Pages

1 Nisan 2014 Salı

Yazmalı, unutmamak ve biraz da unutulmamak için...

Nasıl başlamalı?
TR'deki hayatımızdan mı? Bebek oğluşumdan mı bahsetmeli, onun abilerinden biraz farklı başlayan- haileliğimin farklılığından, TR'de olmamızdan ve annesinin gündüzleri onu ne şanslıyız ki onu çok seven bakıcısına bırakmasından dolayı- yaşam serüveninden mi? Her geçen gün büyüyen ama yeni gelen kardeşle arada bir, bazen sıklıkla bebek olmayı seçen ortanca'mdan mı? Yoksa bize hep ilk'leri yaşatan, şimdi düşünüp geriye bakınca "abi"olmadan aslında "abi"olan Selim'imden mi?
Bundan sonra biraz ondan, biraz bundan, biraz hepsinden olacak gibi. Aslında bu yazıdan çok konu çıkar, TR'de yaşam, TR-ABD'de karşılaştırmalı bebek büyütmesi, hamilelik şekeri ile geçirilen hamilelik -diğerlerinde yoktu-, bakıcı bulmak, bakıcıya teslim etmek, ülkelerarası taşınma ve çocuklara etkisi, vs. vs. Hepsine bir şekilde değinmeyi umuyorum fırsat buldukça. Ve umarım çok daha sıklıkla...

Ummaktan öte bu sabah farkettim ki çaba harcamalıyım daha çok yazmak konusunda. Zira asıl konumuz bu, akıp giden hayatta, özellikle çocukların büyüme telaşları arasında kaybettiğimiz, unuttuğumuz anıları hatırlayabilmek bir yazıyla, ve hatta birkaç yazıyla mümkünse. Fotoğraflar orada unutulmuyor ama ya yaşananlar? İlk sözcükler, ilk oyuncaklar, komik hikayeler... Ve hele de birden çok çocuk sahibiyseniz bunları hatırlayamamak çok olası.

Dün Selim bugüne yetişecek bir ödev yapıyordu. Biyografiler üzerinde çalışıyorlar şu anda sınıflarında, özellikle de oto-biyografi yazma konusuna değiniyorlar. Oto biyografilerini yazabilmek için önce birkaç soru üzerinde düşünmeleri için bir ödev vermiş öğretmenleri. Sorular nerede, ne zaman doğdun'la başlayıp, ilk sözcüklerin nelerdi ne zaman söyledin, küçükken en sevdiğin oyuncakların nelerdi, komik bir küçüklük anın'la devam eden cinsten. Ancak sorular üzerinde düşünürken farkettim ki ister istemez unutmuşum bazı şeyleri, ilk sözcüğü neydi örneğin Selim'in? Anne miydi? Anne mi derdi başka birşey mi?

Tam üzülecekken eski yazdıklarım geldi aklıma, Selim'le karıştırdık internetin eski sayfalarını... Eski yazılarıma kısacık -zira zamansız bir vakitti- bir ziyaret yaptık. Ve işte oradaydı bazı şeyler, ne zaman yürüdüğü, anne değil de "enne" dediği, ilk kelimeleriküçükken en sevdiği oyuncakları gibi... Bu yazıların benim hatırlamam faydası yanısıra şimdi Selim büyüyüp de okur-yazar, anıların değerinden anlar hale geldiğinde olan etkisi ise başka bir değer. Sabah bu sayfalarda o kısacık göz gezdirmemizde sevindi, gururlandı, kendisi hakkında bilmediği, benim şimdiye dek anlatmadığım şeyleri görünce pek bir hoşuna gitti. Ve belki daha da büyüyünce benim olaylara nasıl baktığımı görüp beni de daha iyi tanıyacak. Ben bir gün gidince bu dünyadan bu yazılar belki de ayna olacak onlara, kimbilir...

Yaz-a-madığım zamanlara hayıflandım şimdi, en büyük madur da Kerem mi acaba? Şu sıralar çok güzel resimler yapan, abisinin ders zamanlarında abisine engel olmuyorsa eğer boyama kitabıyla meşgul olmayı seven, adını yazmaya, ve şimdiden okumaya çalışmaya pek meraklı olan, hadi sen de dersini yap dediğimizde benimkiler ders değil biz boyama-resim falan yapıyoruz okulda diye cevabı yapıştıran, en büyük sevgisini de kaprislerini de annesine gösteren, benim yanımda olmak istediğini "ben hep seni takip etmak istiyorum" diye belirten" ortancam mı?

Bu arada önemli not, unutulmasın diye :) : Bebek oğluşumuzun alttan ilk dişi göründü geçen hafta, abilerinden farklı olarak alttan geldi İbrahim'in dişleri... Her ne kadar fiziksel olarak benzese de abilerine bağzı şeylere farklı başladık onunla. Dişlerin alttan gelmesi de bu farklılıklardan biri örneğin :) Aynı zamanlarda yaklaşık son bir-iki haftadır emeklemeye de başlayıp, geliştiriyor o da. Gerçi tam emeklemek denemez, emekleme-komando sürünüşü arası birşey. O yüzden çok hızlı ilerleyemiyor, henüzzz. Şu son birkaç gündür de bağırma çıkardı, tiz bir sesle bir çığlık eşlik ediyor mutluluk anlarına. 7 Nisan'da 8. ayını bitirecek bebiş oğlan, umarım yazmak için çok gecikmedim....

Hiç yorum yok: