Donmek buyudugunuz cocuklugunuzun, gencliginizin ulkesine mi?
Gideceginiz yer, sizin biraktiginizi sandiginiz yer mi?
Turkiye'den ABD'de yasamak uzere ayrildigimda 23 yasindaydim. 2002 Eylul ayiydi Istanbul'dan ayrildigimda. Turkiye elbette 2002'nin Turkiye'si degil artik, eger bir gelisimden ilerlemeden soz edeceksek 2002'nin Turkiye'si olmamali da. Normali bu. Bu isin bir yuzu. Bir diger yuzu ise sizin yirmili yaslarin ilk baslarindaki duygu, dusunce, olaylara bakis acinizla -hatta olay dediginiz seylerin tanimiyla- simdiki bakis aciniz gerek yas itibariyle gerekse yasadiklarinizin size kattiklariyla, ve hatta su anda bulundugunuz konumla -annelik gibi- cok farkli olmasi.
Farkli, zannediyorum ki insanlar farkli...
Tatil icin Turkiye'ye gittigimiz zamanlarda karsilastigim insan portresi urkutuyor beni -elbette biliyorum ki genel boyle degildir, ve yine "istisnalar kaideyi bozmaz"- . Havaalanina iner inmez neredeyse farkettiginiz seylerden biri insanlarin, tabirimi affedin, suratsizligi! Ozlemle geldiginiz ulkeniz sizi asik yuzlu, gulumsemeyen insanlarla karsiliyor. Bavulunu alirken adam size, ya da cocugunuza carpiyor, bir "afedersiniz"i esirgiyor. Gumruk gorevlisi bavulunuzdaki 3 kutu cay icin size kacakci muamelesi yapabiliyor.
Insanlar her an sinirli, her an patlamaya hazir bir bomba gibi. Park yerinde adam arkasina bakmadan geri vitese takip hizlica park yerinden cikarken arkasinda cocugunu arabanin tehlikesinden kaciracagim diye soke olmus bir kadina, yani bana, cami acip elinde sigarayla bagirabiliyor. -Sigara demisken o da bir baska patalojik konu-. Bu arada biz arabamizi karsi siraya yeni parketmisiz arabamizdan inmis, daha bir adim atmamisiz bile. Yani adam ne kadar hizli geri cikmis, anlayin artik.
Ya da gittigim bir konusmada, konusmayi on siradan izleyecegim diye koridora uc-bes sandalye koyup butun ailesini yuzsuzce oturtup koridoru tikayan adama hadi baskalarina yaptigi saygisizligi gectim, koridoru tikadigi icin bir tehlike aninda cikisi kapattigi icin yaptiginin dogru olmadigini soyleyip ikaz edince aldigim cevap -kesinlikle hicbir seyini degistirmeden yaziyorum- "Sen benim kim oldugumu biliyor musun?!" Tanimadigim bir insanin bana "sen"li baslayan bir cumle ile cevap vermesi bir kenara, ben kalakaliyorum oylece aldigim cevap karsinda. Zaten hazircevap bir insan degilimdir, hicbir zaman olamadim da ancak nasil bir cevap verilir ki buna? Sen de benim gibi bir fani'sin diyecek oluyorum henuz kelimeler dilime gelmeden adam kim oldugunu soyluyor "ben bilmem ne partisinin il baskaniyim" diyor ! Su anda Turkiye'deki hicbir partiden haz etmedigim, kendime hicbirini yakin bulmadigim icin ve hatta Turkiye'deki politikanin halini icler acisi buldugum icin soylediklerinin bende hicbir tepki olusturmadigini gorunce adam ille de sinirleniyor, adam "ben, ben... " diye devam ederken ben bir gorevli bulabilir miyim diye cevreme bakiniyorum.
Guler misiniz, aglar misiniz bir durum iste... Isin acikli tarafi "sen benim kim oldugumu biliyor musun?" cevabini aldigim ilk olay olmuyor bu. Anliyorum ki Turkiye'de herkes "birsey" (!)
Isin insan yonunun orneklerinden beni en cok rahatsiz edeni ise burada hic yasamadigim insan ayirma ve "sucu, bucu" kavrami... Gordum ki insanlar karsisindakilere insan olduklari icin degil, bulunduklari statu ve sucu-bucu olup olmadiklarina gore deger veriyorlar.
