Reel anlamda bir sukran gunu ertesi yasiyoruz bugun. Dun sukran gunuydu bugun de kara cuma!!! Bugun resmi olarak Amerikanyali dostlarimizin noel alisversine basladilari gun. Persembe gununu aile, es ve dostlariyla hindi yiyip Amerikan futbolu izleyen dostlarimiz, cuma gunu sabahin erken saatlerinde (erken erken cok erken, sabah saat 5te basliyorlar) bazi magazalarin onceden reklamini yaptiklari buyuk indirimleri kacirmamak icin (bu indirimler sabah 5 ile 10 arasi oluyor ornegin) alisveris cilginligi icin magazalarin yolunu tutuyorlar. Kimilerine gore buyuk firsat bu kara cuma, biz oyle olmadigini dusunuyoruz oysa ki! Ilk geldigimiz yillarda biz da bir sabah erken saatlerde dusmustuk yollara, ancak indirimde olan mallarin sabahin erken saatlerinde kalkmaya deger seyler olmadigini ve indirimlerin oyle buyuk de olmadigini gorup bir daha bu akina kapilmayacagimiza soz verdik.
Sakin bir sukran gunu gecirdik dun biz, ogleden sonra Sebo'nun bolumunun sukran gunu partisine gittik, cok da cekilesi birsey olmadigi ve annemleri de evde yalniz birakmak istemedigimiz icin birkac saat durup geri donduk. Sonra da cay icip Grey's Anatomy izledigimiz sakin bir gece gecirdik.
Bugun de tatil buralarda, bense pazar gunu yine yollarda olacagim icin sunumumla ilgili birseyler hazirlamak uzere okuldayim su anda. Pazar gunu yine yollarda olacak olmak biraz depresif bir moda soksa da beni simdilik gidecegim son kampus ziyareti oldugu icin biraz rahatlatiyor. Keske gittigim yerlerden guzel bir haber alsam bu arada...
Bu belirsizlik var ya, iste o zor!
24 Kasım 2006 Cuma
18 Kasım 2006 Cumartesi
Kabus gibi bir donus yasadim gelirken gittigim yerden. Dallas'a donus ucagim sabahin erken saatlerindeydi. Ancak herhangi bir duruma karsi genellikle tedbirli olan ben 6:58'deki ucagim icin 5:00'da havaalanindaydim. Havaalanina girer girmez kontuardaki sirayi gorunce basimdan kaynar sular dokuldu ki bu sirayi yarim saatle savusturabildim. Yalniz guvenlik tedbirlerinden dolayi asil ucaklarin kalktigi alana giden sirayi bir saatte gectikten sonra hele sukur zamanim var diye ucagin kalkacagi bolume gittigimde ucagin saat 10:50'ye ertelenmis oldugunu gordum. Ben guya 6:58'deki ucaga binip 9:45'te aktarma yapacagim sehirden -Memphis- ten Dallas'a donecektim ve tahminen 11 gibi Dallas'ta olacaktim.
Bir onceki gun olan firtinadan ve sukran gunu tatilinden dolayi ekstra bir doluluk vardi havaalaninda, dolayisiyla ogrendim ki ucagim ertelenmis 10:50'ye... bu demek, baglantimi kaciracagim demekti. Memphis'ten ondan sonraki bos yer olan baglanti aksam 6'daydi!!! Istemedim tabii ki, daha erken baglanti olasiligi olan Minneapolis'e cevirdiler rotami, ucagin 8 :45'de kalkacagini ve benim oradan baglantimin 1:50'de olacagini duyunca peki dedim, hatta sevindim baya...
