Pages

30 Ekim 2006 Pazartesi

BOOO!!!!!!!!!!!!


31 Ekim, Amerika'da Cadilar Bayrami olarak kutlaniyor. Aslinda eski putperestlik (pagan) doneminden kalma, Keltlere dayanan bir adet. Kelt adetlerine gore bugun yaz mevsiminin sonunu temsil ediyor. Yaz mevsimi sonlandiginda koyu, karanlik kis gunlerinde olulerin ve kotu ruhlarin yeryuzune doneceklerine inanan Keltler korkunc maskeler, kostumler giyerek kotu ruhlari kaciracaklarina inaniyorlar -bazi kaynaklara gore ise bu sekilde giyinerek kotu ruhlari "biz de sizdeniz" seklinde kandirdiklarina inanmalari-. Kaynak her ne olursa olsun Amerika'da bu gelenek hala yasatiliyor -Avrupa'da ayni sekilde kutlaniyor mu bilemiyorum-. Bu gece ozellikle cocuklar cesitli kostumler giyerek cadilar bayramina katilan evleri ziyaret edip -evinizi balkabagi ve bu gune ait cesitli dekorasyonlarla susleyerek cadilar bayramina katildiginizi gosteriyorsunuz- seker topluyorlar. Buyukler icin ise cesitli cadilar bayrami partileri bulmak mumkun.
Bugune dair benim sevdigim yegane ozellik dekorasyonlar. Magazalarda ozellikle turuncu, kahve tonlarinda olan ve sonbahari da simgeleyen ev dekorasyonlari etrafa ayri bir guzellik veriyor. Elbette cesitli boy ve renklerdeki kabaklari da unutmamak gerek.
Cadilar bayrami bence gunumuzde isten, yogunluktan bunalmaya baslandigi bir anda insanlara eglenceli bir mola vermeye yariyor; iyi de oluyor dogrusu...

Selim'li bir gezi, Selim'le ilk gezi

Bu hafta kisa bir Texas turu yaptik annemlerle birlikte. Selim'in ilk uzun araba ile yolculuk deneyimi oldu bu (27-28 Ekim 2006 diye gecmeliyim tarihlere). Dallas'in guneyine gittik Texas eyaletinin baskenti olan Austin ve San Antonio hedefli bir geziydi bizimkisi.
Cuma gunumuz gayet rahat gecti diyebilirim -Selim acisindan yaziyorum elbette-. Her ne kadar bu aralar araba koltugunda oturma problemi yasiyorsa da Selim, giderken yol ustunde birkac kere (biri Waco'da, bir digeri de bir benzinlikteydi sanirim) durakladigimiz, ve ilk hedefimiz olan Austin'de birkac saat gecirdigimiz icin pek -degil, hic- miziklamadi Selimcan. Arabada genelde yemek yeme, su icme, biraz oynama ve uyuma periyodu daha sonra biryerleri gezmek icin arabadan ciktigimiz icin pek sikintisiz gecti. Austin'de ise pusetinde keyifle gezdi Selim. Gerci bu aralar pusette de sikilma, fazla duramama sendromu var oglusumun. Genellikle en fazla yarim saat pusetinde durduktan sonra mizildanmaya basliyor, o zaman kucak donemi geliyor; kucakta geziyoruz, eh buyudukce bu kucakta gezmelerin ne kadar kolay(!) oldugunu siz tahmin edin artik. Bu sayede baskent binasini kucakta gezdi Selim pasa.
Selim'in etrafta ses vs olunca emmeme gibi minik bir sorunu var. Bu nedenle emzirmek icin -pompa yolculukta pek ideal bir cozum olmadi- arabayi bosaltip, mumkun oldugunca cevreyi onu etkileyen, ilgisini cekebilecek nesnelerden arindirip, emzirme islemine oyle basladik. Bu arada itiraf etmeliyim ki disler emzirmeyi zorlastiriyor ;). Birkac defe bu sekilde idare ettik.
Otele San Antonio'yu gezdikten sonra gec saatlerde geldigimiz icin Selim uyudu hemen, otelde pek bir sorun cekmedik. Ertesi gun Dallas'a pek mola vermeden donus yolculugu yaptigimiz icin selim araba koltugunda cok cok sikildi. Bu nedenle ara ara tehlikeli oldugunu bile bile araba koltugundan kalkmasina izin verdik cunku gercekten insanin icini parcalayan bir sekilde aglamaya basliyordu. Onun koltukta sikilmamasi icin annemle ben envayi cesit oyalayici sarkilar, oyunlar, oyuncaklar bulmaya calistiysak da Selim bu dort saatlik donus yolculugunda baya zorluk cekti.
Eve geldiginde ise ozgurlugunun tadini cikarmak amaciyla direk oyuncaklarina kostu, ve tum aksam kah emekleyerek, kah ayakta durarak araba koltugunda baglanmayisini kutladi kendi kendine!

