklarini gecmeyecek zamanlar disinda pek uzmedi Selim bizi. anakucaginda olmadigi zamanlarda- ki bu artik uyanik oldugu zamanin buyuk bir bolumunu kapsiyor- genelde annesinin calisma odasinda-annesinin calisma odasi diyorum zira babamiz salonda calismayi tercih ediyor, her ne kadar calisma odasinda bir masasi olsa da- yere serili kocaman bir pikenin ustunde cesitli oyuncaklari ile vakit gecirmeyi seviyor. o oyuncaktan bu oyuncaga, cesitli sekillerde oynuyor kendince. bu aralar muzikli kitabini kesfetti Selim. kitabi kapaliyken rastgele ustune elini vurup sonunda sarkilari dinleyebildigi dugmeye basiyor ve Selim'e gore uzunca bir sure onunla oyalaniyor. sayfalari da yavas yavas cevirmeye basladigini gozlemliyorum, bugun acik olan kitabini kendi kendine kapatti ornegin. Ayrica oyuncak anahtarlari ve hisirtili kitabi da favori oyuncaklari arasinda.
Selim anne ve babasina iyi bir gezme arkadasi da oluyor; pusetinde gezmegi cok sevdigi gibi, ziyaret ettigimiz arkadaslarimizda da once hafiften bir yabancilik cekip dudak buzup aglasa da anne ve babasinin onaylayici sozleri ve bakislari karsisinda korkacak birsey olmadigini anlayip arkadaslarimiza gulucukler sacmaya basliyor. disarida kendisini seven insanlar da bu gulucuklerden nasibini aliyor elbette.
Selim'i biryerlere goturmekten cekinmiyorum hic; bebekle bir yere gitmenin kendi capinda zorlugu olsa da- yaninizda herseyin yedeginin, bilimum sevilen oyuncaklarin, bezlerinin vs. oldugu her daim hazir durmasi gereken bir canta gibi- Selim sosyal bir bebek kisiligine sahip oldugu icin gittigimiz yerlerde bize bir eziyeti olmuyor. Hatta genelde cevresini cok inceledigi icin biryerlere gitmek, yeni birileriyle tanismak onun ilgisini cekiyor ve mutlu oluyor da ayni zamanda.
"Kucak" denilen sakinlestirici her bebek gibi Selim'de de cok etkili oluyor; annesinin ya da babasinin kucaginda kendini cok guvende hissettigi icin en mizmiz olabilecegi ac ya da uykulu zamanlarinda dahi sus pus gezip dolasabiliyor. Ornegin bugun target'ta birkac saat annesi ve minnos teyzesiyle kucakta dolasti da giki bile cikmadi, hatta yarim saat kadar annesi ve minnos teyzesi alis veris yaparken uyudu bile.
birkac haftadir hic de sistematik olmayan bir sekilde Selim'e ek gidalar tattiriyoruz. Yalniz bu ek gidalar "ek" olma ozelligi tasimiyor cunku Selim yalnizca kasigin ucuyla birkac kasik aliyor, gerisini ya tukuruyor ya da kendisi kasigi tutmak icin verdigi savasta- bu savasi kendi kendine veriyor zira kasigi tutmak isterse ben onu bu konuda serbest birakiyorum- bir kismini onlugune ve mama sandalyesine dokuyor. simdilik Selim elma puresi ve tatli bezelye puresi denedi ilk besin grubundan. onlardan da dedigim gibi birkac kasik ya yemis ya da yememistir. yaklastigimiz alti aylik kontrolunde doktoruyla sistematik bir sekilde ek gidaya gecmesi konusunu gorusmeyi dusunuyoruz. aslinda hala anne sutunu ana gida malzemesi olarak tutsak da bu konuyu bilmekte fayda var diye dusunuyoruz.
Selim'li gunler cok eglenceli, cok mutlu, bir o kadar da cabuk geciyor...
26 Haziran 2006 Pazartesi
Tek cocuk olmak...
...guzeldi ama kucukken.
ailenin gozbebegi olmak, en cok sevilen olmak- ya da oyle hissetmek, birseyleri paylasmak zorunda olmamak- arkadaslarla olan paylasim buna dahil degil ;)- ve dolayisiyla bir sekilde olanin en iyisine sahip olmak vs vs...
her ne kadar "simarik" bir cocuk olarak yetistirilmediysem de tek cocuk olmanin keyfini cikardigimi soyleyebilirim.
tek cocuk olmak guzeldir yaraticiligi artirir, uzun bir sure gercek arkadaslarinizin yaninda hayali arkadaslariniz da olur (benimkilerin adi $orten, perpen ve turten idi); oynayacak ya da kavga edecek bir kardesiniz olmadigi icin bol bol evde resim yaparsiniz, muzik aleti calarsiniz, kitap okursunuz boylece hem yetenekleriniz hem bilginiz gelisir vs vs.
