Pages

11 Ekim 2016 Salı

Beklentisizlik, buyumek, yasam, oyle iste...

Yaslanmaktan cok korkan annem dogumgunlerinde "buyuyorum" derdi.
Ben yas almaktan hicbir zaman korkmadim ama  farkediyorum ki ben de buyuyorum gun be gun....

Aynalar henuz fazla degil belki ama aliskanliklarim ve beklentilerimdeki degisiklikler hissettiriyor bunu bana.

Ornegin beklentilerim yok denecek kadar azaldi.
Bu demek degil ki belli bir hedefim, amacim, istegim yok. Var elbette ama olan hedeflerin cogu kendim icin degil artik, cocuklar ve onlarin gelecegi on plana gecti cogu hedef ve kararda.

Evimde soyle esyam olsun, suraya iki koltuk, buraya yeni perde gibi beklentilerim ihtiyaclar disinda sifir. O yuzden bana cok ilginc geliyor her daim esya almalar, herseyi en yenisiyle degistirmeler... Alisverislerim de ikinci ellerden cogu zaman. Kiyafet de ayni. Zevk icin alis-veris etme diye birseyim kalmadi gercektenden de. Online alisveris sepetlerim bile bos kaliyor o kadar bulamiyorum cogu zaman istedigim bir seyi. Demek ki istemiyorum...  Suraya gideyim, burayi gezeyim de yok... Gezmelerim hep cocuklar odakli, kendi gezmelerim de is icin nereye gidersem, zorunlu... Hani tatil icin baktigim yerlerden sikiliyorum bir sure sonra, heryer ayni degil mi diyorum. Bana bulundugum mekan yetiyor, disarida yuruslerime cikip, sikinti bastiginda alip basimi gidebilecegim bir yer oldugu surece yeter diyorum.
Arkadas secimlerim de oyle, oyle suraya gidelim buraya cikalim, surada bunu icip burada gunesi batiralim seklindeki arkadaslara takilamiyorum, yuzeysel sohbetler beni yoruyor, ustunde konusabilecegim konularin oldugu bir insan yetiyor bana. O da olmazsa yaziyorum, ya bloga, ya telefona, ya kendi kendime. Gecen gun yazip yazip kenara kaldirdigim mektuplar buldum. Cogu zaman kendime yazilmis mektuplar.... (Kendi kendine konusana "deli" derler gibi deyislerin bulundugu kulturumuzde kendi kendine mektup yazanlara ne denir? Hos, konusma da var bende...) Velhasil insanlardan da bir beklentim kalmadi, bir yere gidelim, birseyler yapalim diye bir beklentimin oldugu hickimse yok etrafimda.
Ozel gunleri beklemiyorum, kutlamalari beklemiyorum, birilerini beklemiyorum, birseyleri beklemiyorum.

Bilmiyorum, bu neyin halidir... Kendini soyutlamanin mi, ya da sadece "buyumenin" getirdigi bir hal midir...

Beklentisizlik disinda devam ediyor hayatim ayni sekilde kosusturma, makale yazimlari, calismalar, sunumlar, dersler, ders notlari, ogrenciler, toplantilar, konferansler, cocuklar, onlarin dersleri, oyunlari, bakimlari, ev, bahce, kitaplar, yazilar, doga ve su zamanlarda sundugu binbir renkler...
Yani beklentisizlik hayattan zevk almamayi, hayattan elinden ayagini cekmeyi gerektirmiyor.

*** *** ***
Buyudugumun her daim farkindayim ama...

Hani bir kissa vardir: Hz. Omer kendisine olumu animsatsin diye bir adam tutmus, adam hergun gelir "Olum var ya Omer" der, olumun varligini hatirlatirmis ona. Sonra bir gun aynaya bakarken Omer farketmis ki bir beyaz tel sacinda... Tuttugu adami cagirmis yanina, demis seninle isimiz bitti, hergun gelip boyle demene gerek yok artik bana... Adam sormus, neden diye. Yanitlamis Omer artik olumu animsatan aklar var sacimda diye.

Bu kissanin misali, buyudugumu de sacimdaki aklar degil belki ama beklentisizligim hatirlatiyor artik bana.

Kendime not: yine de "olumun oldugu bu dunyada hicbirsey cok da ciddi degildir aslinda"  F.Kafka.




Atlantik Okyanusu'ndan gundogumu, Aralik-2015

Hiç yorum yok: