Pages

8 Temmuz 2008 Salı

Duyuru :)

Sevgili okurlar,
hani benim sumuklubocek diye bir blogum vardi, sonra gozbebegim de cikti ve enson da ikisinin birlesimi burasi oldu.
ben bunlarin tumunu birlestirmek istedim... ve bu da W0rdPreSS'te mumkun olunca artik insallah son kez olarak oraya tasinmaya karar verdim. Orada sifreli yayin nasil oluyor henuz kesfedemedigim icin simdilik herkese acik konumda.
Burada gorusmek uzere:
http://gozbebegimveben.wordpress.com/

7 Temmuz 2008 Pazartesi

Boston'da 4 Temmuz 2008

Bu 4 Temmuz'u farkli bir sekilde gecirdik... Aslinda gunumuz Sebo'nun asker arkadasi ve esinin gelisini planlayip onlarla ne yapabiliriz diye arastirirken sekillendi. 21 gunde de asker arkadasi olur muymus demeyin, oluyormus. Tesaduf bu ya Sebo'nun New York'ta calisan asker arkadasinin esi de benim Bogazici'nden bolum arkadasim cikti. Isimleri unutsa da insan yillar sonra bile simalari animsiyor. Boylece yillar oncesine de kucuk bir gezinti yapmis olduk hepbirlikte.
4 Temmuz burada Dallas'in aksine pek bir renkli geciyor. Daha sonra buradaki arkadaslarimizla da bir yerde bulusup hepbirlikte havai fisek gosterisinin yapilacagi Charles nehri kiyisina gittik.

Charles nehri kiyisinda havai fisek gosterisini izlemek icin bekleyen tekneler



Yolda Boston'da yasayan diger arkadaslarimizin cocugu ve Selim kendi kendilerine takildilar. Bu arada arkadaslarimizin cocugunun adi da Selim :)))

Selim & Selim










Gece baslayan Boston Pops grubunun canli muzigine ilerleyen saatlerde yarim saat- kirkbes dakika kada suren havai fisek gosterisi de eklendi. Selimleri bu saate kadar uyanik tutabildik de onlar da izlediler gercekten cok iyi organize edilmis gosteriyi.
Donus yolu cok kalabalik olsa da eve dondugumuzde gercekten de gittigimize degdigini dusunduk, hem de arkadaslarimizla hosca vakit gecirdik.
Organizasyondan fotolar icin buraya bakabilirsiniz.

3 Temmuz 2008 Perşembe

Tasinma durumlari ve dusundurdukleri...

Dusunuyorum: Amerika'da yasadigimiz surece kac ev degistirdik diye. Once bir karisiyor aklim, sonra saymaya basliyorum bir, iki, uc, dort, su an oturdugumuz bes ve bu ay sonunda altinci evimize tasinacagiz. Alti seneye bes; yedi seneye alti ev sigdirmis olacagiz yani.
Simdiki evimizden genel olarak memnun olmamiza karsin bulundugumuz semtten memnun degiliz bir, cok katli apartman olusu ve cevresinde pek oyun alani olmayisi sebebiyle Selim icin pek uygun bir yer degil iki. Bu nedenle yaptigimiz arastirma sonucunda bol yesillikler icinde ve benim ve Selim'in (Selim de benim universitenin kresine basliyor eylul ayinda) arabayla rahat bir sekilde okula gidebilecegimizden dolayi -burada devamli metroyla okula gidip geliyordum, bir sure sonra cidden cok yorucu oluyor- resimlerini gordugunuz evlere tasiniyoruz. Evlerin en sevdigim yani iki katli olmasindan dolayi ozel alanlar olan yatak odalarinin ustte kamu alani sayabilecegimiz oturma odasi ve mutfak vb gibi yerlerin giris katinda olmasi. Ve elbette bol yesillik ve Selim'in gonlunce kosturabilecegi ve benim de bu arada oturup bir yandan kahvemi yudumlarken bir yandan Selim'e goz kulak olabilecegim ortak bahce alanlarinin olmasi.
evin giris kismi



on dis cephe genel gorunum



evin arka cephesi, bahceye bakan kisim



*** *** ***

Hos, yeni bir yere tasinmak her ne kadar heyecanli olsa da bu tasinma telasi neredeyse her seneye bir tane denk dustugunden beni bedenen cok olmasa da kafaca cok yoruyor. Artik bir yere tam olarak yerlesmek istiyorum. Bir yere tam olarak yerlesmedikce aidiyet duygum da kayboluyor. Insan bir yere ait hissetmeyince kendini de boslukta kaliyor cok. Eger kafayi takarsaniz depresyona bile goturebilecek bir durum. Uzun zamanli plan yapamiyorsunuz ornegin; ya da begendiginiz bir esyayi alamiyorsunuz. Aman buyuk olmasin, aman tasindigimizda kolay olsun misali...
Biz bir sure daha boyle gocebe olacagiz galiba... Soylemis miydim Sebo da Boston'dan arabayla 4-5 saat uzakliktaki bir universitede calismaya basliyor. Her ne kadar Sebo siklikla buraya gelip gidecek olsa da bir sure "single mom" olarak surdurecegim yasantimi. Ne kadar bu durumu surdurebilecegiz bilmiyorum; hayirlisi demekten baska bir sey yapamiyoruz simdilik.
*** *** ***

Bugun burada da hayret de olsa sicak bir gundu. Selimle akvaryuma gittik yine. Gidis yolumuz Faneuil hall civarindan gecerek, Selim'le yuruyus modunda yavaaas yavaaas gittigimiz icin cok keyifli gecti. Selim sokak calgicilarindan tutun da cesitli dukkanlara kadar takildi. Hos akvaryuma girdigimizde coktan yorulmus olmasinda karsin baliklar ilgisini uyanik tuttu. Yalniz donusta akvaryumun hemen yanindaki metro duragini gorup "buradan, buradan" diyerek beni metroya sokmasi trene biner binmez uyuyacagini bildigine isaretti galiba :).
Her disariya ciktigimda sasiriyorum bu sehirde ne kadar cok Turk oldugunu gorerek. Yine hem akvaryumda hem de metroda Turkce konusan insanlarla karsilastik. Sasirmamin sebebi Dallastayken kendi gorustugumuz cevre disinda pek fazla Turk'e rastlamiyor olmamiz. Bazi yurtdisinda yasayan Turkler sebebebini anlamadigim sekilde etraflarinda Turk olmasindan rahatsiz olsa da benim hosuma gidiyor hic beklemedik bir anda Turkce duyup kendi insanimizi gormek. Bu da boyle bir not olsun bakalim ;)

1 Temmuz 2008 Salı

mini tatilimiz

Gelir gelmez yazamama nedenlerinden biri ise Sebo'nun kisacik tatilinde birseyler yapmak istememiz ve bu nedenle Boston'a bir bucuk saat uzaklikta olan Cape Cod'a gidisimiz oldu.
Denizden gelip yine kosarak bir deniz kenarina -pardon buradakilerin kullanis sekliyle okyanus kenarina- gittik. Elbette yine en cok Selim'i mutlu etme amacli olarak.
Ege sahillerinde deniz kabugu bulmak dort yaprakli yonca bulmak kadar mucize haline gelmisken okyanus kenari olmasi dolayisiyla burada bir suru deniz kabugu, kabuklu deniz hayvani ve bilimum bilinmedik kucuk deniz yaratiklari vardi plajda. Sanirim bu nedenle denize girmek benim icin pek cekici olmadi bu sefer. Hos, yine de deneme amacli -curiosity, kills the cat- girdim ici pek dolu sulara. Ama orada oldugumuz birkac gunumuz bol temiz, okyanus havali, bol gezintili, bol bol dinlenmeli gecti. Selim sayesinde pek cok insanla tanistik. Amerikalilar genel olarak cocuk seven, cocuklara cok anlayisli yaklasan insanlar. Bu nedenle de ekstra rahat ettigimizi belirtmeliyim.
Tatil boyunca Selim sudan cikmadi.
Sebo uyudu :)
Ben de onlari kameraya cekip durdum.
Iste fotolarimiz, arada sanat calismalarim da var ;)
***
marti



dalgalari asmak



bu kim?



yakin plan deniz kabuklari



milyonlarca deniz kabugu



sahil...



deniz sevdalisi Selim



sagda, sevimli otelimiz



odadan okyanus manzaramiz



makinayi elimden almak uzere "vereeer misin annecigim" diye yaklasan Selim




ve tatil donusu Selim -bu bindigi oyuncak hala populerligini yitirmemis durumda

28 Haziran 2008 Cumartesi

Tatil bitti :(

Tatil bitti... Huzunlu bir seslenis degil bu bitis. Aksine, yasadigimiz guzellikler bizimle. Bunun farkindaligina bir de Sebo'ya duydugumuz ozlem eklenince az buruklukla suslu de olsa guzel bir geri donus oldu bizimki. Dondukten sonra Sebo ile birlikte ciktigimiz mini tatilimiz de buraya tekrar uyum saglamamizi kolaylastirdi.
Turkiye guzeldi. Bol bol ozlem giderdigim ve bol bol dinlendigim ve hatta bu arada dis doktoruna da tedavi amacli sik ziyaretlerde bulundugum bir tatil oldu benim icin. Aileme ve Ege'ye olan ozlemimi dindirdim, bol bol gunes isigi ve deniz kokusu cektim icime. Selim ise dis dunyayi, insanlari kesfetti. Ne kadar cok teyze, dede, amca, abi, babaanne, anneanne olabilecegini gordu, akraba isimleri katti henuz gereksiz bilgilerle kirlenmemis dagarcigina. Kitaplarda gordugu hayvanlari birebir gormenin, ozgurce deniz sularina kendini atmanin, kumlarin cekiciligini, bakkal diye birsey oldugunu ve bilimum renkli sakizlari kesfetmenin keyfini cikardi. Ve daha neler neler...
Kendimden ote Selim icin sevindim bu tatile ciktigimiza. Gelisimine buyuk katkisi olduguna inaniyorum.
Selim'e tuvalet egitimi verdigimiz gunlerdeyiz. Anneannesinin cabalariyla Turkiye'de baslayan "cise tutma" konusuna burada da onemle devam ediyoruz. Tum gun bezsiz "abi" kiloduyla gezen Selim yalnizca aksamlari yatarken ve oglen uykusunda kilot seklindeki bezlerden giyiyor. Simdilik kaza oranimiz fazla degil ancak hala Selim'in soylemesiyle degil bizim periodik olarak onu tuvalete tutmamizla bu orani dusuk tutuyoruz. Hedef eylul ayina kadar tamamen tuvalet egitiminin olmasi. Selim cok sukur ki simdiye kadar cok problemi olmayan bir cocuk oldu, bu nedenle tuvalet egitimi bize biraz zor geliyor.
Dun henuz bes aylik bir bebegi olan arkadasimla telefonda konusurken bana buyudukce bebeklerin/cocuklarin kolaylasip kolaylasmadigini sordu. Ben de acikcasi daha zorlastigini dusundugumu ama ayni zamanda paylasilan seylerin de arttigini ve bunun da daha bir keyif verdigini anlattim. Zorlasiyor cunku ogretmeniz gereken seyler artiyor. Sizin de onun yaninda dikkat etmeniz gerekiyor cogu seye, yaninizda her daim bir birey yetistiginin bilinciyle hareket etmek hic de dusunuldugu kadar kolay degil. Tehlikelere daha acik oluyorlar buyudukce. Daha cok dikkat gerekiyor.
Ama konusmalari, dusunmeleri arttikca olaylara bakis tarzlari ve yorumlari sizi sasirtabiliyor bir anda. Ya da hic beklemediginiz bir anda dogru bir sekilde cikan bir kelime, bir cumle gununuzu isildatabiliyor.
Ama ben de tatilde tanistigimiz bir anneden ogrendigim kadariyla 7-8 yaslarinda cidden cok daha kolaylasiyorlarmis. Hani mutlu haber bekleyenlere ileteyim diyorum. Bu arada bu tanistigim anne 1996 yilinda tip fakultesine baslamis, esinden ayrildigi sonrasinda cocugu oldugu ve tek basina buyutme durumunda oldugu icin araliklarka toplam 5 sene okuldan uzaklasmis ve gectigimiz yil tip fakultesini bitirip su anda -yani cocugu 8 bucuk yasinda iken- ihtisasini yapmaya baslamis bir insan. Burada en cok takdir ettigim sey insanlarin yasamlarini ertelemeden yasayabiliyor ve donusunde ayni yerden baslayabiliyor olmalari.