26 Ekim 2006 Perşembe

BAYRAM'A, BAYRAMLARA DAIR...

Her gün bayram
Zamanla anlıyor insan: 3-4 güne sıkışmış bir tatilden öte bir şey bayram...Hayata rasgele serpiştirilmiş ilahi ikramlar, kıymet bilen kullara her daim bayram yaşatır.
***
Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan... Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.***Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek de öyle...Vuslat da bayramdır öte yandan...Endişe içinde beklediğinden mektup almak, telefonda ansızın sesini duymak, deli gibi burnunda tütenin boynuna sarılmak bayramdır.En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır."Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır.Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...
***
Yeni bir sözcük öğrenmek, bir tünelin sonuna gelmek, müzmin bir işin kapısını çarpıp uzun bir yola çıkıvermek bayramdır.Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır.Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır. Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne bayram...Güne gülümseyerek başlamak bayramdır. "İyi ki yanımdasın" bayram, "Her şeyi sana borçluyum" bayram, "Hiç pişman değilim" bayram...
***
Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır.Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır. Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...
***
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler. Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır. Her gününüz bayram olsun!

CAN DUNDAR

25 Ekim 2006 Çarşamba

annelerin nazari...

Annelerin nazari daha cok degermis cocuklarina, oyle derler; ben uydurmuyorum ama bu aralar Selim benim gozumde bebeklikten cikti kocaman bir oglan cocugu oldu sanki. Sadece Selim mi diye dusunurken Adam Bebek'in fotograflari geldi, bir de baktim ki Adamcigim da kocaman, yakisikli bir oglan olmus; bebeklik falan kalmamis bunlarda... Oysa ki uyurken ve emerken -evet, mutavaziligi bir yana birakarak kendimi tebrik edecegim bu konuda, hala bu kadar evden uzak kalmama ve emzirmenin gunden gune zorlasmasina ragmen bu konuda israr ediyor, Selim'i en azinda yasi doluncaya kadar anne sutunden mahrum birakmamaya calisiyorum- o bebek masumlugu, mahsunlugu ne diyeyim "bebekligi" hala ustunde. Bir de bebek kokusu gitmedi hala; bunlar Selim'in hala bebek oldugunu animsatan noktalar.
Anne sutune devam etmeye calisiyoruz; pompa en onemli aletimiz evde ve ben evden uzaklastigimda yanimda. Her daim bavulumun bu yuzden didik didik aranmasina ragmen yanima almakta israr ediyorum pompayi zira gittigim zaman sutumu bosaltiyorum ki dondugumde Selim'e sut verebileyim. Gitmeden once de mumkun oldugunca depoluyorum evde sutumu, elbette arada Enfamil gibi demir iceren bebek formulu veriyoruz Selim'e ama hergun bir miktar da olsa anne sutunden mahrum birakmamaya ekstra ozen gosteriyoruz. Gerci geceleri emdigi icin gun boyu almasa da geceleri anne sutu almis oluyor. Selim'i anne sutunden mahrum etmemek benim icin itiraf etmeliyim ki bir takinti haline geldi.
Anneanne ve dedesine baya alisti Selimcik bu aralar. Sagolsunlar onlarin sayesinde disarida gezmeler gunluk bir rutin haline geldi Selim icin. Boylece kapi acildiginda disariya gitmeye cabalamalari, el sallamalari ogrendi.
Selim'le favori oyunumuz yakalamaca, o onde emekleyerek ben de arkasindan emekleyerek evin icinde dort donuyoruz. Bir de saklaniyorum, gelip beni buluyor; sonra o kaciyor, saklaniyor ben de onu buluyorum, kendimizce oynuyoruz boyle iste.
Muzigi cok seviyor Selim bey, hemen bir tikirti duymaya gorsun popo ve tum vucut sallanmaya basliyor; o kadar tatli oluyor ki o zaman bir gorseniz... Gerci hem anne babasinin hem de baba babasinin, e hem de annesinin acayip oyuncu olduklarini dusunurseniz bu elbette kacinilmaz! Bu durum benim ekstra hosuma gidiyor Sebo oynamayi dansetmeyi hic sevmez, e ben de oglumu buldum kendime kavalye olarak -tamam bu cumleyle gelecekteki olasi bir gelin'in ne diyecegini duyar gibiyim!- .
Bir de elimize aldigimiz her seyi araba gibi suruyoruz. Baba dedesi bir araba gondermisti ona, boylece oyuncak araba ve herseyi araba gibi emekleyerek surme maceramiz basladi, anne olarak ben bu macerayi pek bir keyifle izliyorum.
Bir de ustten iki disimiz cikmaya balamisti, alttan da iki disi geliyor bu aralar, onluksuz gezemiyoruz agzimiz devamli sulu, disler sayesinde cignemeyi de ogreniyor Selim. Bir de bizim yedigimiz seylere de fazlasiyla ilgili davraniyor; hala tuzlu, yagli ve sekerli seylerden sakiniyoruz Selim'i yedirirken, henuz tam anlamiyla bizim yedigimiz seyleri yedirmiyoruz.
Kis geliyor, buralarda sicaklara aliskin olan bizler Selim'i pek giydirmemeye de alismistik ki bu kis daha soguk gececegi ve ayrica aralik ayinda turkiyeye ziyaret eedecegimiz icin Selim'i -fazla da sarip sarmalamadan- nasil koruyabilecegimizi dusunuyorum arada sirada.
Bakalim...
Selimli gunler yogun ve guzel geciyor, uzaktayken en cok onu ozluyorum, yavrucugumu...



bu kadar da olmaz ki caniiiiiim :(((

yani "pes" diyorum baska birsey di-ye-mi-yo-rum! Blogu her acisimda ya da herhangi bir linke basisimda milyonlarca (evet, bu bir abartidir ama birkac tane iste) pop-up sayfasi aciliyor ve bu beni sinir ediyor (ve evet, dunyada sinir olacak baska milyonlarca sey var ama ben bu gunlerde bir blogger olarak bu konuya takmis durumdayim). Eh oyle muthis bir bilgisayar bilgim oldugu da soylenemezken (normal kullanicidan biraz ileriyimdir o kadar) bu pop-uplarla nasi basa cikacagimi bilemiyorum ne yazik ki. Pop-up'lari engelleyen isletimleri de devreye soktugum halde bu oluyorken ne yapmali en etmeli bilemiyorum. Gerci bloggerlara sordugum sorulardan bir yanit alamadim henuz (BKNZ)ancak ben yine de usanmadan bir soru daha soruyor ve bu pop-up'lardan nasil kurtulunur diyorum, cidden fena halde taktim ben bunlara!

24 Ekim 2006 Salı

bir Dallas hatirasi...

Turkiye'den Dallas'a gelirken karsilastigim kliselesmis bir deneyimim olmustur.
Amerika'da Dallas'ta yasadigimi duyanlar hep "jr'a selam soyle" diyerek
ugurlamislardir beni, bu beni gulumsetse de bir zamanlarin bu unlu dizisi hakkinda
yasim itibariyle cok birsey animsamiyor olmam rahatsiz etmistir beni -sanki herseyi
bilmem gerekiyor!-. Neyse "evet o Dallas'a gidiyorum ben" ve "evet, jr'a selam soylerim
elbette"lerle vedalasmisimdir.
buraya geldigimizde bu unlu Dallas dizisinin cekildigi Southforfork ciftliginin ziyarete
acik bir muze ve cesitli etkinliklerin yapildigi bir davet yeri oldugunu duydugumda
ziyaret etmek icin Amerika standartlarinda ilginc bir yer oldugunu dusunmustum. Ancak, dort senedir
bir firsatini bulup da ziyaret edemedim, aslina bakarsaniz diziyi hic mi hic animsamadigim icin
oraya gitmeyi anlamli da bulmadim pek.
Gecen yaz, gectigimiz degil bir onceki, sebo'yle kutuphaneden Dallas dizisinin dvdlerini almistik
- bu arada buradaki kutuphaneler takdire sayan, ozellikle cocuk bolumleri cocuklari okumaya ve
kutuphaneye cekmeye yonelik kitaplar, oyuncaklar, cocuklar icin dvdler, masal okuma saatlari vs. gibi
etkinliklerle dolu- eriskinlere yonelik kolleksiyonlari da oldukca guncel oldugu gibi kutuphaneden yalnizca
kitap degil, kaset, cd, dvd de alabiliyorsunuz- neyse, biz de su pek unlu Dallas dizisinin dvdlerini izlemeye
koyulduk bir sure, saka gibi ama dogru, merak insana boyle seyler yaptirabiliyor iste ;)...
Oyle kendimizi kaptirasi bir zevkle degil ama genel olarak keyifle izledigimizi soyleyebilirim. Keyif almamizin