Yani diyecegim odur ki aman Turkiye'de sadece begendiginiz, istediginiz, o an merak ettiginiz, ve hatta sagliginiz icin gerektirdigi icin birseyler yapmayin, hemen yaftayi yiyebilir, ona gore muamele gorebilirsiniz. Ve isin en uzucu yani ise sucu-bucu arasindaki cizgiler o kadar kati ve sert ki aman ha safhinizi iyi belirleyin... Durum "ya dısındasındır çemberin ya da icinde yer alacaksı" hali... siyah ve beyaz, icinde grilerin ve baska renklerin yer almadigi, yer almasina izin vermedikleri bir toplum.
Aslina bakarsaniz ben bu toplumu, ruh halini bir nebze anlayabiliyorum -aydan gelmiyorum sonucta 23 yilim orada gecmis- ancak dusunuyorum da burada her fikre deger vermeyi, cok kulturlulugu, cok dinliligi, cok dilliligi, her insanin kendine gore "ozel" oldugunu ogrenerek buyuyen -gercekten de okullarda verdikleri egitim bu yonde, benim su ana dek gordugum bu- cocuklarima bu durumu nasil anlatacagim ben?
Olayin insan boyutunda gorduklerimden birkac dusunduru nokta bunlar....
Dogrusu ne zaman konu Turkiye'ye donmege gelse dusunuyoruz. Cocuklarin egitimi icin dusunuyoruz. Burada okul sistemi iyi olan bir semtte oturdugumuz icin Selim ozel okula gitmedigi halde cok iyi bir egitim aliyor. Sinifinda 23 ogrenci ve 1'i stajyer olmak uzere 3 ogretmen var. Pazartesi gunu birkac konu iceren bir odevi oluyor, cuma gunune teslim edilmek uzere. Okulun kendi kutuphanesi, sosyal ve sportif aktivite alanlari mevcut ve bunlarin hicbiri "luks" degil. Oysa ki benzer bir egitimin, malesef devlet okullarinda degil, Turkiye'deki yillik masrafi bir cocuk icin ortalama 20 bin lira! Bu sadece okul icin giden, okul disindaki sosyal ve spor aktiviteleri ise cogu aile icin "luks" oluyor.
Hadi masrafi gectim deseniz, sistem sorunu var. Benim su anda Turkiye'deki egitim sistemi hakkinda en kucuk bir fikrim dahi yok. Sistem o kadar cok degismis ki, ve halen de degismekte ki... Iyi mi kotu mu o bile belli degil. Tum aileler sistem degisikliginden yakiniyor. Dogal olarak da insan bu sisteme cocuklarini nasil teslim edeceginden korkuyor.
Sonra Turkiye'deki tuketim hastaligi da beni dusunduruyor. Amerika tuketim toplumu derler, Turkiye bu konuda cok daha ileride(!). Gordugum insanlarda bir alma aliskanligi almis basini gidiyor. Herkes devamli alis-veris merkezlerinde. Devamli bir kiyafet-ayakkabi-canta-telefon alma hastaligi.
Her gittigimde -her yaz, ya da iki yazda bir- gozlemledigim birsey var ki bana cok garip geliyor. O da araba, ev esyasi gibi buyuk esyalarin da sikca degistirilmesi. Bir yerde gordugum salon takimi ertesi yil ya tamamiyle yenilenmis, ya da buyuk bir degisiklige ugramis goruyorum. Elektrikli esyalar da oyle. Burada ornegin ikinci el kullanimi cok yaygin ve insan birsey bozulmadikca birseyi degistirmiyorlar. Ornegin on yil once Turkiye'de yaygin olarak kullanilan set ustu cam ocaklar, firinlar burada hala yok denecek kadar az. Acikcasi elestirmiyorum, ama ayni zamanda anlamiyorum da, hele hele cogu insanin bir yandan gecim sikintisindan bahsederken bir yandan bu tip -bence gereksiz- harcamalar icinde olmasi bana mantikli gelmiyor.
Amma velakin onca endisem varken Turkiye'nin cekici yanlari da az degil. Bu da baska bir yaziya olsun, hani "arkasi yarin" gibi :)
(Istanbul'un en sevdigim hali, universitemden gorunen hali...)