"Karabatak gibisin" dedi bana...
Oyleyim galiba, bir gorunup bir kayboluyorum... Deyimin hakkini veriyorum da karabatak ne cesit kustur onu pek bilmiyorum, arastirmam lazim.
Bir gorunup bir kaybolma durumu bu blog icin de gecerli, eh bir onceki yazimin ustune hakkini vere vere kocaman bir bir yil koymusum ne de olsa...
Sosyal medya'nin diger turleri cikti bloglar bozuldu... Ne guzel surekli yazmaya calisirdim bir aralar, ve ne guzel surekli yazan blog dostlarim, arkadaslarim vardi...
Ben, henuz yeni yil gelmeden, bir yeni yil sozu veriyorum kendime daha cok blog yazisi yazacagima dair. Gundelik yasam mi olur, hissiyatim mi, dusunceler mi, denemeler mi bilemiyorum ama yazacagim birseyler, okunsun ya da okunmasin, ben yazayim da surada dursun diye.
Karabatak olmaya son diyorum son veriyorum yani... Yazacagim daha siklikla.
Bu arada diger sosyal medya turlerinden de ciktim, belki ben gibi "ara kusak" olanlari da, pek tatmin etmiyor bu gunun sosyal medyasi, interneti... Genelde (istisnalar her daim vardir degil mi?) insanlarin hep kendi yasamlarinin ne kadar guzel oldugunun bir reklami haline donusmus bir sosyal medya beni hic tatmin etmiyor acikcasi... Bu nedenle yine kitaplara, okumaya, dusunmeye dondum ben de, hem isim icabi hem de aliskanliklarim geregi kitaplara dondum bu aralar ben de....
Kitaplar dedim de...
Burada egitim sistemi, ozellikle ilkokul yillarinda okumayi tesvik etme yonunde. Cocuklarin hic odevi olmasa odev olarak hergun 20 dakika okumalari var, 10 dakika da benim icin okuyorlar, etti 30 dakika... Bu 30 dakikaya baslamak, gunumuz dunyasinda pek de o kadar kolay olmuyor. Internet ve bilgisayar oyunlari ve "online" olan hersey o kadar cekici ki cocuklari bir 20-30 dakika sayfalarina dokunarak, hissederek okumaya oturtmak baya bir enerjimi aliyor... ya da aliyor (du)... Taa kii okuma saatlerini kesfedene dek...
Aslinda pek kesif de denilemez hep yapalim, yapalim deyip yapamadigimiz birseyi bir sekilde yaptik ve artik ne kadar mesgul olursak olalim hepimiz oturup gunde en az 30 dakikamizi birlikte kitap okuyarak geciriyoruz. Bu zamanlarda her aile bireyi kendi kitabini alip -Ibrahim de dahil diyorum cunku henuz Kindergarten'da ve okumaya yeni yeni basladi- okuyarak geciriyoruz o vakti. Bu durum beni cesitli arayislara da yoneltti, cocuklara farkli alanlari tanistirmak gibi...
Bu aralar "felsefe" ye merak sardigim icin, cocuklara , ve hatta Seb'e de felsefe ile ilgili kitaplar aldim hem kutuphaneden hem de kitapcidan (cunku bazi kitaplarin evde bulunmasi lazim). Ve hatta Selim hepimizin okudugu kitaplara bakip "baba, bak goruyor musun annem hepimize felsefe okutuyor" diye de saka ile karisik bir yorum yapti :). Arada yonlendirme gerekiyor tabii ...
Bir de sesli okuma vakitlerimiz var, o pek duzenli olmasa da ozellikle Ibrahim ve Kerem'e hala sesli kitap okuyorum. Ibrahim'e sesli kitap okumam yasi ve ogrenmesi itibariyle normal, cocuklara sesli kitap okumak onlarin okuma aliskanligi kazanmasi ve onlarin da duzgun okuyabilmeleri icin onemli zira. Onerilen su ki her cocuga okuma duzeyinin bir-iki seviye ustunde kitap okumak onlarin hem okuma hizlarini hem kelime dagarciklarini gelistiriyor. O sesli okuma zamanlarinda da Kerem, Ibrahim, ve hatta Selim de katiliyor, guzel paylasim dolu oluyor bu okuma zamanlari. (Daha detay yazarim sonra cunku bu sesli okuma vakitleri de stratejili okuma yapiyoruz.)
Kitaplar dedim ve yazi uzadi... Demek ki bu konuda daha cok yazmaliyim! O zaman "arkasi yarin" diyelim bu konuda.
Neymis 1: Karabatak olmayacakmisim
Neymis 2: Cocuklarla kitap okumak guzeldir, ancak caba gerektirir
Not: Fotograf Patrick Fore'den.
Patrick Fore
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder