Pages

15 Şubat 2013 Cuma

"Aga" koyunden gelen kucuk kiz...

Yine kasvetli bir ruh hali ile uyandigim bugun okudum Ayse'nin yazisini... Adem'in hikayesi beni de cocuklugumda yasadigim benzer bir anima goturdu.
Arada-sirada gorustugumuz anne ve babamin "daire" arkadaslarinin evine gitmistik o cumartesi aksami. Benim icin herhangi bir gece gezmesinden tek farki, evin sahibesinin dogulu bir "aga kizi" oldugunu duymus olmamdi. "Aga" kelimesi televizyondaki Turk filmleri kadar yakin bana. Sonra da okuyacagim Yilmaz Guney, ya da Yasar Kemal kitaplarindan taniyacagim "aga"yi.
O zamanlar ilkokul dort ya da besinci sinifta olmaliyim, belki de uc...  Zira daha kucuklugume dair anilarim cok degil, olsa da boluk porcuk, zaman kavramindan uzak..
Evlerine gittigimizde "aga kizi" oldugunu duydugum teyzeye hep urkek yaklasiyorum, "aga"ligin cagristirdigi negatifligin bir uzantisi olsa gerek... O aksam bizden baska birkac aile daha var, ancak tek cocuk ben, ve evin benden kucuk iki oglu...
Ve bir de "o". O diyorum, cunku simdi adini bile hatirlamadigim kucuk bir kiz cocugu o. Kucuk, belki benim yaslarimda, belki bir ya da iki yas daha buyuk. Yuzunu hatirlamiyorum pek, ama gulumseyisini ve iceridekilere cay, kahve, ikram tasiyan kucucuk ellerini...
O, ev sahibesine yardim etsin diye "dogu"dan, "aga"nin koylerinden birinden gonderilmis kucuk kizcocugu. O aksam pire gibi calisiyor, iceridekiler cay tasiyor, bize kurabiye getiriyor, boslari topluyor, yenilerini dolduruyor, cay fasli bitiyor, meyve fasli basliyor, "o" hic oturmuyor, calisiyor... Arada bizim oturdugumuz/oynadigimiz odaya geliyor, bana gulumsuyor, "gel, birlikte oynayalim" diyorum, geliyor... Geliyor ama kisacik bir sure sonra iceriden cagirildigi icin belki, belki de gitmesi gerektigini dusundugu icin, kucuk ellerine dusen sorumluluklar bekledigi icin belki gidiyor... Ben, onu izliyorum, benim yasimda, benimle oynamasi gerekir diye dusunuyor. O da sanki bunu okumus gibi yuzumden, arada benim oldugum odaya ugramayi hic ihmal etmiyor, ugruyor, gulumsuyor, iki dakikalik bile olsa oynamaya calisiyor benimle... sonra yine gidiyor.
Benimle oynarken elleri dikkatimi cekiyor en cok, kucuk, catlak elleri... O gece gezmesi, "o"nu izlerken cok uzun geciyor benim icin.
Gitme vakti geldiginde, yine kucuk elleriyle herkese paltosunu veriyor. Sonra benim yanima geliyor, bana paltomu vermekle kalmiyor, giydirmeye calisiyor, kucuk bir "abla" gibi... Sonra bana "yine gel" diyor, "yine gel olur mu? oynariz yine birlikte, yine gel..."
Ve kucuk, catlak ellerini salliyor arkamizdan...

****
O'nu ilk ve son gorusumdu sanirim. O kisi "aga"nin kizinin evinde gecirmis, sonra da evine-koyune -bir evi varmiydi bilmiyorum ama- geri gitmisti... Ama benim aklimda gulumseyisini, ve kucuk catlak ellerini birakarak...

3 yorum:

Ayşe'nin Kozası dedi ki...

"Adem'den" çok daha güzel bir dille yazılmış...çok sade ama çok etkileyici...aynı büyük hikayeciler gibi...ben böyle yazamıyorum,abartıyorum ...ama inan okuduğum en güzel anıydı bu...
hatırlamaya çalış ve yaz sevgili sümüklüböcek...çünkü çok etkilendim ellerine sağlık..

Sumuklubocek dedi ki...

tesekkurler sevgili Ayse, cesaretlendirdigin icin...
hatirlamaya calisacagim, derken aklima "bitli Saliha" geldi. Bakalim, yazabilirsem...

Ayşe'nin Kozası dedi ki...

Bence yazarsın.....Dört gözle "bitli saliha"yı bekliyoruz...