sonra Mozart da tek cocukmus diyerek sevinir, yuksek IQ'lularin genelde tek cocuk oldugu gibi yazilara ekstra onem verirsiniz.
de... yetmez!
hep icinizde nedenini bilmediginiz bir yalnizlik vardir-gerci bende bu tek cocukluktan mi kaynaklaniyor tam bilmiyorum-, gecmez.
ve sonra sonra, buyudukce ayirdina varirsiniz, istersiniz bir kardesiniz olsun.
cogu zaman her insanin kardesiyle cok iyi gecinemedigi, insanin arkadaslarinin kardesinden daha onemli oldugu fikriyle avuttum kendimi. belki bazilari icin bu boyle ama hicbir arkadas, hicbir dost ayni aile icinde yetismis bir kardesin yerini tutamiyor sanirim.
zaten arkadaslarinizin cogunun bir kardesi, abisi, ablasi oluyor ve siz onalrin hayatinda, onalrin sizin hayatinizda onemi oldugu kadar onemli ve degerli olamiyorsunuz.
ben kucukken kardes istemedim hic; hicbir zaman bir kardes ihtiyaci duymadim cunku hep etrafimda bir suru -hayali olanlar da dahil- arkadasim vardi.
ama ne zaman ki "buyuyor"sunuz, o zaman paylasilan konularin da nitelikleri farkli oluyor ve ic gecirdiginiz oluyor ne yazik ki, "keske bir kardesim olsaydi" diye.
ben de diyorum iste zaman zaman
keske bir kardesim olsaydi...
ailenin gozbebegi olmak, en cok sevilen olmak- ya da oyle hissetmek, birseyleri paylasmak zorunda olmamak- arkadaslarla olan paylasim buna dahil degil ;)- ve dolayisiyla bir sekilde olanin en iyisine sahip olmak vs vs...
her ne kadar "simarik" bir cocuk olarak yetistirilmediysem de tek cocuk olmanin keyfini cikardigimi soyleyebilirim.
tek cocuk olmak guzeldir yaraticiligi artirir, uzun bir sure gercek arkadaslarinizin yaninda hayali arkadaslariniz da olur (benimkilerin adi $orten, perpen ve turten idi); oynayacak ya da kavga edecek bir kardesiniz olmadigi icin bol bol evde resim yaparsiniz, muzik aleti calarsiniz, kitap okursunuz boylece hem yetenekleriniz hem bilginiz gelisir vs vs.
sonra Mozart da tek cocukmus diyerek sevinir, yuksek IQ'lularin genelde tek cocuk oldugu gibi yazilara ekstra onem verirsiniz.
de... yetmez!
hep icinizde nedenini bilmediginiz bir yalnizlik vardir-gerci bende bu tek cocukluktan mi kaynaklaniyor tam bilmiyorum-, gecmez.
ve sonra sonra, buyudukce ayirdina varirsiniz, istersiniz bir kardesiniz olsun.
cogu zaman her insanin kardesiyle cok iyi gecinemedigi, insanin arkadaslarinin kardesinden daha onemli oldugu fikriyle avuttum kendimi. belki bazilari icin bu boyle ama hicbir arkadas, hicbir dost ayni aile icinde yetismis bir kardesin yerini tutamiyor sanirim.
zaten arkadaslarinizin cogunun bir kardesi, abisi, ablasi oluyor ve siz onalrin hayatinda, onalrin sizin hayatinizda onemi oldugu kadar onemli ve degerli olamiyorsunuz.
ben kucukken kardes istemedim hic; hicbir zaman bir kardes ihtiyaci duymadim cunku hep etrafimda bir suru -hayali olanlar da dahil- arkadasim vardi.
ama ne zaman ki "buyuyor"sunuz, o zaman paylasilan konularin da nitelikleri farkli oluyor ve ic gecirdiginiz oluyor ne yazik ki, "keske bir kardesim olsaydi" diye.
ben de diyorum iste zaman zaman
keske bir kardesim olsaydi...
25 Haziran 2006 Pazar
21 Haziran 2006 Çarşamba
kendi kendime kendimle kendim...
kendimi unuttum ben.
oyle hissediyorum.
eski yazilarima baktim da bir ara, daha dolu geldi eskiden yazmis olduklarim, daha "ben"le ic ice...
"kendimi mi unuttum ben" diye sordum sonra kendi kendime.
tek cocuk olmanin bir ozelligiydi belki de kendimi cok fazla dinlemek, pekcok seyden kolayca etkilenmek, deriiiin, icinden cikilmaz dusuncelere dalmak, huzunlenmek, aglamak, yalniz hissetmek kendini, once kalabaligin arasinda yapayalniz hissetmek.
bunlar beni ben yapan seyler olmustu aslinda; ben ve kendim...
ama unutmusum iste kendim; kendi kendimle olmayi, kendi kendimi sorgulamayi.
oyle hissediyorum.
eski yazilarima baktim da bir ara, daha dolu geldi eskiden yazmis olduklarim, daha "ben"le ic ice...