Amma velakin 8:45'deki ucak da 10:30'a ertelendi, hrrrrrrrr!!! Efendim, kah koltuklarin ustunde uyuyarak, kah bilgisayarima takilarak, tezimle ilgili oldugu icin aldigim kitabi okuyarak, kah eve telefon edip ev ahalisine binbir sitem ederek bekledim. Saat 10:15 oldu hala tik yok kontuarda... Derken bir gorevli gelip ucagin 11:30'a ertelendigini iletti. Bir hesap yaptim, yol iki saat surecekti, normalde 1:30'da saat farkiyla 12:30'da orada olacaktim, Dallas ucagina rahat rahat yetisecektim, o yuzden beklemeyi tercih ettim. Bekledim -beklemek, bizim yasamimiz-, bekledi, bekledim... ve 11:45 'te ucaga aldilar bizi, hazirlan bekle derken vakit gecti ve Minneapolise indigimde saat 2:00 olmustu! Kil payi Dallas ucagini kacirmama yanarken elime 5:16'daki ucaga ait bileti aldim ve havaalanini seyre daldim. Once tuvalete gittim, sonra yemek yedim, sonra kahve aldim, sonra bilgisayarima takildim, sonra kontuara gittim, kitabimi okumaya devam ettim, arada sikildikca gazete dergi bayilerinde gazete ve dergileri karistirdim, hediyelik esya baktim, arada yine tuvalete gittim, kontuara geldim, yanimdaki insanlarla muhabbet ettim, telefonda konustum: Havaalaninda yapilabilecek herseyi yaptim anlayacaginiz! Neyse ki vakit geldi ve nihayet(!) bu ucak ertelenmeden Dallas'a uctu ve ben 7:30 sularinda Dallas'a, topragini optugum Dallas'a dondum!
Tum cuma gunum cok da verimli olmayan bir sekilde havaalanlarinda ve ucaklarda gecti, mumkunse bir muddet ucak mucak gormek istemiyorum ama, ne fayda! haftaya yine gidiyorum buralardan!
Bir onceki gun olan firtinadan ve sukran gunu tatilinden dolayi ekstra bir doluluk vardi havaalaninda, dolayisiyla ogrendim ki ucagim ertelenmis 10:50'ye... bu demek, baglantimi kaciracagim demekti. Memphis'ten ondan sonraki bos yer olan baglanti aksam 6'daydi!!! Istemedim tabii ki, daha erken baglanti olasiligi olan Minneapolis'e cevirdiler rotami, ucagin 8 :45'de kalkacagini ve benim oradan baglantimin 1:50'de olacagini duyunca peki dedim, hatta sevindim baya...
Amma velakin 8:45'deki ucak da 10:30'a ertelendi, hrrrrrrrr!!! Efendim, kah koltuklarin ustunde uyuyarak, kah bilgisayarima takilarak, tezimle ilgili oldugu icin aldigim kitabi okuyarak, kah eve telefon edip ev ahalisine binbir sitem ederek bekledim. Saat 10:15 oldu hala tik yok kontuarda... Derken bir gorevli gelip ucagin 11:30'a ertelendigini iletti. Bir hesap yaptim, yol iki saat surecekti, normalde 1:30'da saat farkiyla 12:30'da orada olacaktim, Dallas ucagina rahat rahat yetisecektim, o yuzden beklemeyi tercih ettim. Bekledim -beklemek, bizim yasamimiz-, bekledi, bekledim... ve 11:45 'te ucaga aldilar bizi, hazirlan bekle derken vakit gecti ve Minneapolise indigimde saat 2:00 olmustu! Kil payi Dallas ucagini kacirmama yanarken elime 5:16'daki ucaga ait bileti aldim ve havaalanini seyre daldim. Once tuvalete gittim, sonra yemek yedim, sonra kahve aldim, sonra bilgisayarima takildim, sonra kontuara gittim, kitabimi okumaya devam ettim, arada sikildikca gazete dergi bayilerinde gazete ve dergileri karistirdim, hediyelik esya baktim, arada yine tuvalete gittim, kontuara geldim, yanimdaki insanlarla muhabbet ettim, telefonda konustum: Havaalaninda yapilabilecek herseyi yaptim anlayacaginiz! Neyse ki vakit geldi ve nihayet(!) bu ucak ertelenmeden Dallas'a uctu ve ben 7:30 sularinda Dallas'a, topragini optugum Dallas'a dondum!
Tum cuma gunum cok da verimli olmayan bir sekilde havaalanlarinda ve ucaklarda gecti, mumkunse bir muddet ucak mucak gormek istemiyorum ama, ne fayda! haftaya yine gidiyorum buralardan!
15 Kasım 2006 Çarşamba
canimcigim
Canimcigimin bu resmini cok sevdim, her zaman bakayim diye buraya koydum. Resimlerden anliyor en cok insan ne kadar da cabuk buyuduklerini, ve de inanamiyorum elbette... Yanliz, her resimde onluk karizmamizi bozuyor biraz ama hala ve hala agzinin suyu akiyor Selim'in cok fazla. Dislerin gelmesiyle sulanmalar daha da artti, bu nedenle onluksuz bir animiz bile gecmiyor.
14 Kasım 2006 Salı
kacamak bir yazi...
-okuyanlar bilirler :)-.
ara ara geliyor boyle insana,
ister mevsim degisikligi deyin, ister yasadiklarimiz, ister baska birsey.
oluyor iste...
benimkinin sebebi ise yine is gorusmesine gidecek olmam sanirim.
aslinda guzel birsey, bu sayede gectigimiz ay icinde bircok yeni yer gordum, yeni insanlarla tanistim, mesleki acidan kendime guvenim geldi, vs.
ancak, yorgunluk sanirim simdi benimkisi; ve de yaptigim bu ziyaretlerin sonucunu almak istiyorum biraz da,
ve Selim'den ayriliyor olmak da uzuyor beni.
aslinda hemen karar veren iki yerden olumlu sonuc aldim, ancak pekcok seyi birarada dusundugumuzde, ve de hocamin da fikrini alinca kabul etmedik bu yerleri
-dogrusu ben de cok istemiyordum-.
istedigim yerlerden haber bekliyorum su anda;
olumsuz bir gelisme yok, isin iyi yani.
bir de biletimdeki son an degisikliginden yarin uzunca bir sure ucakta ve havaalanlarinda gecirecegim vaktimi, bu da moralimi bozdu biraz; ogleden sonra ucte binecegim ucaga -ki bir saat once orada olmak gerekiyor- gece onda olacagim gidecegim yerde...
uf, puf nidalari icindeyim anlayacaginiz.
ama sikayet yok!
bu gidecegim yeri hocam istiyor,
arastirma yapabilecegim insanlar var,
pek cok universitenin oldugu bir sehir
-Sebo icin de iyi yani-,
unlu bir sehir
-hani herkesin zevkle gezmek isteyecegi turden-,
ve de guzel bir okul;
umarim guzel gecer hersey de tum bu yorgunluga deger.
iste boyle...
neyse, boyle yorgun, bikkin, sikkin bir modda yazdim yine...
aman canim gunluk degil mi bu, istedigim gibi yazarim! oyle degil mi ama ?
11 Kasım 2006 Cumartesi
oradan, suradan, buradan...
Niye sorusunun yaniti: Cunku birseylar yazmaya cok bir enerjim yoktu, ama blogumu ihmal etmedigimi hissetmek ve sevdigim birseyleri paylasmak amaciyla oyle bir yazi yazdim, bu beni rahatlatti.
Bu gunlerde genel olarak yogun zamanlar yasiyorum denebilir. Bir yandan hem tezimle ilgili birseyler yapmaya calisiyorum, hem bahsettigim makale uzerine calisiyorum, hem asistanlik gorevlerimi yerine getiriyorum, hem is basvurularinin olan tekliflerini degerlendiriyor, olmayanlari takip ediyor bekliyorum, hem de yeni gorusmelere hazirlaniyorum. Yogun mu? Yogun... Ama ne guzel ki tum bunlari simdilik buyuk bir zevkle yapiyorum, guzel seyler olacagini umid ederek...
Bir yandan annem ve babam sagolsunlar evle ilgili islerimizi baya kolaylastiriyorlar: eve gittigimizde yemekler hazir, etraf derli toplu oluyor. Hic alismadigim uzere camasirlar utulu; pantolonlar askida, tshirtler cekmecede giyilmeyi bekliyorlar. Her ne kadar bu duruma alissak da ara -sira bunun gecici oldugunu kendime ve Sebo'ya belirtme ihtiyaci hissediyorum ki annemler gittiklerinde buyuk bir sok yasamayalim.
Bu arada bu yogunlukta buralari birakmanin uygun olmadigi kanaatine vararak Turkiye gezimizi iptal ettik; bir yandan cok uzgunuz -gitmemiz gereken yerler, gormemiz gereken sevdiklerimiz vardi- bir yandan da boylesinin simdilik cok daha iyi oldugunu dusunuyoruz; hersey bir belirginlessin bakalim, Turkiye gezisi o zaman daha da anlamlanacak.
Bu haberler boyle...
Bir yandan da cekirdek ailemizle ilgilisi olamayan ama buyuk ailemiz icinde olan huzursuzluklar var ki, ister istemez dolayli olarak beni de bizi de mutsuz ediyor. Insan istiyor ki herkes iyi olsun, herkes iyi anlassin birbiriyle darginliklar olmasin, lay lay lom yasayalim ama her zaman bu boyle olmuyor ve binlerce kilometre uzakta olsaniz da yasanan, yasanacak seyler psikolojisini etkiliyor insanin.
Bir de sanirim annemlerin bu ayin sonunda gidecek olmasi da beni huzunlendirmeye basladi. Anneme bu sabah "gittiginizde Selim'i cok ozleyeceksiniz" diyordum ki o da bana "sen de cekmecendeki utulu camasirlari" dedi, utulu camasirlari ozleyecegim ozlemesine ama anne ve babamin buradaki varligini da ozleyecegim cok, ozlenmez mi; hele de arada bu kadar mesafe olunca ve zaman, isler gibi kisitlamalarla her zaman "ha deyince" gidemeyecegimizi, gorusemeyecegimizi dusununce bir tuhaf oldum ama caktirmadim, caktiramadim her zaman oldugu gibi.
Neyse, oradan, suradan ama en cok da BURADAN bir yazi oldu bu!
9 Kasım 2006 Perşembe
destiny
bu grubu univrsitedeki yakin arkadasim gozde'nin ispanyol sevgilisi tanistirmisti bize. ve ben ozellikle bu parcanin muzigine bayilmistim! yillar sonra aklima gelip tekrar dinledigimde zevkimin degismedigini farkettim ve paylasmak istedim; bakalim sevecek misiniz?
va hatta bir tane daha!
va hatta bir tane daha!
8 Kasım 2006 Çarşamba
gece uyuma(ma)larimiz...
Bir onceki yazimda bahsettigim ayrilik sendromunun bir devami olarak belki de Selim'in yatagi ilk gunlerdeki gibi hala bizim odamizda. Yani Selim geceleri hala bizim odamizda yatiyor; hatta bu durum bu aralar odamizla da sinirli kalmayip yatagimiza kadar geliyor.
Gece kalkmalari, alt degistirmeler, emzirmeler nedeniyle ilk baslarda bizim yanimizda baslayan ve o zamanlar altinci ayda odamizi ayirma hedefimiz olan bizler hala bunu basaramamis -aslinda denememis- durumdayiz.
Gerci su an emdigi icin hala bizim odamizda yatmasi benim kolayima gelirken, ilk hedef olarak geceleri uyanmadan uyuma durumuna gecemedik Selim'le. Bu duruma gecmek icin caba da gostermedik gerci. Caba olarak emmek icin kalktiginda emzirmeden pispislayarak uyutmayi onermisti doktorumuz. Ancak bu aralar genelde gunduz ek gidayla beslendigi, benim evde olmadigim, sut sagmaya da firsat bulamadigim icin gunduzleri anne sutunden pek bir mahrum kaliyor Selim. Hal boyle olunca ben de "bari geceleri icsin istedigi kadar" diyerek geceleri emzirmeye devam ediyorum; her ne kadar bu durumdan sikayetci olmasam da ilerisi icin aslinda gece emzirmelerinin bitmesi iyi olur diye de dusunmekteyim bir yandan.
Gece rutinimiz Selim'in gece banyosu yapmasiyla basliyor. Eger banyosunu 6-7 civari yaparsa ve de gunduzden yorgun degilse banyodan sonra oyun oynuyor biraz. Oyundan yorulunca gelip "memme- memme" diyerek -ki buna yeni basladi-, elini emerek, ve de kucagima gelerek uykusunun geldigini belirtiyor -ya da biz oyle anliyoruz-. Ben de onu alip yatakodasina geciyorum ve eger karni tok degilse emzirerek, toksa yanima yatirip pispislayarak uyutuyorum -bu, genelde 8:30- 9:00 civari oluyor, aktifliginin zirve yaptigi zamanlarda ise 10-10:30 diyelim. Yalniz uyuduktan bir bir-bucuk ya da iki saat sonra agliyor ve ben onu yataginda oturuyor buluyorum, uykusunun acilmasina izin vermeden tekrar ya pispislayarak ya da emerek uykuya daliyor. Eger uykusu acilirsa kalkiyoruz, ikinci oyun vs. rutinimiz basliyor. Sonra bizlar da yattiktan sonra gece 1:30 gibi yine mizildanarak uyaniyor Selim, yine emziriyorum yatakta, bu emzirmede guzel uyursa yataginda uyuyor, yok eger cok dalmiyorsa bizim yatakta kaliyor, zira yatagina yatirirsam tamamen uyaniyor. Sonra yine her nerede olursa olsun sabah bes gibi bir uyanma -daha once uyanmamissa tabii-, emme rutini derken zaten sabah oluyor.
Yani ben hala bir gecede mutlaka en az iki en fazla dort kere emzirmek ve Selim'i tekrar uyutmak uzere kalkiyorum. Pilimin cok dayanmadigi gunlerde Sebo kalkip pispislayarak vs. uyutmaya calisiyor. Yani gece uykusu Selim'in boluk porcuk, hala tam bir duzene oturmadi -oturtamadik diyeyim cunku Selimcigimin degil bizim ugrasmamiz gereken bir durum bu. Hele de yatagimizda uyudugunda biz tyam bir uyku uyuyamiyoruz aman Selim'i ezmeyelim, uyandirmayalim diye tilki uykusunda geciriyoruz geceyi.
Yani bilmiyorum, zamanla olacak birsey mi bu, yoksa karar verip tamamen bizim ugrasarak -ki birinci dogumgununden once emmeyi biraktirmak istemedigim icin simdilik olmayacak- duzene oturtmamiz mi gerekecek?
5 Kasım 2006 Pazar
alis-veris dolu bir haftasonu
Bu hafta, hafta ici hep okulda birseyler calisarak gecirdigim icin cumartesi pazar calismak gelmedi icimden hic. Hafta ici havalarin da sogumasi nedeniyle annemlerde pek bir yere cikmamislardi. Tum bunlar birarada olunca hafta sonu biryerlere cikmak farz oldu. Bizim buralarda biryerlere cikmak %80 alisversi odakli olunca, biz de uzun zamandir gitmeyi planladigimiz outlet alisveris merkezi olan Allen Mall'e gittik. Sabahlari Selim sayesinde zaten erkenden ayakta olan ahalinin kadin populasyonu erkenden alisveris merkezine yolalmayi planlarken erkek populasyonu Amerikan futbolu izlemek icin evde kalmayi planliyordu. Sonucta babamin da bizim safhamizda yer almasiyla ogleye dogru 11 sularinda evi terkeyledik.
Dallas oyle pek kucuk bir yer degil ama gittigimiz alisveris merkezinde yine bir tanidik cift gorerek basladik yine. Neyse, o magaza senin bu magaza benim derken Selim arabasinda, biz bakina bakina aksamustu besbucugu ettik. Bu kadar saate Sebo'ya iki t-shirt, babama bir t-shirt, Selim'e bir pijama takim- bir yerden hicbirsey almasak mutlaka Selim'e birseyler almadan cikmiyoruz zaten-, bana tekerlekli bilgisayar cantasi, anneme guzel bir cuzdan, annemle bana annemin hediyesi kolye kupe takim, ve gunun sonunda midelerimize ikiser pizza dilimi sigdirdik. Aldiklarimiz guzel, pizzalarimiz enfesti. Derken aksam yorgun bir halde eve gelip hemen cay demleyerek kendimize geldik. Daha sonra annem o yorgunluga bakmadan -garip bir sekilde annemle babam hic yorulmuyorlar zaten- bize sutlac yapti ve bir de o guzelim sutlaclari devirdik midemize gece gece.