en onemli sebepleri o zamanki Dallas'la bu zamani karsilastirabiliyor olmak "aaa bak surasi nasilmis
bir zamanlar" diyebilmek -Istanbul'da cekilen eski turk filmleri icin de gecerli bir yontem bu-, Texas yasamini
Amerikan dizilerinin gozunden gorebilmek, ve zaman zaman da dizideki olaylara ister istemez kendimizi kaptirmakti.
Hepsini degil ama ilk dort sezonu izleyebildik yalnizca -Jr'i kim vurdu, sorusuna cevap bulamadik ornegin :)-. Ancak
izledikten sonra bu dibimizde olan Southfork ciftligini de gormek istedik.
Dun bir vesile ile Southfork ciftligine gidebildik sonunda, annemle babam gecen geldiklerinde gittikleri icin bizim kadar
heyecanli degildi ama biz merakliydik: gittik, gorduk, gezdik. ciftlik ozelligi ve evin icin filmin cekildigi sekilde korunuyor.
Ciftlikte buralarin sembolu haline gelmis uzun boynuzlu inekler, atlar vs var. Evin icinde turlar duzenleniyor ve dizinin karakterleri,

belli basli bolumler ve ev hakkinda bilgi veriliyor, vs.
Guzel olan bir donemin sembolu olmus bir dizinin cekildigi yerleri boylesine yakindan tanimakti. Hatta oyle ki biryerlerden karakterler
cikiverecekmis gibi bile hissettim zaman zaman.
hostu, ama bir soru hala aklimda
"jr'i kim vurdu?" :))))

18 Ekim 2006 Çarşamba

yay'lara ozel...

ey sevgili burcdaslarim: sayfanin en altinda sizlere ozel bir bolum actik sumuklubocek a.s. olarak.
bakalim begenecek misiniz?

17 Ekim 2006 Salı

heyecanlandim bak simdi...

doktora programina yeni baslayan tatli mi tatli ofis arkadasimdan duydum ki okulumuzun fitness merkezinde (saglik merkezi mi demeliydim?) grup sporlari baslamis. bu heyecanlandirdi beni: simdiye dek bir sekilde spora baslamak isteyen ben hem insani zinde tutacak hem de sikmadan yapabilecegim birseyler ariyordum. bireysel kosu, yuruyus gibi sporlar hem bireysel oldugu icin disiplinden uzak keyfe keder oluyor hem de birkac tur attiktan sonra malesef beni cok sikiyordu.
saglik merkezi web sitesinden ogrendigim kadariyle pek cok secenek mevcut kickbox'dan dansa, su aerobiginden pilatese kadar. universite yillarindaki deneyimim bana yoga'dan uzak durmami ogrettiyse de pilates yoga kadar yavas olmadigi icin denenebilir gibi geliyor.


biraz once neyin ne zaman oldugunu gosteren programi bastim buyuk bir sevkle, simdi tek konu hangisine gidecegimi secip, adim atip gitmekte. buradayken hatta annemle de deneyebiliriz birkacini. gerci bir yandan da icimden "once isin gucun gitmenin gelmenin arasinda bu da nereden cikti" diyorum, amma velakin heyecan yaptim bir kere: denemekte fayda var ne de olsa...

14 Ekim 2006 Cumartesi

ucak yolculugu

Turkiye'deki ve Avrupa'daki yolculuklarla kiyaslandiginda ABD'deki ic-hatlat ucak yolculuklari pek keyifli degildir. Turkiye'de otobuslerde bile bilimum ikramlara alisik olan ben, buradaki ucak yolculuklarinda kuru bir icecekle gecistirilmekten cok haz almam. Arti istediginiz hersey ucrete tabiidir burada: kulaklik- 2 dolar, biskuvi vs iceren bir paket 4 dolar, vs, vs. Ancak, bu duruma hala alisamayaraktan ya da bir sekilde unuttugumdan midir nedir, direnerek ucaga yanima tedbirsel birsey almadan binmeye devam eder-im, eder-dim.
Bu gidisimde farkli bir hava yollarinda farkli bir deneyim yasadim. Oncelikle ucaga bindikten biraz sonra elinde kulakliklarla gezen hostes "kulaklik ister misiniz?" diye sordu, gecmis deneyimlerimden kulakliklarin ucrete tabii oldugunu bildigim icin "istemiyorum, tesekkur ederim" diyerek, konuyu kapattim. Yalniz bir yandan da bu uzun ucak yolculugunda kulakligin ve ucakta bulunan su hava radyosunun da iyi olacagini dusundum, bu dusuncelerle hostesi izlerken hostesin isteyen baska yolculara kulaklik verdigini ve karsiliginda para almadigini gorunce; sahin gibi olaya atladim ve hostese "fikrimi degistirdim, bana da bir kulaklik verir misiniz lutfen" diyerek bir cift kulaklik sahibi oldum.

Memnun mesut ve deneyimden mutlu bir sekilde radyoda kanal arastirmaya basladim ki turkce-yunanca karisimi birseyler calinmaya basladi kulagima. Koltugun kol koyma kenarindaki radyo ekraninda sarki ismi olarak "deli gibi"yi gorunce sarkinin turkce olduguna suphem kalmadi, radyonun adi ise "u-pop" idi ben onun "universal pop" olabilecegini dusundum ve kendime baska uygun bir kanal bularak memnun mesut dinlemeye basladim. Bir yandan da annemlerden istedigim kitabi (Elif Safak- Baba ve Pic) okuyordum, gayet keyifli bir yolculuk yaptigimi dusunuyordum ki icecek servisi basladi ben ne icecegimi dusunurken ayrica gelen biskuviler mutluluguma mutluluk katti ve bu yolculugun sonunda digerlerinin aksine, mutlu mesut indim ucaktan.
Yalniz, kisa surede yaptigim yolculuklardan ve is gorusmelerinden bitap durumdayim su siralar. Dallas'a donmus olmanin, sevdiklerime kavusmus olmanin mutlulugu yanisira mumkun olursa dinlenmek istiyorum bir sure.
Bu arada kitabi cok begendim; konusu, yazilanlar ve elestiriler ayri bir sekilde tartisilir ama ben ozellikle olaylarin kurgusunu, karakterleri ve yazarin ozellikle Amerikalilarla ilgili gozlemlerini ve bunu okuyuculara iletisini cok yerinde buldum. Yalniz, kitabin cevirisi bazi yerlerde cok kuru kaliyordu: bazi kelimeler tamamen ingilizceden turkceye direk bir ceviriydi, bu konuda cok daha iyi bir is yapilabilirdi diye dusunuyorum.

10 Ekim 2006 Salı

unutmadan...

unutmadan annemle aramizda gecen bir konusmayi yazmak istiyorum -elbette izninle annecigim-
Anne: sumuklu, bakiyorum sen de baya yorum yapiyorsun bu bloglara. (annem sessiz blog okuyucusudur bu arada, kacirmaz hic, okur herkesi, bir de sorar sunu taniyor musun, bunu taniyor musun diye, canim benim)
Sumuklu: her zaman degil anne, bazen iste soyleyecek birseyim oldugunda yapiyorum yorum.
Anne: millet takip ediyor devamli yaziyor birbirlerine birseyler.
Sumuklu: HI HI. evet, oyle oluyor, mesgale iste.
Anne: bir de su anonymus var.
Sumuklu: nasil? kim dedin?
Anne: anonymous canim, ismi de ne garip, neyse, kimse o; kadin heryere yaziyor, inanamiyorum nasil her blogu da okuyor yaziyor boyle.
Sumuklu: ???????????
Anne: amma da vakti bol, kadin hic usenmeden hepsini okuyor o bloglarin.
Sumuklu: kadin mi? ne kadini? kadin da vardir erkek de.
Anne: nasil yani? erkek mi o anonymous?
Sumuklu: erkek de olabilir, kadin da...???
...
Sumuklu: ay anne!, inanmiyorum! sen anonymous'u bir kisi mi saniyorsun????
Anne: evet!
Sumuklu: ay anne alemsin, bir kisi degil o, isim vermeden yazan cesitli insanlar onlar.
Anne: ciddi mi? ben de diyorum.....
Sumuklu cevap veremez gulmekten yerlerde surunmektedir!

not: bu yazi anafikir olarak orijinal metne sadik kalmakla birlikte konusmalarda az bucuk degisiklikler olabilir.
anneme not: telif hakki falan isteme anne lutfen.

bir soru



bir soru sumuklubocegi okuyan tum bloggerlara: ben bir blogumu kapatmak istiyorum ama ayni zamanda yazdiklarim da kaybolmasin istiyorum. Ne yapabilirim? Caresi var midir?

not: simdilik sumuklu kuzey semalara dogru ucacagi icin birkac gunlugune buralarda olmayacaktir, gorusmek uzere...

9 Ekim 2006 Pazartesi

alerjilerim HOSGELDINIZ!!!

Alerjiyle karsilasmam ilk kez universitede dagcilik yaptigim yillarda olmustu. Bir spring breakte gittigimiz tirmanistan ben yuzum gozum sismis, yanmis, yaniklar su toplamis -sanki gercekten atesten yanmis gibi- sonra o sular patlamis, yuzumde kabuk baglamis ve bu kabuklar dustukten sonra- elbette muthis bir kasintiyla birlikte- alttan cikan kirmizi taze ciltle kalmistim, ki bunlar birkac gun icinde olup gecivermisti. Neyse ki o olaydan hicbir iz kalmadi yuzumde ancak donuste gunes alerjim oldugunu ogrendim. Benim gibi egeli, hayatinin cogunu gunes altinda gecirmis birini soklara ugrattiysa da bu durum, sonucta alerjik bir bunyem oldugunu ogrenmis oldum.

alerji soyle birseymis: bir bardagi dusunun, bardaga damlaya damlaya su akiyor -bu sure icinde alerjiniz oldugundan haberdar degilsiniz- ama ne zamanki bu bardak dolup tasiyor, iste o zaman alerjiniz ortaya cikiyor. yani simdiye kadar alerji probleminiz olmayisi bundan sonranin garantisi degil ne yazik ki, bardak henuz dolmamis olabilir... (korkutmak degil amacim, haberdar etmek!)
bu aralarda mevsimsel gecisten kaynaklanan alerji almis basini gitmekte bunyemde. sabahlari dolu ve kasinan bir burunla uyanmalar, grip gibi tikanmalar, ust uste hapsirmalar, bogazimin damagimin kasinmasi -bu acayip kotu bir duygu-, sulanan gozler vs. bugunlerde sabah uyanmamla birlikte baslayan ve alerji hapi ictigim halde gun boyu devam eden semptomlar...

hele dunku tikanisim bir felaketti. acik havada kurulmus olan evimize cok yakin sayilabilecek bir sanat panayirina gittik. aslinda panayir cok guzeldi, ressamlar, fotografcilar, cesitli taki vs yapanlar standlar acmis, hem emeklerini sergiliyor hem de satiyorlardi etraf civil civil insan, cocuk, renkler kayniyordu. asl;inda cok hostu.
hos olmayan insanlarla birlikte cimlerdeki, topraktaki tozun, cesitli polenlerin havada colmktarda ucusmasi ve kopeklerini de gezdiren insanlarin bu mevcut kalabaliga katilmasiyla etrafin kocaman bir alerji kaynagina donusmesiydi- yazarken bile bogazimin icin kasinmaya basladi, iggggk-, gorulecek gezilecek pekcok seyin olmasina ragmen tikandigim icin ortamdan uzaklastik hemen.
neyse, diyecegim odur ki alerji kotudur, yasaminizi etkiler ancak gorunen o ki yapilacak cok da birsey yoktur, ilac almaktan ve alerji kaynagi olusturabilecek ortamdan kacmaktan baska!