Ve adada gun batimi



Selim ve tanistigi bilimum hayvanlardan biri



Selim'in gozuyle Paspas (evet fotograf makinasini kesfetti Selim)



Selim ve "Selim'in kedisi hickimsenin degil" :Paspas




Selim fotografta sakli :)))




Elbette deniz yorgunlugu keyfi



Dedeyle deniz + kum keyfi




Unutulmaz kahvalti sofralarimiz



Selim Turkiye tatilimizin ilk gunlerinde


***
Yazacak cok sey birikti ama parca parca gelsin gerisi. Blog dunyasini ozledim, gidip bakayim bakalim bizim bloggerlar ne alemde...

12 Mayıs 2008 Pazartesi

yolculuk...

Bu aksam nihayet Turkiye yolcusuyuz... Nihayet diyorum cunku biletlerle ilgili kucuk bir karisikligi cozmeye calistik uzun zamandir. Ilk ucagim Boston-Londra aktarmali idi. Londra'daki terminal degisikligi sebebiyle bizim Londra Istanbulucagini bir sonrakine kaydirmislar, boyle olunca onceden ayirttigimiz Pegasus havayollarinin Istanbul-Izmir ucaginin da kaymasi gerekti. Yalniz Pegasus benim buradan geldigimden farkli bir havayolu oldugu icin bu degistirmeyi ucret karsiligi yapacagini belirtti. Bunu anlayabiliyorum ama ikinci ucakta farkli siniftan olacagi icin biletim bilet farki da koyuyorlardi. Elimde olmayan degisiklik diye bildirmeme, vs ragmen bu degisikligi neredeyse ucuncu bir bilet fiyati odemeksizin yapmayacaklarini bildirdiler. Bu arada Pegasus havayollarinin musteri hizmetlerini iletisim acisindan cok kotu buldum. Herneyse, biz de bu durumu buradaki hava sirketine bildirdik. Onlar kendilerinden kaynaklanan bir durum oldugu icin ne yapip edip bizi farkli bir havayolu sirketinde ucurarak dahi olsa sorunu cozduler. Sonucta umuyorum ki yarin Pegasusla olan orijinal ucagimla gidebilecegim.
Ne kadar cok uzattim boyle... Oysa benim amacim buradaki hala 10 derece civari olan havalari terk edecegim ve gunesli oldugunu umdugum memleketime ve daha yuksek sicakliklara ulasacagima dair bir bilgi vermekti.
Evet, Selim ve ben yolcuyuz, umulur ki mutlu olacagimiz, bol enerji ve guleryuz yukleyecegimiz, sevdiklerimizle bulusacagimiz bir tatil yolcusuyuz. Sebo'yu birakmanin buruklugu var icimde ama onun da burada isleriyle yogun bir sekilde gunlerinin cabuk gecmesini umuyorum.
Turkiye'den de yazmaya calisacagim: bizi bekleyin ;)

Not: E kendime pes yani; "ummak" fiilinin bu kadar cok kullanildigi bir yazi daha gosterin bana!

7 Mayıs 2008 Çarşamba

iste geldim, buradayim ;)

Farkindayim, farkindayim...
Yazmadigimin ve en azindan kendim icin yazmam gerektiginin farkindayim...
Aslinda yaziyorum ama hersey kafamda, ya da bazen bir defterin bir kenarinda. Hani mumkun olur da bloguma geciririm sonra dusuncesiyle yazilmis yazilar.
Bunlardan en sonuncusunu gectigimiz pazar gunu yazmisim; Sebo ve Selim baba-ogul birlikte vakit gecirmek amacli disariya cikmislardi o sirada. Evet, Sebo dondu... Pekcok asker anisini -21 gunluk de olsa pekcok ani birikebiliyormus askerde-, soguk alginligini, ve bize olan ozlemini de getirdi yaninda. Biz de elbette onu cok ozlemisiz. Keske Selim'in babasina dogru kosusunu yakalayabilseydik kameraya, gormege degerdi. Hele ilk gunlerinde ne zaman babasi disari ciksa gidip gelmeyeceginden korkarak Selim de onunla gitmek istiyordu arkasindan.
***
Iste gecen pazar yazdigim yazi:
"O kadar uzun zaman olmus ki kendimle basbasa kalmayali... Ozlemisim, sessizligi, yalnizligi ve ben'i...
Bir cay koyuyorum once kendim icin. Aliskanlik bu ya, yine birden fazla insan icecekmis gibi dolduruyorum caydanligin altini, demlige de yine bolca cay koyuyor, "cok da olsa icerim" diyerek ikna ediyorum kendimi.
Pencereye kayiyor gozum, daliyorum birden: Disarisi sanki bir kis gunu... Sicak degil, soguk; gunesli degil, bulutlarla kapli bir gokyuzu. Yagmur, bir ilkokul piyesinde sirasini bekleyen kucuk bir cocuk gibi kapida bekliyor, hevesli, ha yagdi, ha yagacak...
Oturuyorum; yeni basladigim halde yaridan fazlasini gectigim kitabimi (Siyah Sut)
okuyorum arada katildigim cumlelerin altini cizerek. Kitapla ilgili yorumum cokca kendimi, kendi ikilemlerimi gordugum; daha fazlasina gerek yok simdilik. Sevgilimin hediyesi bu kitap. Sevgilim diyorum Sebo'ya; bu aralar boyle geliyor icimden siklikla. Ayrilik iyi geliyormus zaman zaman. Birbirimizi yeni bulmus gibi tazelendi sanki sevgimiz. Yasanilasi, guzel bir duygu; boyle hissediyorum bu aralar.
Bir sure sonra okumaktan, hatta bazen kendimi okudugumu hissetmekten, sikiliyor kitabi birakiyorum. "Yatmadan once biter bu kitap" diye geciriyorum icimden.
Bu arada demledigim cayi koyuyorum ince belli bardagima. Kahve, cay bagimliligim oldugu halde oyle illa ki de cayimi ince belli'den icerim diyenlerden degilim oysa ki. Ne olursa olur, yeter ki icindeki taze, kokulu, hafif koyu kivamda bir cay olsun..."
***
Burada yarim kalmis yazim... Hani merakta birakmamak acisindan sonra evdeki netflix dvdlerinden Kara Kitap adiyla ingilizcaya cevrilen filmi izledim. II. dunya savasina ait donem filmlerini, casusluk konularini seven biri olarak cok hosuma gitti bu dinamik film. Izleyecek olanlarin affina siginarak icimdeki romaktik yanimin Ludwig Muntze'nin olumune uzuldugunu de belirtmeden gecemeyecegim. Filmin sonlarina dogru da baba-ogul kapidaydilar.
Son gunlerde begendigim ama olumsuz etkilendigim bir film de Gone Baby Gone oldu. Hatta burada cocuk yetistirmekle dogru birsey yapiyor muyuz, aman ilk firsatta Turkiye'ye mi donmeli sorgulamalarina girdim hemen. Birkac gun etkisinden kurtulamadim.
Zaten uykusuzluk icin kucuk bir sebep arayan bunyem de bundan nasibini aldi.
***
Bu arada okulun bitmesiyle Selim'i de kresten aldik. Ozellikle benim son iki haftadir tum gunum onunla geciyor. Iyice anne kusu bir oglusum oldugunu soylememe bilmem gerek var mi :)))? Bu siralar favori seylerinden biri herseyi "it's mine" diyerek sahiplenmesi. Bunu malesef kreste ogrendi; boyle dedigi zamanlarda ozellikle paylasima yinlendirmeye calisiyoruz. Hos, ornegin babasi bana sarildiginda gelip "mineee" diye sahiplenmesi hosuma gitse de bu davranisindan uzaklastirmak istiyoruz.
Bu arada anneler gunumun ilk hediyesini aldim. Elektronik esya seven tipler olarak Sebo'nun bana bu hediyeyi uygun gormesi benim de coook sevinmem -cunku uzun zamandir Sebo'ya fotograf makinesinin kamerasinin yeterli olmayacagini anlatiyordum- gayet normal karsilanir sanirim. Ozellikle de bu Turkiye gezimiz oncesinde cok mutlu etti beni bu hediye. Daha romantik olan ikinci hediyem de yoldaymis, bekliyorum ;)



Selim'le birlikte genelde en cok yaptigimiz seylerden biri akvaryum ziyareti oluyor. Dun de nispeten guzel havanin etkisiyle disari attik kendimizi ve akvaryuma gittik. Eee akvaryuma da artik neredeyse forma haline donusen bu kiyafetimizi giymek de bir zorunluluk oldu tabii:



Sonra da babamiz okula, biz de ogle vaktini firsat bilerek Selim'le doner yemege gittik. Genelde aksam yemegi icin gittigimiz Turk lokantasi ogle vakti oldugu icin cok cok doluydu. Ve oglenleri servis yapmadiklari icin yanimda Selim'le once yemegi almak sonra alt kata inip kendimize yer bulmakta cidden zorlandim. Buraya her gelisimiz bir sekilde olayli olsa da -bu sefer de gunun en yogun saatini secmis olan ben, donuste uyuyan Selim'i kucagimda tasimak zorunda kaldim!- gercekten Turk yemegi tadini burada bulabildik. Ha bir de evde Turk yemegi pisiyor tabiii :)

Ozledigim tadlari cok yakinda Turkiye'de doya doya yiyecek ve birkac kilo bindirerek buraya donecegim muhtemelen. Her ne kadar Sebo'yu burada birakacak olmaktan dolayi uzgun olsam da birazcik tatil yapabilecegim ve Selim'i anneanne, babaanne ve dedelerin kucagina devredecegim, Ege sahillerinde "kumsalda" sarkisini soyleyip, artik kameram da oldugu icin bu sarkiya alternatif bir klip cekebilecegim icin cok mutluyum!!!

Bugun tum gun dilimde olan bu sarkiyi da suraya sikistirip havamizi bulalim:



Not: Neden bloga yazmadigima dair cesitli spekulasyonlar geldi kulagima, bu yaziyla bir aciklama getirebilmisimdir umarim ;)

Ha bir de Selim'in batman mi spiderman mi olduguna kara veremedigim su fotosunu ilistireyim:

20 Nisan 2008 Pazar

yine madde madde

* Sebo hala yok :(, ama bu persembeye bekliyoruz :)))
* Bahar geliyor... Yandaki hava durumu derecesinde 10-15 arasi dereceleri gormeye basladik. Bunu firsat bilen ben Selim'i de alarak asagidaki gunes terasina inip cikan gunesten faydalanalim dedik bugun. Selim gunes gozlugunu, sapkasini takti, hafif bir gunes koruyucusu da suruldu -ee ne olur ne olmaz bir de yaniverir diye-, ben de cok begenerek aldigim gozlugumu takip men in black seklinde terliklerimiz ayagimizda, elimizde iceceklerimiz tikir tikir sundeck'e indik. Iner inmez disariya ciktigimiz an sicacik gunes yerine buzzz gibi bir ruzgar karsiladi bizi, oysa sabah kalktigimda hava oyle serin degildi. Biz ise oyle kos kos geri donmek zorunda kaldik, tam hava aldik anlayacaginiz!
* Dun nihayet turkiye'de yillardir durmakta olan annecigimin evlendigim zaman aldigi bilmem kac kisilik (bildigim kadariyla cok kisilik) yemek takimini buraya getirmenin mumkun olmadiginin bilincine vararak Macy's'deki indirim gununun de avantajiyla su yemek takimindan aldim. Sebo'ya surpriz olacak :)))
* Selim'le gunlerimiz son hizda devam ediyor, Sebo geldiginde bu hizin bir kismini devretmek icin onu daha bir dort gozle bekliyorum.
* Asagidaki yazimdan sonra henuz yeni bir film izleyemedim.
* Canim fena halde iskender istiyor, yarin yemege gitmeyi planliyorum.

17 Nisan 2008 Perşembe

iki film

Bu aralar aksamlari Sebo'nun yoklugunu bolca film izleyerek gideriyorum. Hos o da Selim'i goreceli olarak erkenden uyutabilirsem... Enerji seviyesi olarak iki yasindaki bir bebek/cocugun enerjisini edinmek lazim, hic tukenmiyor; tum gun krese de gitse, kresten yuruyerek de gelsek, evde banyoda oyunlar oynasa da, o da yetmeyip evin icinde annesiyle kostursa da, arabalariyla dort donse de, hamurlariyla oynasa da -dikkatinizi cekerim tum bunlar kresten geldikten sonra oluyor- masallah o enerji hic bitmiyor. Bir sekilde uyuduktan sonra izledigim iki filmden birisi "Girl with a pearl earring", digeri ise "A good woman" idi. Her iki filmde de Scarlett Johansson basroldeydi. Ozellikle bu oyuncuya bir ilgim yok ancak simdiye dek de cok kotu bir filmde oynadigini gormedim. Hos "a good woman"i guzel manzaralari disinda cok begenmedim ama "inci kupeli kiz" cok hosuma gitti. Film kesinlikle ressamin icinde bulundugu dunyayi yakalamis, yakalamakla kalmamis kullandiklari isik ve muzik tablolari filmde yasatmis. Kimi izleyene yavas gelebilecek bir film olmasina karsin soluksuz izledigimi belirtebilirim. Turkce pek birsey bulamadim ama tabloyu merak edenler icin inci kupeli kiz burada.

10 Nisan 2008 Perşembe

Bugun canim sikkin uyandim biraz. Sebepsiz sikkinliklardan. Belki de sebabi gece uykumuzun pek iyi olmayisindandir, bilmiyorum.
Selim'in kres gunlerinden biri bugun (sali, persembe, cuma). Ben de teorik olarak Selim'i krese biraktiktan sonra okuldaki ofisime gidip calisacaktim. Ama yok, gozum kesmedi, hani insanin cani hicbirsey yapmak istemez ya, o moddayim. Evde calisayim diyorum, calisabilirsem. Bu gibi zamanlarda Selim'i krese biraktigimi, cocugumdan ayrilmamin bir sebebi olmasi gerektigini dusunerek motive edebiliyorum kendimi.
Hava da sebep degil bu ruh halime. Disarida cok guzel bir bahar havasi var. Hos gunes gorunup gorunmemekte tereddut ediyor olsa da havanin sicakligi 12 derece, simdilik bize yeter.
Balkonumuz yok, olsaydi orada calisirdim...
Dalginim bu aralar; bir koltukta 15 karpuz tasimaya kalkmanin sonucu olarak. 10 yillik ehliyet ve araba surus deneyimimde hicbir buyuk ya da kucuk kaza gecirmemis olan ben (kendime masallah diyeyim) dun bir dalginlik sonucu arabayi park ederken sag arka kapinin tekerlege yakin kismini duvara surtturdum. Uzuldum bu duruma.
Selim de hasta. Aslinda ne oldugu bellik olmayan geceleri ateslenip gunduz gayet iyi oldugu bu nedenle doktora gittigimizde doktorunun "birseyi yok, hafif bir usutme" diyerek bizi eve gonderdigi ve bu teshisin beni tatmin etmedigi bir hastalik. Bakalim, birkac gun daha devam ederse tekrar goturecegim doktora.
Herneyse, iste boyle...
Sikkinim sikkin diyerek kapatiyorum yazimi...

7 Nisan 2008 Pazartesi

Arts and crafts days...

Elimde kanevicelerle birseyler yapan ben degilim sadece. Selim de bugunlerde yeni aldigimiz oyun hamuru setiyle uzun vakitler geciriyor. Yalniz o degil tabii ben de katiliyorum bu hamur oynama aktivitesine. Buyukler icin de baya stres attiran birsey bu hamur, tavsiye olunur ;)







Dun gittigimiz alisveris merkezinde cocuklar icin birkac oyuncak vardi boyle. Once buyuk bir hevesle donme dolapvari oyuncaga bindi Selim. Yalniz oyuncagin calismasiyla birlikte oyle bir korktu ki binmesiyle inmesi bir oldu diyebilirim. Neden korktugunu anlayamadim zira onceden de ayni alisveris merkezine gittigimizde hic korkmadan binmisti ayni oyuncaklara.

Bir sure sonra alisveris merkezinin diger ucunda asagidaki oyuncaklari gorduk. Bunlar favorisi arabalar diyerek korkmayacagini dusundugum icin once su mavi arabayi calistirdik. O da yaris arabasiymis megerse yalnizca one arkaya dogru degil yanlara dogru da hareket ettigi icin ondan da korktu Selim, bir de garip sesler cikariyordu ki ben de hak verdim ona.
Sonra, yine uslanmayarak su kirmizi arabayi deneyelim dedik. Neyse ki bundan sonuna kadar hoslandi Selim. Sadece one arkaya yavas yavas hareket eden birseydi.





Sebo'nun gitmesiyle kendimi alisverise verdim ben de. Haftasonlari yalnizca alisveris amacli disariya cikiyoruz. Turkiye gezimiz icin birseyler aliyorum, genelde kendime ;). Hos, bu aralar her ne kadar fiziki alisverise gittiysem de internet uzerinden istedigim seyleri cok daha rahat buluyorum. Ilk defa internetten terlik ve kiyafet siparis ettim, nasil olacagini merakla bekliyorum.

Bu hafta sonu -daha hafta basindan hafta sonunu dusunmeye basladim :)))- Selim'i Boston cocuk muzesi'ne goturmeyi planliyorum. Cok cesitli aktiviteler oldugu icin yalniz ona ait kocaman bir gun gecirebiliriz diye dusunuyorum. Umuyorum gunesli bir gun olur da keyfini cikarabiliriz.

5 Nisan 2008 Cumartesi

Biraz resim...

Bilmem bu fotoyu aciklamama gerek var mi?



Ari biz biz gozlukleri



Bu ne pozu acaba?



Projelerimi hayata gecirmege basladim! Simdiden bunlarin uc tanesi bitip duvarda yerini aldi bile. Bazen herseyin onune geciyor boyle birseyi bitirme tutkusu. Kim derdi ki ben gece ikilere kadar ayakta olacagim...



Gecenlerde aldigim bu tisortu Selim bey hic begenmedi. Onun guzel tanimi simdilik ustunde araba, kopekbaligi, ucak, gemi vs. gibi kendisinin hoslanacagi resimlerden ve mavi, yesil, kirmizi gibi renklerden olusuyor. Annesinin komik olacagini dusundugu tisortu zorla giyip bir fotoluk pozdan conra cikarmasi bir oldu. Oglusumuz hernedense -hernedense diyorum cunku ne ben ne Sebo kiyafetlerimize ozen gosteririz- giydigi seylere cok ozeniyor, gidip istedigi seyi alip giyiyor, giyinme konumuz biraz zaman aliyor bu yuzden :)




4 Nisan 2008 Cuma

Biz bugunlerde...

Sebo'yu askere ugurladik ya baska bir sessizlesti evimiz. Her ne kadar o "koskoca kitada yapayalniz kalmis" hissine henuz kapilmadiysam da Sebo'nun varligini Selim ve cokca da ben ariyoruz.
Su ana kadar tam anlamiyla istedigimiz gibi bir kres bulamadigimiz icin Selim krese haftada uc gun gidiyor. Diger iki gunun ya bir, kimi zaman da ikisini programlarimizin musiat olmasindan dolayi Sebo ile geciriyordu. O gunlerde okulda calisan ben pek cok isimi halledebiliyordum. Simdi o iki gun de Selim'le evde olan ben Selim'in ayakta oldugu cogu zamanda onunla vakit geciriyor uyudugunda ise ancak birkac maile bakabiliyorum.
Selim buyudukce yalniz oynamak istememege basladi. Cogu zaman elimden tutup odasina goturuyor beni ve orada oynuyoruz. Annesi de cogu zaman onunla oynamayi sevdigi icin, annesinin istemedigi zamanlarda dahi elinden tutup goturmekte cekinmiyor. Bazen oyuncaklarini salona getirdigi zaman uzaktan katilarak en azindan bilgisayarda birseyler yapabiliyorum.
Dun ilk defa buyuk bir iki yas tantrum'u yasadik. Ben aksam yemegi icin birseyler hazirlarken sevdigi seftalilerden yemek istedigine, yemek yiyecegimizi seftaliyi eger isterse yemekten sonra yiyebilecegini soyledim. Birkac defa ayni sey tekrarlanip benden ayni cevabi alinca birden bagirarak aglamaya basladi. Onu hic boyle gormedigim icin sasirrark bakakaldim, yalniz bu asamada kendini oyle sikti ki yuzu mosmor oldu, onu boyle gorunce cok korktum kucagima lip sakin;esmesini saglayip odasina goturdum yemek hazir oluncaya kadar orada, kendi mekaninda sakinlesmesini soyledim. Bir iki dakika odasinda durup yine yanima geldi. Yanima geldiginde daha sakinlesmisti.
Bazen boyle israrci durumlarda nasil davranacagini bilemiyor insan. Ne bir kurali ne de bir formulu var bu isin. Cocuklarla ilgilenirken hicbir olay ayni sebep sonuc iliskisi icinde islemiyor. Her defasinda yeni bir olay, ve bu olaya karsi farkli bir tepki alabiliyorsunuz.
Genel olarak Selim'e olan davranislarimda en onemli sey oldugunu dusundugum 'tutarlilik'tan odun vermemege calisiyorum. Yapmaya dikkat ettigim konulardan digeri ise sabrimi mumkun oldugunca koruyup ona gereksiz bagirmalardan kacinmak. Bunu kendime defalarca hatirlatmaya calisiyorum gun icinde. Cunku bagirmak onun davranis egitimie pozitif bir katki saglmadigi gibi sonucta pismanlik ve kendimi sorgulama seklinde bana geri donuyor.
Selim'in bugunlerdeki favori deyislerinden biri yanima gelip "annecicim what happened?" diye sormasi. Aslinda boyle sormasi yeni degil; yeni olan ne oldu'nun what happened'la yer degistirmis olmasi. Bunu kresten kapmis sanirim, kresten kaptigi diger cumle ise "be careful", arada "please"ler de cikiyor zaman zaman. Bugunler ayni zamanda iki dilde de kendini ifade etmegi ogrendigi yogun zamanlar onun icin. Arada cikan guzel cumleleri duymak insanin hosuna gidiyor cok.
Tum bunlarin arasinda ben bu donemin bitmesini bekliyorum sabirsizlikla. Zira gerek not vermem gereken odevlerin coklugu, gerekse bir turlu istedigim zamani ayiramadigim arastirmalarim cidden beni yormus durumda. Her ne kadar bir sureligine daha Sebo'da ayri kalacak olsak da Sebo askerlikten dondukten sonra bizim Selim'le gidecegimiz Turkiye tatilini sabirsizlikla bekliyorum. Mayis ortasindan haziran ortasina kadar orada olacagiz. Bol bol dinlenmegi, ozlediklerimi gormegi ve bir de Selim'i bezden kurtarmayi hedefliyorum bu zaman zarfinda.
Bakalim ne kadar basarili olacagim?

28 Mart 2008 Cuma

Yine havaalani muhabbeti...

Yine bir havaalani ve yine ben!
Geri donuyorum, vakit gecirmek icin yazi yaziyorum, Tampa havaalaninda internet ucretsiz neyse ki ;)
Dun gecirdigim yorucu gunun ardindan kendimi odama attigimda agridan catlayan basimi dindirmek -hos banyo yapmak, ya da dus almak icin bana bahane gerekmiyor- icin banyoya attim kendimi. Kaynar suyun altinda, kadinlara ait bir ozellik midir kaynar suda yikanmak?, dururken oylece yorgunluk falan dinlemeden cesitli banyo anilarim geldi aklima.
Kucuklukten beri, sulari, denizi, banyoyu, yikanmayi cok seven bir kisi olarak bu konuda pek cok ani da biriktirdim.
Sanirim ben 8-9 yasina gelinceye kadar siklikla gittigimiz tatil mekanlarindan biri Izmir'e bagli olan Cesmealti idi. Burasiyla ilgili animsadigim en onemli seylerden biri su resimdeki adalardan soldakine dumduz baktigimda yuzen bir balinaya benzemesi nedeniyle "Balik ada" ismi vermem, birgun kiyidan balikadaya kadar gidip gelme planlarimin olmasi ve annemin anlattigi dus alma animdir.
Banyo-dus anisi dedik ya, Cesmealti plajinda denizden sonra dus alinabilen kapali kabinler vardi -o zamanlar-. Gunlerden bir gun annem olan bitenden habersiz dus alma sirasina girmis. Siradayken 5 dk, 10 dk gecmis kabinin icerisinden su sesi gelmeye devam ediyor, annemin arkasindaki sira uzamis, kadinlar homurdanmaya iceridekinin ne kadar dusuncesiz oldugunu yuksek sesle konusmaya, ofleyip puflemeye baslamislar. Iceriden vurdumduymaz sekilde su sesi gelmeye devam ededursun annem sinirlenim kabinin kapisina vurmus hizlica, cimiyormusunuz bayan diye. Iceriden yine ses gelmemis. Kadinlar iyice bikip tam gorevliyi cagiracaklari sirada kabinin kapisi yavasca aralanmis ve iceriden vucudu ve saclari havlulara sarili beklediklerinin aksine kucuk bir kiz cikmis. Ciktiginda da "cok mu beklediniz hanimlar?" diye sormus yuzsuzce. Iste bu ben'misim :))). Ve gayet sakin olay yerinden uzaklasirken anneme "sen de mi siradaydin?" diye sormusum.
Annem ne oldugunu sasirmis, saatlerce bekledigine mi yanisin, siradaki kadinlara mahcup olusuna mi, hani iceriden kizi cikti ya, o zamana kadar benim iceride olabilecegimi tahmin edemeyesine mi...
***
Yazlik muhabbetine katilanlar bilirler: yazliklarda ogleden sonra herkesin denizden geldigi, dusunu aldigi, sonrasinda verandalarda oturulup komuslarla birlikte cay icildigi aksamustleri vardir.
Bizim yazligin bu aksamustu gelenenegine en son katilan kisi sumuklubocektir. Nedeni de deniz sonrasi dus alma olayini bir turlu bitiremeyesidir. Bu konu komsular arasinda bir konu olup her daim komsular benim banyoda ne yaptigimi merak eder olmuslardir. Rivayetler daha cok her banyoda kirklandigima dair gelismis olup, banyoda neler yaptigima hicbir zaman aciklik getirmemisimdir.
***
Iste boyle, sanirim bu su sevgim oglusuma bir genetik miras olarak kaldi ki onu yaptigi birseyden vazgecirmek icin hadi banyoya gidelim demem yeterli oluyor. Banyoda sularla oynamaktan o da buyuk bir keyif aliyor.
Asagiya Selim'in banyoda oynarken bir resmini koyacaktim ancak bu bilgisayarimda olmadigini kesfettim. Selim bu aralar M&M'lere takmis durumda, sevdigi baska bir seyler resmini koyayim dedim ;)


26 Mart 2008 Çarşamba

Bir yolculuk anisi

Garip bir durum…
Kendimi bir an yaslilar evinde hissettim. Yillardir universite ortaminda olunca pek siklikla gormedigim yaslilar sanki birikmis de bugun karsima cikmis gibi.
Bir konferans icin Florida, Tampa yolundayim. Ucagin bekleme salonunun cogunlugunu 65-70lerinde olan bayan yolcular doldurmus durumda. Belki de bir yaslilar grubunun gezisi var o tarafa, bilmiyorum ama garip hisler icindeyim, sanki kadinlarda kendi gelecegimi goruyorum.
30’lu yaslar sendromu biraz da bu olsa gerek, olasi gelecek yillari daha cok dusunur oluyor insan zaman zaman. Buna bir de kirisiklik onleyi kremler almaya basladigimi soylesem, bilmem siz ne dusunursunuz?
***
Herneyse, yolculugumu dusuneyim ben simdi. Bu havaalaninda ucretsiz internet servisi oldugunu dusunup seviniyordum icten ice ancak dusuncelerim bos cikti; limitli bir servis var, diger alanlara girmek icin ucret odemek durumundasaniz. Sadece en fazla 40 dk kadar bu bekleme salonunda olacagim icin odemeye degmeyecegini dusunuyorum. Bu nedenle bu yazimi internet baglantim oldugu en yakin zamanda yayinlayacagim.
Siklikla is gorusmelerine gittigim gecen sonbaharda ayni duygulari pek yasamamistim ancak bu sefer Selim’den ve Sebo’dan ayrilisim bir baska zor oldu. Insan gun gectikce yavrusuna daha cok baglaniyor demek ki; 9 aylikken ayrildigim zamanlardan cok daha huzunlu hissediyorum kendimi. Sadece iki gecelik bir ayrilik bu oysa ki…
Sebo ise dondugum gecenin ertesi gunu askere gitmek icin Turkiye yollarinda olacak. Ister istemez kendimizi koskoca kitada terkedilmis hissedecegimi dusunuyorum simdiden. Belki gunlerin yogunlugu ve aslinda bu askerlik suresinin kisa olusu, ve hatta Sebo’nun kuzeninin bu surede bizimle olusu bunlari dusunmeye firsat birakmayacak ama simdilik boyle bir huzun basti icimi. Ve bu nedenle sicak oldugunu umit ettigim Florida’nin tadini cikaramayacagim belki de….
Oysa ki cok sevdigim halde uzun suren bu soguktan bikmis –ah insanoglu, doyumsuz insanoglu!-, kisa bir sureligine de olsa kemiklerimi isitmayi duslemistim.
Uzun yolculuk uzmani oldum artik (bu ucus da yaklasik uc bucuk saat, eh uzun sayilir) yanimda birkac makale, bir dergi, bir kitap ve not verilecek ogrenci odevleri var., araya biraz da uyku sikistirabilirsem pek de sikici bir ucus olmayacagini dusunuyorum.
Anons yapilmaya baslandi, hadi ben gidiyorum!
***
(Yaklasik 5 saat sonra)
Hele sukur ki otelime ulastim. Aldigim onlemlere karsin itiraf etmeliyim ki sikici bir yolculuk gecirdim ☹. Burasi bekledigim gibi sicak, yesillik ve guzel. Soguk havadan belki de Boston’da duyamadigim deniz kokusunu burada heryerde duyabiliyorum, bu ozellik burayi guzel bulmama yetecek birsey.
Oglusumu ve Sebo’yu simdiden cok ozledim.
Ayriligin huznunun yerini huzunle birlikte yorgunluk ve aclik aldi (malesef ben her kosulda acligini unutamayan tiplerdenim ☹).
Aksam ne yasam diye dusunuyorum.
Bu aksam odamdan disariya adim atmaya niyetim yok, zira yarin zaten yogun bir gun olacak.
Ilk etapta bu otelin yaz tatili icin aileyle gelinebilecek bir yer oldugu izlenimini edindim. Odalarda ayri bir bolumde salon ve kucuk capli bir mutfak var: buzdolabi, mikrodalga. Kisacasi cocukla cok rahat edilebilecek biryer, listemize koyalim ;).
Ben ne yapiyorum?
Gunluk degil anlik bir blog yazisi yazmaya basladiginizda bu yaziyi bitirmenin zamani gelmistir efendim. Yoksa korkarim ki yazdiklarim cok sikici detaylara kadar inmege baslayacak. Bu duruma donmeden yazilar, ben kaciyorum, kaciyorum, kaaaaac-tim!
***
Iste yummy yummy yemegim :)