Yogun gecen dun'den sonra bugun bir hayli yavas gecmis olsa gunun guzelligi olarak annemle ben bir arkadasimla bulusup La Madeleine'e gittik. La Madeleine genelde guney'e ait bir cafeler zinciri olup benim takilmayi sevdigim tek tuk mekanlardan birisidir. Cok sicak bir atmosferi ve gunun her saati hatiri sayili sayida musterisi olmasina ragmen dekoru ve oturus tarzi itibariyle kendinizi ozel de hissedebileceginiz bir yer. Fiyatlari cok da ucuz olmamasina karsin kahve aldiginizda yaninda ekmek teryagi ve recel de alabildiginiz icin universite ogrencileri tarafindan da ayrica cok tutalan bir mekan. Oglen birkac saatimizi burada gecirdikten sonra eve donduk. Sonra ben evde guzel bir domates corbasi yaptim, babam ozellikle cok sevdi, tevazu gostermiyeyim sevecegini biliyordum. Hatta Selim bile bayila bayila yedi -domatesin agir gelecegini dusundugumden yine de cok az bir miktar yedirdik ona-. Aksamustu annemle babam yine yuruyuse gittiler, biz de evde gecirdik.
Su anda herkes evde, annem mutfakta pogaca yapiyor, Selim misil misil uyuyor, babamla Sebo ise herzamanki mekanlarinda, televizyon karsisindalar.
Bir pazar da boyle gecti... ha bir de unutmadan, bir de guzel bir haber aldim: Onceki Cinli hocamla calistigimiz bir makale alanimizda cok iyi bir makalede ikinci tur incelemedeydi, ikinci turu gecmisiz, ucuncu tur icin calisacagiz; basilma olasiligi cok yuksek bundan cok cok mutlu oldum.
Hepinize iyi, dinamik, guzel, basarili, saglikli, mutlu, sevdiklerinizle birlikte huzurlu bir hafta diliyorum...
Dallas oyle pek kucuk bir yer degil ama gittigimiz alisveris merkezinde yine bir tanidik cift gorerek basladik yine. Neyse, o magaza senin bu magaza benim derken Selim arabasinda, biz bakina bakina aksamustu besbucugu ettik. Bu kadar saate Sebo'ya iki t-shirt, babama bir t-shirt, Selim'e bir pijama takim- bir yerden hicbirsey almasak mutlaka Selim'e birseyler almadan cikmiyoruz zaten-, bana tekerlekli bilgisayar cantasi, anneme guzel bir cuzdan, annemle bana annemin hediyesi kolye kupe takim, ve gunun sonunda midelerimize ikiser pizza dilimi sigdirdik. Aldiklarimiz guzel, pizzalarimiz enfesti. Derken aksam yorgun bir halde eve gelip hemen cay demleyerek kendimize geldik. Daha sonra annem o yorgunluga bakmadan -garip bir sekilde annemle babam hic yorulmuyorlar zaten- bize sutlac yapti ve bir de o guzelim sutlaclari devirdik midemize gece gece.
Yogun gecen dun'den sonra bugun bir hayli yavas gecmis olsa gunun guzelligi olarak annemle ben bir arkadasimla bulusup La Madeleine'e gittik. La Madeleine genelde guney'e ait bir cafeler zinciri olup benim takilmayi sevdigim tek tuk mekanlardan birisidir. Cok sicak bir atmosferi ve gunun her saati hatiri sayili sayida musterisi olmasina ragmen dekoru ve oturus tarzi itibariyle kendinizi ozel de hissedebileceginiz bir yer. Fiyatlari cok da ucuz olmamasina karsin kahve aldiginizda yaninda ekmek teryagi ve recel de alabildiginiz icin universite ogrencileri tarafindan da ayrica cok tutalan bir mekan. Oglen birkac saatimizi burada gecirdikten sonra eve donduk. Sonra ben evde guzel bir domates corbasi yaptim, babam ozellikle cok sevdi, tevazu gostermiyeyim sevecegini biliyordum. Hatta Selim bile bayila bayila yedi -domatesin agir gelecegini dusundugumden yine de cok az bir miktar yedirdik ona-. Aksamustu annemle babam yine yuruyuse gittiler, biz de evde gecirdik.
Su anda herkes evde, annem mutfakta pogaca yapiyor, Selim misil misil uyuyor, babamla Sebo ise herzamanki mekanlarinda, televizyon karsisindalar.
Bir pazar da boyle gecti... ha bir de unutmadan, bir de guzel bir haber aldim: Onceki Cinli hocamla calistigimiz bir makale alanimizda cok iyi bir makalede ikinci tur incelemedeydi, ikinci turu gecmisiz, ucuncu tur icin calisacagiz; basilma olasiligi cok yuksek bundan cok cok mutlu oldum.
Hepinize iyi, dinamik, guzel, basarili, saglikli, mutlu, sevdiklerinizle birlikte huzurlu bir hafta diliyorum...
2 Kasım 2006 Perşembe
Nostalji
Bu aralar buram buram bir nostalji yasiyorum ben. Hani anlamindaki gibi eskiye ozlem seklinde bir nostalji degil bu ama; iste eski resimlerini cikarip bakiyorum Selim'in "ayyy ne kucukmus, minikmis" diyorum- sanki simdi cok kocaman olmus gibi. Eskiden soyleydi boyleydi diye anlatiyorum annemlere.
Belki de ben bir ayrilik sednromu yasiyorum. Hani bebekler buyuyup kisiliklerini bulmaya baslayinca anneden koparlarmis ya, belki de bunun farkina varmak benimkisi. Selim'den cok kendimle ilgili birsey belki de. Belki de bu yuzden anne sutune bu kadar israrla devam edisimiz; hani sanki sutu icmezse beni de unutacakmis gibi bir his benimkisi.
Gerci eski fotograflarina bakip ne kadar buyudugunu gormek de insanin cok hosuna gidiyor. Ilerlemeyi gormek mutlu ediyor insani.
Annelik cok duygusal birseymis yalniz bunu anliyor insan bir de. Yalniz kendi cocugunuza, bebeginize karsi degil; tum bebeklere, cocuklara karsi ayri bir sevgi beliriyor icinizde; tum cocuklara sevgi duyuyor, tum cocuklara merhamet ediyor; tum cocuklar hep iyi olsunlar, saglikli olsunlar, hayatta onlari hep guzel seyler beklesin istiyorsunuz. Bir cocugun acisini duymak kendi cocugunuzmuscasina icinizi acitiyor, isyan ediyorsunuz yapilanlara olanlara. Tum cocuklari kucaklamak istiyorsunuz, onlari sevmek, sicak bir kucak acmak onlara. Anneligi bana yasattiklarinin yanisira iste hayata dair bana bunlari kazandirdigi icin de seviyorum. Kisiliginizin, yasaminizin bir parcasi oluyor annelik.
Nereden nereye geldim simdi, Selim 10 aylik oldu ve ben onun her halini doya doya yasamayi seviyorum.
1 Kasım 2006 Çarşamba
eski yazilar
Siz yapar misiniz bilmem... Ben ara ara donup eski yazilarimi okurum; o zamanlar neler dusunmusum, neler yazmisim diye.
Genel olarak eskileri okurken hissettigim, ozellikle 2005 tarihli yazilarimin cok daha ice donuk, ve "biz"den ote "ben"le ilgili oldugu. Ya o zamanlar daha bir kendim merkezli, bunalim takilan bir donem yasiyordum; ya da Selim'in gelisi dunyaya bakis acimi degistirdi... Sebebi her neyse, bunlar benim eski yazilarima dair genel izlenimlerim.
Biraz once ozellikle gecen ekim ayina baktim; Ekim 2005. Farkettim ki o zamanlar ozellikle sicak gecen havalardan baya baya bunalmisim ben. Hemen hemen her yazim havalarin sicakligina duydugum nefretle -"nefret" guclu bir kelime ama olsun, oyle hissetmisim iste- ve kisa duydugum ozlemle ilgili. Cok detayli okumadan ilk bakista farkettigim bu oldu.
Oysa ki bu sene gecen seneden bir hayli farkli bir durum yasiyoruz. Ne guzel ki eylulden itibaren sonbahari hissetmeye basladik buralarda. Hatta dunden beri de soguk kendini iyiden iyiye hissettirmis durumda -Keltler cidden bu isi biliyor mu ne?-. Bu sabah klimayi sicakta calistirmamiz da havalarin soguduguna bir isaret.
Mevsimleri, kendini hissettiren mevsimleri ve dort mevsimi hakkini vere vere yasamayi seviyorum ben. Bu nedenle gecen sene baya bunalmistim. Gecen yil topu topu bir hafta yasadik biz kisi, gelmesi ve gitmesi bir olmustu, bu sene oyle olmayacak gibi gorunuyor. Ayrica, yaklasik dort seneden sonra da aralikta ilk defa Turkiye'ye gelecegiz; eminim orada da soguk bir kis havasi karsilayacak bizi.
Turkiye'ye gelmek hem korkutuyor beni, nasil bir ulke bulacagimi tahmin edemiyorum; hem de ozellikle sevdiklerimi gorecek olacagim icin seviniyorum. Umuyorum ulkem adina guzel seylerle karsilasirim da korkum yersiz olur.
Neyse, usudum ben, bir hirka alayim ustume...
Genel olarak eskileri okurken hissettigim, ozellikle 2005 tarihli yazilarimin cok daha ice donuk, ve "biz"den ote "ben"le ilgili oldugu. Ya o zamanlar daha bir kendim merkezli, bunalim takilan bir donem yasiyordum; ya da Selim'in gelisi dunyaya bakis acimi degistirdi... Sebebi her neyse, bunlar benim eski yazilarima dair genel izlenimlerim.
Biraz once ozellikle gecen ekim ayina baktim; Ekim 2005. Farkettim ki o zamanlar ozellikle sicak gecen havalardan baya baya bunalmisim ben. Hemen hemen her yazim havalarin sicakligina duydugum nefretle -"nefret" guclu bir kelime ama olsun, oyle hissetmisim iste- ve kisa duydugum ozlemle ilgili. Cok detayli okumadan ilk bakista farkettigim bu oldu.
Oysa ki bu sene gecen seneden bir hayli farkli bir durum yasiyoruz. Ne guzel ki eylulden itibaren sonbahari hissetmeye basladik buralarda. Hatta dunden beri de soguk kendini iyiden iyiye hissettirmis durumda -Keltler cidden bu isi biliyor mu ne?-. Bu sabah klimayi sicakta calistirmamiz da havalarin soguduguna bir isaret.
Mevsimleri, kendini hissettiren mevsimleri ve dort mevsimi hakkini vere vere yasamayi seviyorum ben. Bu nedenle gecen sene baya bunalmistim. Gecen yil topu topu bir hafta yasadik biz kisi, gelmesi ve gitmesi bir olmustu, bu sene oyle olmayacak gibi gorunuyor. Ayrica, yaklasik dort seneden sonra da aralikta ilk defa Turkiye'ye gelecegiz; eminim orada da soguk bir kis havasi karsilayacak bizi.
Turkiye'ye gelmek hem korkutuyor beni, nasil bir ulke bulacagimi tahmin edemiyorum; hem de ozellikle sevdiklerimi gorecek olacagim icin seviniyorum. Umuyorum ulkem adina guzel seylerle karsilasirim da korkum yersiz olur.
Neyse, usudum ben, bir hirka alayim ustume...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)