"kendimi mi unuttum ben" diye sordum sonra kendi kendime.
tek cocuk olmanin bir ozelligiydi belki de kendimi cok fazla dinlemek, pekcok seyden kolayca etkilenmek, deriiiin, icinden cikilmaz dusuncelere dalmak, huzunlenmek, aglamak, yalniz hissetmek kendini, once kalabaligin arasinda yapayalniz hissetmek.
bunlar beni ben yapan seyler olmustu aslinda; ben ve kendim...
ama unutmusum iste kendim; kendi kendimle olmayi, kendi kendimi sorgulamayi.
19 Haziran 2006 Pazartesi
degisim...
duygu can yazmis, "buyumek istemiyorum" demis...
benim de kafami kurcalayan bir konu bu. eskilerden birinin bir haberiyle daha da insanin zihnine "dank" eden bir durum. bu hislerle ben ilk defa teyzemi o cok genc yasinda (otuzsekiz) yasinda kaybedince karsilasmistim; sonra sevgili dedecigime geldi sira, oylesi kabullenemedim ki birseyler bile yazamadim ardindan- hatta turkiye'ye bile gidemedim onun olumunden sonra (neredeyse uc sene oluyor). turkiye'ye gidemeyisimin tek sebebi degil dedemin olumu ama beni korkutan onemli sebeplerden biri. o hep mutlu anilarimin gectigi anneannem ve dedemin evinde dedemin olmayasi, o gur sesini bir daha duyamayacak olmamin verdigi gercekligi ve uzuntuyu yasamak istemiyor, bir anlamda erteliyor olmam. sonra iliskilerin nitelik degistirmesi konusu var bir de, kabullenmesi zor ama hicbirsey eskisi gibi, yani ardimizda biraktigimiz gibi olmuyor cogu zaman. ve geriye donup bakinca uzuyor bu durum insani ister istemez
boylesi kalici degisiklikler iste bizim buyumek istemememize, zamanin gecmesini istemememize neden oluyor aslinda ama asil neden bu degil bence. asil neden "degisiklik"ten korkuyor, degisiklikten kaciyor olmamiz ve bir de belki de o herkesin bildigi son'la bizim ve o cok sevdiklerimizin de karsilasacagini biliyor olmamiz. bu korkaklik degil bence ama guven duygusunu hissettigimiz alanlarin daralmasi sadece; degisiklikler, ozellikle sevdiklerimizi kaybetmemizle olusan degisiklikler bir yanda bizim gercekleri gormemizi sagladigi gibi bir yandan da asil guven duygumuzu sarsiyor, hayattaki o guvenli sinirlarimizin degismesi bizi korkutuyor.
yasamda guzel degisiklikler de var, evlilikler, dogumlar, basarilar vs. bu degisimler de ozunde "farklilik" oldugu, zamanin gectigini bize animsattigi halde ayni huzunleri yasatmiyor; cunku bu degisiklikler guven duygumuzu sarsan degil pekistiren, hayata biraz daha sarilmamizi saglayan degisiklikler. korkutmuyor bizi...
sonunda buyumek istemiyoruz iste; anneannelerimizin, babaannelerimizin, dedelerimizin, amcalarimizin, teyzelerimizin, annemizin, babamizin hala bizimle oldugu basimiza gunes gecmesin diye torba gecirip gule oynaya annemizin dairesine gittigimiz, pamuk arasinda fasulye yetistirdigimiz, herkesin mutlu oldugu, herkesin bizimle oldugu bir kucuk kiz cocugu oldugumuz zamanlari ozluyoruz iste...
benim de kafami kurcalayan bir konu bu. eskilerden birinin bir haberiyle daha da insanin zihnine "dank" eden bir durum. bu hislerle ben ilk defa teyzemi o cok genc yasinda (otuzsekiz) yasinda kaybedince karsilasmistim; sonra sevgili dedecigime geldi sira, oylesi kabullenemedim ki birseyler bile yazamadim ardindan- hatta turkiye'ye bile gidemedim onun olumunden sonra (neredeyse uc sene oluyor). turkiye'ye gidemeyisimin tek sebebi degil dedemin olumu ama beni korkutan onemli sebeplerden biri. o hep mutlu anilarimin gectigi anneannem ve dedemin evinde dedemin olmayasi, o gur sesini bir daha duyamayacak olmamin verdigi gercekligi ve uzuntuyu yasamak istemiyor, bir anlamda erteliyor olmam. sonra iliskilerin nitelik degistirmesi konusu var bir de, kabullenmesi zor ama hicbirsey eskisi gibi, yani ardimizda biraktigimiz gibi olmuyor cogu zaman. ve geriye donup bakinca uzuyor bu durum insani ister istemez
boylesi kalici degisiklikler iste bizim buyumek istemememize, zamanin gecmesini istemememize neden oluyor aslinda ama asil neden bu degil bence. asil neden "degisiklik"ten korkuyor, degisiklikten kaciyor olmamiz ve bir de belki de o herkesin bildigi son'la bizim ve o cok sevdiklerimizin de karsilasacagini biliyor olmamiz. bu korkaklik degil bence ama guven duygusunu hissettigimiz alanlarin daralmasi sadece; degisiklikler, ozellikle sevdiklerimizi kaybetmemizle olusan degisiklikler bir yanda bizim gercekleri gormemizi sagladigi gibi bir yandan da asil guven duygumuzu sarsiyor, hayattaki o guvenli sinirlarimizin degismesi bizi korkutuyor.
yasamda guzel degisiklikler de var, evlilikler, dogumlar, basarilar vs. bu degisimler de ozunde "farklilik" oldugu, zamanin gectigini bize animsattigi halde ayni huzunleri yasatmiyor; cunku bu degisiklikler guven duygumuzu sarsan degil pekistiren, hayata biraz daha sarilmamizi saglayan degisiklikler. korkutmuyor bizi...
sonunda buyumek istemiyoruz iste; anneannelerimizin, babaannelerimizin, dedelerimizin, amcalarimizin, teyzelerimizin, annemizin, babamizin hala bizimle oldugu basimiza gunes gecmesin diye torba gecirip gule oynaya annemizin dairesine gittigimiz, pamuk arasinda fasulye yetistirdigimiz, herkesin mutlu oldugu, herkesin bizimle oldugu bir kucuk kiz cocugu oldugumuz zamanlari ozluyoruz iste...
18 Haziran 2006 Pazar
blog dunyasina...
blog dunyasina Duygucuk gelmis; hosgelmis!!!
Duygu, ilkokul ikideyken sinifimiza gelen, ilkokul sonuna dek ayni sirayi paylastigim sonrasinda da ailelerimizin de tanisiyor olmasiyla birlikte gorusegeldigimiz arkadasim.
Yillar ve tercihler simdi bizi farkli yerlere getirse; yollarimizi ayirsa da dostlugumuzun hic kopmadigina hep icten ice inandigim eski dostum benim.
Kendisi avukat cikti :), evlendi, ve simdi dogumumdan lise sona kadar benim de yasadigim mekan olan ve ara ara cok ozledigim guzel, kucuk ama sicak ege sehrinde yasiyor kendisi.
Hosgeldin Duygucugum, sefalar getirdin...
Duygu, ilkokul ikideyken sinifimiza gelen, ilkokul sonuna dek ayni sirayi paylastigim sonrasinda da ailelerimizin de tanisiyor olmasiyla birlikte gorusegeldigimiz arkadasim.
Yillar ve tercihler simdi bizi farkli yerlere getirse; yollarimizi ayirsa da dostlugumuzun hic kopmadigina hep icten ice inandigim eski dostum benim.
Kendisi avukat cikti :), evlendi, ve simdi dogumumdan lise sona kadar benim de yasadigim mekan olan ve ara ara cok ozledigim guzel, kucuk ama sicak ege sehrinde yasiyor kendisi.
Hosgeldin Duygucugum, sefalar getirdin...
kucuk seyler...
Bugun sabah Selim'le bir arkadasa kahvaltiya gittik. Selim ilk basta klasik yabancilara aglama numarasini cekse de daha sonra buyuk bir uyum sergileyerek ve etrafa gulucukler sacarak annesini hic mi hic uzmedi.
Donuste hem yogunluk sonrasi stresi atmak, hem Sebo'yu evde biraz daha yalniz birakarak ona rahat bir ders calisma ortami saglamak, hem arkadasinin evinin yakin olmasi ve hem de uzun zamandir gitmek istedigim icin Selim'le birlikte GAP'e ugradik. Iyi ki de ugramisiz, bilmiyordum ama gercekten hem ciddi bir indirim vardi hem de magaza tika basa yeni urunlerle doluydu.
Bu "ugrama"dan en karli cikan Selim oldu elbette, ama Sebo ve ben de nasibimizi aldik indirimden. Gerci kiyafet denemeyi hic mi hic sevmedigim icin kendime aldigim bazi seylerin durusunu evde deneyeince begenmedim geri goturecegim ama Selim ve Sebo'nunkiler gayet guzel oldu. Bos bos kiyafetlere bakinmak iyi gelebiliyor insana bazen, yalniz birsey arama stresi olmamali; birsey arama amacli gittigimde alisverise cidden cildiriyor, dayanamiyor e zaten cogu zaman da istedigim seyi bulamiyorum. Benim boyle kafamda bir model-tarz belirleme ve alis verise ciktigimda onu arama gibi hala vazgecemedigim abuk bir huyum var bu nedenle de alis verisler genelde bir kabusa doner benim icin. Konferans icin takim almam lazim nasil gozumde buyuyor anlatamam...