7 Ekim 2006 Cumartesi

hayaller, hayaller...

is arama suresinde en cok yaptigi sey hayal kurmak oluyor insanin; hayaller kurmak basvurdugum okullar ve sehirler uzerine, ve bir yandan da dusunmeden edemiyor insan "neresi hayirli ise orasi olsun" diye...
kuzeydeki guzel bir sehire gittim ben, ilk gidisimdi oraya; gittim ve cok sevdim ve dondum elbette... deniz kenarindaki bir sehrin havasi, yasami baska oluyor, bilirim ve Dallas'ta yasadigimiz zaman diliminde en cok bu suyun kenarinda yasami ozlemistik biz, ve simdi tekrar boyle bir yasamin olasi olmasi, sevindiriyor, heyecanlandiriyor insani ve hayallere daldiriyor elbette.

bu hafta carsamba gunu yine suyun kenarinda, yine kuzeyde, yine Dallas'a kilometrelerce uzak bir sehre gidecegim ben; biliyorum, bu sehri de sevecegim muhtemelen; yine bunun ustune de hayaller kurulacak, yine, yine...
elbette sehirden ote daha baska degiskenler de var, kararlarimizi ve hayallerimizi etkileyen ama ilk bakista sehirler etkiliyor iste insani, onlar neden oluyor hayaller kurmaniza...

merak eden dostlarim sagolsunlar, iyiyim -disim de iyi, en azindan simdilik- yalniz yorucu zamanlar bunlar; gidip geldigim, otel odalarinda yalniz geceledigim, oglusumu, esimi, ailemi ozledigim; iyi birseyler olsun diye caba harcadigim, insanlara kendimi anlattigim, onlari dinledigim; caba dolu, yorucu gunler...
ne diyeyim, hayirlisi olsun, ama icinde hayal ettiklerimiz de olsun...

5 Ekim 2006 Perşembe

9 aylik kontrolu

artik buraya fazla yazamiyorum, hem bazi cekincelerim var hem de artik Selim'in yasantisinin da benim yasantimin bir parcasi oldugunu dusundugumden Selim'in blogunu da benimkisiyle mi birlestirsem ve sumuklubocek yazilarinda ondan da bahsetsem mi diye dusuncelerim var.
bakalim, ne yapacagiz...
bu sabah Selim'i 9 aylik kontrolune goturduk Sebo'yla. Fiziksel degerleri gelismede oldugu gibi ruhsal olarak da buyudugu belli olan oglumuz bugun eski kontrollerinden farkli olarak bir turlu kendini elletmeye yanasmadi. Sonunda onu kucagima oturtup ellerini kollarini tutarak guzel doktoru muayene edebildi -evet, Selim'in doktorunu guzel buluyorum ben, hos bir bayan-.
Sonra doktoru bize ozellikle bebek/cocuklari bir-iki yaslari arasindayken muayene etmenin ne kadar zor oldugundan bahsetti, ancak iki yasindan sonra daha iyi oluyormus. Bu arada burada cocuk doktorlari 18 yasina kadar bakiyorlar hastalarina- hatta bazi durumlarda hastalarina universiteye gidinceye kadar-artik o yasi ne olursa- da bakiyorlarmis.
Bir de anemi testi yapildi bugun, tehlikeli bir sey cikmadi.
Selim bu aralar anneannesi ve dedesiyle olmanin keyfini yasiyor. bizimle iken butun gun evde kendi kendine oyuncaklariyla oynarken -evet, bizim cocugumuz bir oyuncak hastasi ;)- simdi onlar sayesinde disarilarda gezmelere de pek bir alisti oglusumuz. annem ve babam gel diye kapinin yanina gidince hizli adimlarla kapiya yoneliyor artik o da.
kendi seslerini kesfediyor hala da anlamli bir baba ya da anne yada herhangi birsey demiyor henuz, normalmis ama ilk 16 aya kadar dort- alti kelime arasi normalmis, daha bizim zamanimiz var yani.
yalniz ondan uzaktayken onu cok ozluyorum, buna nasil bir cozum bulunacak bilemiyorum...

ne isim var burada benim?