25 Mart 2008 Salı

Bir video daha :)))



Havaalanlarinda cocuklara yonelik yerler olmasi cok guzel birsey. Daha dogrusu hayati kolaylastiran bir olay. Uzun suren bir ucak yolculuguna cikarken isteyeceginiz en son seylerden biri henuz havaalanindayken eziyetli bir seyahate adim atmaniz. Hos boyle bir durumu onlemek icin elinizden geleni yapmis ve yaniniza gerekli oyalama malzemelerini almissinizdir ama tum bunlarin daha havaalaninda tukenmesi isteyeceginiz en son seylerden birisidir. Biz genelde Selim'in sorumlulugundaki cantasina sevdigi birkac kitap, birkac araba, krakerler, meyve suyu, boya kalemleri, bos kagitlar ya da defter gibi malzemeleri dolduruyoruz (Not: iki yasindaki bir bebek-cocukla (toddler icin bu karsilik oluyor, tesekkurler Esra :)) yolculuga cikarken yaniniza alinacaklar (1)). Doldurmamiz da yine Selim'le birlikte hangi arabani alacaksin, hangi kitabi, su mu bu mu seklinde secenekler vererek oluyor. Henuz pasaport gibi onemli belgeleri onun sorumluluguna vermiyoruz tabii ki :))).
Boston Logan uluslararasi havaalanindaki cocuklara ayrilmis bu yer Selim'i uzun sure oyaladi gecen Turkiye'ye gidisimiz oncesi. Neyse ki aktarma yaptigimiz charles de gaulle havaalaninda da kucuk capta cocuk oyun yerleri vardi. Boylelikle stres, yorgunluk, ve kendi bildigi mekanda olmamanin verdigi rahatsizlikla miniginizin hem sizi hem de kendini bunaltabilecegi bir yolculuk cok daha zahmetsiz hale geldi.


Boston'da ayrilirken



CDG havaalaninda





(1) Bunlar Selim'in cantasindakiler. Elbette ebeveynlerin cantasinda ekstra bir -uzun yolculuklarda iki- set kiyafet, bez, mutlaka ve mutlaka bol miktarda islak mendiller. Kendiniz icin gerekenleri saymiyorum elbette :).

24 Mart 2008 Pazartesi

Merhaba!



Selim'le cekildigimiz bir video ile baslayalim bu yeni blogumuzdaki yeni yazimiza.
Bugun Selim'in krese gitmedigi ve benim onunla kaldigim gunlerden biriydi. Onunlayken insanin gunu baska bir dolu geciyor. Birlikte kaldigimiz sure boyunca oynuyor, sarki soyluyor- dansediyor, kitap okuyor, banyo yapiyor, bagirisiyor, uyuyor, birseyler yiyor, tekrar oynuyor, gulusuyor, aglasiyor derken bir gun boyunca herseyi yasiyoruz. Bugun her ne kadar hadi uyusun da yapmam gereken arastirma yazisi hakemligi islerini biraz yapayim diye gozunun icine baktiysam, onu yorucu oyunlar oynadiysam, jimnastik yaptirdiysam ve ustune bir de guzel kopuk banyosuna koyduysam da yok, uyutamadim... Uyusun diye birlikte yattigimiz yatakta gozu kapali anne uyudu numaralarim hep Selim'in annecicim diyerek beni opup kaldirmasi ve benim kikirdememle son buldu. Bu arada Selim beni her sabah operek uyandiriyor. Hic uyanmak istemesem de sirf o optu, aman vazgecmesin bu aliskanligindan diye zorlaaa da olsa kalkiyorum.

Selim'in banyodan sonra bebe yagi surulmeden onceki hali



Aslinda hic bebe yagi ya da krem vs. gibi urunler kullanmadik Selim icin simdiye dek -elbette pisik kremleri haric-. Ancak kis ayinin da etkisiyle ozellikle kollari ve bacaklarinin kurudugunu farkediyorum. Bu da yetmezmis gibi su sevgisi sebebiyle hem banyoda cok zaman geciriyoruz hem de mutfakta su oynuyoruz. Ikincisi Selim'in yeni hobisi. Ben mutfakta birseyler yapar, birsey icmek ya da yemek icin gidersem Selim en sevimli halini takinip yanima gelip annecicim su, cucuk (kucuk), sandalye kelimelerini kullanip asagidaki pozisyonda suyla oynamak istedigini belirtiyor. Evet annecigim suyu az acmak sartiyla ve ben in dedigim zaman inmen sartiyla olabilir deyince iki elini yumruk yapip yukari kaldirip "yaaaayyy" (bizim dilde yasasiinnn'a denk gelen ancak kreste bu isin amerikancasini kaptigi icin yaaaayyy demesi daha kolay geliyor) diye sevinc cigligiyla sandalyenin yanina kosuyor. Ve sonucta maksimum yarim saat bu pozisyonda suyla oynuyor.



(Bu arada ustteki fotoda arka planda milk of magnesia ve natural fiber urunleri evimizdeki bir kisinin kalim bagirsak problemi oldugunu gosteriyor... Tamam, tamam Sebo'yu zanli olmaktan cikarip itiraf ediyorum, onlar bana ait, sorry :((( )

Bu niye ters yuklendi anlamadim?



Bugunku anne-ogul maceramiz tam benim sabrimin son dakikalarinda Selim'e "oglum kakamizi beze degil tuvalete yapiyoruz..." nidalarim arasinda Sebo'nun gelmesi ve sakince Selim'i uyutmasiyla son buldu. Benim o kadar ugrasip da yapamadigim isi Sebo tilsimli bir degnekle bitirdi.
Sonra da hakemlik islerimi yaptim. Bir konferans icin dort tane arastirma hakemligi vermislerdi ki kocaman bir "yuh" dedim ilk aldigimda. Birkac tanesini iptal eder misiniz tarzi kibar emailim, lutfen yapabilirseniz cok memnun oluruz gibi bir pasla geri donunce bende dort yazi elimde kalakaldim. Yazilarin biri cok iyi, biri cok kotu, diger ikisi ise kotuydu. Kotu olanlari okurken vakit kaybettigimi dusunerek kendime neden reddetmedim diyerek bir daha kizdim.

Bu da gecen cuma gunu olan kafayi vurma maceramizdan nahos bir ani :(((



Bu resimde arka plandakileri bilen var mi? ;)