Bu arada kahvaltiya giderken tam onumde bir kaza oldu. Arabalarin kayarak bana carpmasina iki-uc metre kala durdular neyse ki. Kaza, dur isaretinde bir aracin durmamasindan kaynaklandi. Burada dur isaretleri dort yol agizlarinda ozellikle isik islevi gorur ve trafik kurallari acisindan dur isaretlerinde durmak cok cok onemlidir, ehliyet sinavinda en cok dikkat ettikleri noktalardan biridir dur isareti ve yavaslamaniz degil ciddi ciddi durmaniz beklenir buralarda. Neyse, adam durmadi- adamin durumu kirmizi isikta durmayan bir aracin durumuyla ayniydi yani- ve aracin sol yanindan hizlica gelen baska bir aracla carpistilar; izlemesi lunaparktaki carpisan arabalara benzese de olayin gercekligi ve daha da kotusu hemen dibimde olmasi beni korkuttu. Hemen saga sapip farkli bir yoldan gidecegim yere gittim. Bu aralar hastaliklar, kazalar olayli geciyor benim icin.
Sonra... sonrasi miskinlik... ogleden sonra evde miskinlik yaptim; ha bir de kadayif yapmaya kalkistim ama ben su surup ve sicaklik islerini ayarlayamadigimdan hamur oldu, biraz once deneyeyim dedim de sonuc bir felaket! bir de suruba limon da sikmamisim; kotu oldu iste, e ne yapayim hersey birden olmuyor iste ;).
Donuste hem yogunluk sonrasi stresi atmak, hem Sebo'yu evde biraz daha yalniz birakarak ona rahat bir ders calisma ortami saglamak, hem arkadasinin evinin yakin olmasi ve hem de uzun zamandir gitmek istedigim icin Selim'le birlikte GAP'e ugradik. Iyi ki de ugramisiz, bilmiyordum ama gercekten hem ciddi bir indirim vardi hem de magaza tika basa yeni urunlerle doluydu.
Bu "ugrama"dan en karli cikan Selim oldu elbette, ama Sebo ve ben de nasibimizi aldik indirimden. Gerci kiyafet denemeyi hic mi hic sevmedigim icin kendime aldigim bazi seylerin durusunu evde deneyeince begenmedim geri goturecegim ama Selim ve Sebo'nunkiler gayet guzel oldu. Bos bos kiyafetlere bakinmak iyi gelebiliyor insana bazen, yalniz birsey arama stresi olmamali; birsey arama amacli gittigimde alisverise cidden cildiriyor, dayanamiyor e zaten cogu zaman da istedigim seyi bulamiyorum. Benim boyle kafamda bir model-tarz belirleme ve alis verise ciktigimda onu arama gibi hala vazgecemedigim abuk bir huyum var bu nedenle de alis verisler genelde bir kabusa doner benim icin. Konferans icin takim almam lazim nasil gozumde buyuyor anlatamam...
Bu arada kahvaltiya giderken tam onumde bir kaza oldu. Arabalarin kayarak bana carpmasina iki-uc metre kala durdular neyse ki. Kaza, dur isaretinde bir aracin durmamasindan kaynaklandi. Burada dur isaretleri dort yol agizlarinda ozellikle isik islevi gorur ve trafik kurallari acisindan dur isaretlerinde durmak cok cok onemlidir, ehliyet sinavinda en cok dikkat ettikleri noktalardan biridir dur isareti ve yavaslamaniz degil ciddi ciddi durmaniz beklenir buralarda. Neyse, adam durmadi- adamin durumu kirmizi isikta durmayan bir aracin durumuyla ayniydi yani- ve aracin sol yanindan hizlica gelen baska bir aracla carpistilar; izlemesi lunaparktaki carpisan arabalara benzese de olayin gercekligi ve daha da kotusu hemen dibimde olmasi beni korkuttu. Hemen saga sapip farkli bir yoldan gidecegim yere gittim. Bu aralar hastaliklar, kazalar olayli geciyor benim icin.
Sonra... sonrasi miskinlik... ogleden sonra evde miskinlik yaptim; ha bir de kadayif yapmaya kalkistim ama ben su surup ve sicaklik islerini ayarlayamadigimdan hamur oldu, biraz once deneyeyim dedim de sonuc bir felaket! bir de suruba limon da sikmamisim; kotu oldu iste, e ne yapayim hersey birden olmuyor iste ;).
16 Haziran 2006 Cuma
yuvarlana, yuvarlana...
selim efendi'de cokca degisiklikler var su siralar... ornegin uzunca zamandir su yuzukoyun pozisyonundan kendi kendine kutulabiliyor artik; kurtulmak da ne demek, oradan oraya yuvarlaniyor, yuvarlanarak gidiyor. ancak iki uc gun oncesine kadar, sanirim bizim de kendi islerimizle mesgul olmamizdan dolayi selimcik kendi isini kendi gorme amacli- az bucuk komando hareketini yapmaya basladi. artik komandovari surunebiliyoruz yerlerde. oyuncaklar nerede olursa olsun, allem ediyor- kallem ediyor, bir yandan yuvarlaniyor, bir yandan surunuyor, bir yandan kucuk emekleme belirtileri gosteriyor ama bir sekilde ulasiyoruz o oyuncaga. cabalamasi o kadar tatli ki... gerci bu asamalarda benim yuregim agzima gelmiyor degil, ha fasini carpti, ha oyuncak gozune mi geldi pinpiriklenmeleri yasiyorum arada ama o bebekligini bilerek hareketlerine devam ediyor kendi capinda. ilerlemesini gordukce mutlu oluyoruz bizler de...
bu arada sucluyum!
dayanamayarak birkac kere su evde bulunan rice cereal'dan verdim selim'e. ama hakli bir vermeydi benimkisi sutum yoktu ve selim ac gibiydi, ben de kacamak yapip denedim.
yerken cok komiklikler yasadik, selim'in saclari- yuzu-gozu-kirpikleri-elleri-kulaklari, herbir tarafi mama oldu. kasigi tutarak kendisi agzina goturmesi mi dersiniz, agzindan puskurterek cikarmasi mi dersiniz, bilimum komikligi yasadik birlikte, hem cok eglenceli, hem cok komik, hem de cok egiticiydi bu ilk mama deneyimimiz.
eylemlerimize cesitli meyve ezmeleriyle devam etmeyi dusunuyoruz ama biraz daha sabrettikten sonra.
insanin yavrusunun her hali, baska bir guzel, baska bir ozel geliyor...
yabancilari gordugunde ciglik atmasi bile komik gelebiliyor insana, hatta -sadistce olacak belki ama- beni mutlu bile ediyor, "hmmm beni taniyor, annecigini biliyor iste" diye dusunerek bundan pay cikariyorum kendime.
merakli tavirlarla etrafa bakinmasi, yakin bir gelecekteki "karistiriciligin" isareti olsa bile mutlu ediyor insani.
bir bebek cok ama cok emek istiyor, bir insan yetistirmek cok onemli, cok emek var arkasinda. ama sevgi de olunca isin icinde tum emekler oyle guzel geliyor ki insana, yalnizca kendi bebeginize karsi degil tum bebeklere, tum cocuklara tum insanlara karsi sevgi dolu oluyor insan; sevgi ve saygi dolu...
bu arada sucluyum!
dayanamayarak birkac kere su evde bulunan rice cereal'dan verdim selim'e. ama hakli bir vermeydi benimkisi sutum yoktu ve selim ac gibiydi, ben de kacamak yapip denedim.
yerken cok komiklikler yasadik, selim'in saclari- yuzu-gozu-kirpikleri-elleri-kulaklari, herbir tarafi mama oldu. kasigi tutarak kendisi agzina goturmesi mi dersiniz, agzindan puskurterek cikarmasi mi dersiniz, bilimum komikligi yasadik birlikte, hem cok eglenceli, hem cok komik, hem de cok egiticiydi bu ilk mama deneyimimiz.
eylemlerimize cesitli meyve ezmeleriyle devam etmeyi dusunuyoruz ama biraz daha sabrettikten sonra.
insanin yavrusunun her hali, baska bir guzel, baska bir ozel geliyor...
yabancilari gordugunde ciglik atmasi bile komik gelebiliyor insana, hatta -sadistce olacak belki ama- beni mutlu bile ediyor, "hmmm beni taniyor, annecigini biliyor iste" diye dusunerek bundan pay cikariyorum kendime.
merakli tavirlarla etrafa bakinmasi, yakin bir gelecekteki "karistiriciligin" isareti olsa bile mutlu ediyor insani.
bir bebek cok ama cok emek istiyor, bir insan yetistirmek cok onemli, cok emek var arkasinda. ama sevgi de olunca isin icinde tum emekler oyle guzel geliyor ki insana, yalnizca kendi bebeginize karsi degil tum bebeklere, tum cocuklara tum insanlara karsi sevgi dolu oluyor insan; sevgi ve saygi dolu...
15 Haziran 2006 Perşembe
ABD
"All but done!"
dedi bana David :-).
Efendim, bugun tezimin ilk savunmasini gecmis bulunmaktayim, ne mutlu ne mutlu bana...
uzerimden buyuuuuuk bir yuk kalkti, kendimi kuslar kadar ozgur hissetmekteyim. Zira tezim onemli savunma kismi bu sayilir, bu kisimda komiteme "benim tezim, bu; bunlari yaptim, ve onumuzdeki bir sene icinde bunlari yapacagim" dedigim ve komitemin de "hmmmm, guzel, iyi olmus, boyle devam edebilirsin" dedigi kismini bitirdim.
bu duruma "all but dissertation-ABD" deniyor, yani doktoranin tum yeterlilikleri bitti geriye bir tek bir sene sonrasina-daha once olmazsa- tezin savunmasi kaldi.
artik rahat rahat agustos'ta gidecegim konferansta is bakabilirim; gerci bu yil cok ciddi bakmayacagim cunku sebo muhtemelen benden bir sene sonra mezun olacak belki de programi bir yil uzatarak onu beklemeyi dusunuyorum, ama istedigim gibi bir is olursa giderim elbette, bize de bir yillik mecburi bir ayrilik gozukur, ki o zaman selim, sebo ve ben nasil yapariz bilmiyorum. Aslinda ikimiz ayni zamanda mezun olsak bile ayni yerlerde is bulma olasiligimiz cok az, simdilik turkiye de dusunmedigimiz icin her halukarda boyle ayri olacagimiz bir donem olacak gibi... neyse, simdilik bunlari dusunmemek, ABD olusumun keyfini cikarmak lazim :-).
hastalik ve yorgunlugun oldugu yogun gunler geride kaldi, artik sevgili selimcigimize ve sebo'ya daha fazla zaman ayirabilirim (gerci laf aramizda sebo'nun bu aralar selim'den daha fazla ilgiye ihtiyaci var gibi, malum o da ders stresinde bu aralar...).
iste boyle, her ne kadar bu olayin oncesinda cok onemsemiyor gibi gorunsem de-kendime karsi ozellikle- ABD olmak hem cok hosuma gitti hem de beni bir o kadar rahatlatti. Emeklerimin karsiligini aldigim zaman yaptigim ise daha fazla sarilmak geliyor icimden, motivasyonum artiyor elbette, ve yaptigim seyi sevdigimi hissediyorum daha da, guzel birsey yani :-).
bu arada bugun sunumumu yaparken kendi sinirlarimi da kesfettim bir olcude; daha once universite ogrencilerine ders verdigim halde, dinleyicilerin buyuk bir kismini hocalarimin olusturdugu bir dinleyici kitlesine sunum yapmamistim hic. bugun bu bir ilk oldu. kendimden hic beklemedigim kadar "rahat" olmam beni cok sasirtti, ama bunu gormek de sevindirdi elbette...
dedi bana David :-).
Efendim, bugun tezimin ilk savunmasini gecmis bulunmaktayim, ne mutlu ne mutlu bana...
uzerimden buyuuuuuk bir yuk kalkti, kendimi kuslar kadar ozgur hissetmekteyim. Zira tezim onemli savunma kismi bu sayilir, bu kisimda komiteme "benim tezim, bu; bunlari yaptim, ve onumuzdeki bir sene icinde bunlari yapacagim" dedigim ve komitemin de "hmmmm, guzel, iyi olmus, boyle devam edebilirsin" dedigi kismini bitirdim.
bu duruma "all but dissertation-ABD" deniyor, yani doktoranin tum yeterlilikleri bitti geriye bir tek bir sene sonrasina-daha once olmazsa- tezin savunmasi kaldi.
artik rahat rahat agustos'ta gidecegim konferansta is bakabilirim; gerci bu yil cok ciddi bakmayacagim cunku sebo muhtemelen benden bir sene sonra mezun olacak belki de programi bir yil uzatarak onu beklemeyi dusunuyorum, ama istedigim gibi bir is olursa giderim elbette, bize de bir yillik mecburi bir ayrilik gozukur, ki o zaman selim, sebo ve ben nasil yapariz bilmiyorum. Aslinda ikimiz ayni zamanda mezun olsak bile ayni yerlerde is bulma olasiligimiz cok az, simdilik turkiye de dusunmedigimiz icin her halukarda boyle ayri olacagimiz bir donem olacak gibi... neyse, simdilik bunlari dusunmemek, ABD olusumun keyfini cikarmak lazim :-).
hastalik ve yorgunlugun oldugu yogun gunler geride kaldi, artik sevgili selimcigimize ve sebo'ya daha fazla zaman ayirabilirim (gerci laf aramizda sebo'nun bu aralar selim'den daha fazla ilgiye ihtiyaci var gibi, malum o da ders stresinde bu aralar...).
iste boyle, her ne kadar bu olayin oncesinda cok onemsemiyor gibi gorunsem de-kendime karsi ozellikle- ABD olmak hem cok hosuma gitti hem de beni bir o kadar rahatlatti. Emeklerimin karsiligini aldigim zaman yaptigim ise daha fazla sarilmak geliyor icimden, motivasyonum artiyor elbette, ve yaptigim seyi sevdigimi hissediyorum daha da, guzel birsey yani :-).
bu arada bugun sunumumu yaparken kendi sinirlarimi da kesfettim bir olcude; daha once universite ogrencilerine ders verdigim halde, dinleyicilerin buyuk bir kismini hocalarimin olusturdugu bir dinleyici kitlesine sunum yapmamistim hic. bugun bu bir ilk oldu. kendimden hic beklemedigim kadar "rahat" olmam beni cok sasirtti, ama bunu gormek de sevindirdi elbette...
10 Haziran 2006 Cumartesi
sumuklunun hali
sumuklu hem ders calisiyor, hem de hasta bu aralar...
nereden kaptiysa bir mide virusudur kapmis, cok tatsiz...
bulanti, karin agrisi, kusma, ishal- bu da yazilir mi simdi!!!- , hepsi bir arada,
dun gece acillere kosturdu bir de, "er" ozlerken canli "er" olduk ve buradaki "er"larin dizilerdeki gibi olmadigini, acile geldigimiz halde bir-bir bucuk saat doktor bekleyebilecegimizi ogrenmis olduk,
yasiyoruz, goruyoruz ama pek tadimiz yok bu siralar...
nereden kaptiysa bir mide virusudur kapmis, cok tatsiz...
bulanti, karin agrisi, kusma, ishal- bu da yazilir mi simdi!!!- , hepsi bir arada,
dun gece acillere kosturdu bir de, "er" ozlerken canli "er" olduk ve buradaki "er"larin dizilerdeki gibi olmadigini, acile geldigimiz halde bir-bir bucuk saat doktor bekleyebilecegimizi ogrenmis olduk,
yasiyoruz, goruyoruz ama pek tadimiz yok bu siralar...
uffff su annem :(
su annem de bu aralar pek bir uyusuk oldu,
guya bir gunluk acti bana; gunluk degil, haftalik degil, neredeyse aylik olmaya basladi bu blog isi
annecim bu arada ben buyuyorum, farkinda misin? derslerinden basini kaldirip nasil yerlerde yuvarlanmaya basladigimi goruyor musun?
sonra, sonra senin ilgini cekmek icin ne kadar ugrastigimi, cabaladigimi, hep senin yuzune bakip gulumsedigimi, sesler cikardigimi...
henuz tek basima oturamasam da mama sandalyesinde guzelce oturabildigimi ve bir yerlere dayanarak oturabildigimi, babam beni yatagimin kosesine koydugunda nasil durabildigimi,
goruyor musun?
hadi birak su dersleri de benimle oyna hadi annecigim, hadi bak su oyuncaklari da agzimiza atalim, ne guzeller degil mi?
Selim
not: hadi yine iyisin annecigim, bu yaziyi da bana yazdirip yine blog yazmadan kactin ya... hadi bakalim ;-)
guya bir gunluk acti bana; gunluk degil, haftalik degil, neredeyse aylik olmaya basladi bu blog isi
annecim bu arada ben buyuyorum, farkinda misin? derslerinden basini kaldirip nasil yerlerde yuvarlanmaya basladigimi goruyor musun?
sonra, sonra senin ilgini cekmek icin ne kadar ugrastigimi, cabaladigimi, hep senin yuzune bakip gulumsedigimi, sesler cikardigimi...
henuz tek basima oturamasam da mama sandalyesinde guzelce oturabildigimi ve bir yerlere dayanarak oturabildigimi, babam beni yatagimin kosesine koydugunda nasil durabildigimi,
goruyor musun?
hadi birak su dersleri de benimle oyna hadi annecigim, hadi bak su oyuncaklari da agzimiza atalim, ne guzeller degil mi?
Selim
not: hadi yine iyisin annecigim, bu yaziyi da bana yazdirip yine blog yazmadan kactin ya... hadi bakalim ;-)
2 Haziran 2006 Cuma
eski formata geri dondum...
ne oldu anlamadim, degistirdigim format duzgun gorunmedi ekranda bir turlu...
simdilik eski formata-istemeyerek de olsa- geri donuyorum,
ustunde ugrasacak kadar bol vaktim oldugunda tekrar blog formatimi degistirecegim.
simdilik boyle olsun artik :(((
simdilik eski formata-istemeyerek de olsa- geri donuyorum,
ustunde ugrasacak kadar bol vaktim oldugunda tekrar blog formatimi degistirecegim.
simdilik boyle olsun artik :(((
1 Haziran 2006 Perşembe
hadi bakalim...
seker hocam mail yollamis bana cc'li, tum komite uyelerine:
"Hello All,
Sumuklubocek’s proposal defense is scheduled for Thursday June 15th at 10:30 AM. I’ll get a room reserved and forward the number to you.
Thanks for your participation."
bekliyorum, calisiyorum, heyecanlaniyorum, mideme kramplar giriyor ve bir turku tutturmus soyluyorum
"ben yoldan gonullu ciktiiiiiiiiiiiimmmmm......" :-)
"Hello All,
Sumuklubocek’s proposal defense is scheduled for Thursday June 15th at 10:30 AM. I’ll get a room reserved and forward the number to you.
Thanks for your participation."
bekliyorum, calisiyorum, heyecanlaniyorum, mideme kramplar giriyor ve bir turku tutturmus soyluyorum
"ben yoldan gonullu ciktiiiiiiiiiiiimmmmm......" :-)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)