simdi, su anda bu soruyu soruyorum kendi kendime: "ne isim var burada benim?" burada "okul" anlamina geliyor.
dun uzun ve yorucu bir ucustan sonra gece gec bir saatte Dallas'a dondum, tum gun gorusmelerin verdigi yorgunlugun ustune bir de ucus yorgunlugu binince, o ucus bir saat rotarli olunca, ve bir de havaalanindan eve gelmemiz yarim saat-kirk dakikayi bulunca, eve pestilim geldi, ben degil.
sagolsun annem uyumamis bizi bekliyordu, havalanina babam ve sebo gelmislerdi beni almaya. tabi ilk once hemen Selim'i gormeye gittim uyudugu odasina, misil misil uyumaktaydi ama ben onu elleyerek biraz uyanmasini sagladim ve ozlemis oldugunu dusundugumden emzirdim, sevdim hemen.
biraz sohbet, su bu derken iyice gec oldu ve de iyiden iyiye yoruldum ben. sabah erken kalktik elbette; hem Selim artik erken uyaniyor hem de bugun Selim'i 9 aylik kontrolune goturmemiz gerekiyordu- ki randevuyu sabah almistik- hayalet gibiydim sabah.
kontrolden sonra ise selim'i eve biraktik ve biz sebo'yla okula geldik. okula gelmemdeki amacim hem biraz hocami gormek hem de calismakti ama ikisini de yapamadim ben henuz: hocam yok, bu hayalet halimle benim de calisma istegim yok.
bu gunun tek kari gorusmede tanistigim insanlara tesekkur maili atmayi basarmam oldu.
ama yine de kendime sormadan edemiyorum iste "ne isim var burada benim?"

1 Ekim 2006 Pazar

COK SIKISIK BIR ANDA YAZILMIS BIR YAZI ISTE...

Neler oldu neler...
Efendim bu hafta "olmaya devlet cihanda bir nefes sihhat gibi" ozlu sozunun pratik uygulamasani yasadim ben!
Gecen hafta biraktigim yerden alirsak persembe gunu anne ve babamin gelmesiyle ve getirdikleri cicilerle senlendi evimiz.
Gerci her ne kadar cuma gunu gorusecegim okullarda sunacagim presentasyonun benim hocalarin karsisinda yaptigim hazirlik sunumu ve stresiyle gecse de; cumartesi gunu baslayan bir dis agrisi -bir mi birkac mi anlayamayacagim derecede siddetli olan bir dis agrisi- herseyin stresini vs. unutturuverdi bana. Ev halkini dis agrimin ne kadar siddetli oldugu naralariyla rahatsiz eden ben, zar zor pazartesi gunu sabah acil bir sekilde ogleden sonraya doktordan randevu aldim ve bu randevuyla Amerikan saglik sisteminin gicikligi da dis agrilarima eklendi.
Oncelikle burada hafta sonu acil acik olan bir disci bulamadik, yoktu; varsa da -ki ben bilmiyorum- sigorta sorunu olacagindan gidemeyecektim zaten, bu nedenle hafta sonunu bilimum agri kesiciler alarak yari baygin bir sekilde gecirdim.
Pazartesi muthis bir agriyla gittigim dis doktorunda, o agrilarla yaklasik yarim saat sonra muayene olabilme serefine eristim. Oncelikle dis filmim cekildi, doktor elinde filme gulerek yanima geldi ve bana "soyle bakalim bu DORT(!) disten hangisi agriyor?" dedi. Nasil yani dort dis mi diye dusunurken ben, "evet, kanal tedavisi yapilma durumuna gelmis ve hatta coktan gececek olan dort disin var" dedi. Disler disaridan cok saglikli ama icten gitmis hepsi- hamileligin ve sut vermenin bu konuda bir etkisi oldugunu dusunmekteyim elbette-. Neyse, ben en cok suphelendigim disi soyledim ve agrinin dinmesi icin ne yapilmasi gerektigini sordum. Doktor iltihap var hemen birsey yapilmaz vs dedi ve antibiyoik ve agri kesici yazarak sepetledi beni. Zira iltihap gectikten sonra -benim istegime gore - ya kanal tedavisi yapilacakti ya da cekilecekti dis. Ikisi icin de yalniz ayri doktorlara sevk edilecektim, dikkatinizi cekerim burada genel dis doktoru bunlari yapmiyor(!), cogu seyi yapmiyor yalnizca teshis koyuyor gibi birsey. Neyse, o muthis dis agrisiyla ilacimi aldim eve dondum, evde dort saatte bir tane icmem gereken agri kesicileri ikiser ucer yutmaya basladim- malum felaket agriyordu disim. Iki gun boyle gecti- bu arada bu kadar cok agri kesici aldigim icin Selim'i emzirmeye ara verdim ki bu ayri bir yazi konusu olur-. Ama benim agrilar gecmedi. DOktorun ofisinde o dise kanal tedavisi yaptirma karari alan ben, yok cekilsin diye tutturdum persembe gunu ve dis cerrahi aramaya basladim. O agriyla telefon basinda benim sigortami kabul eden ve bu isi acilen yapabilecek bir cerrah bulmam kolay olmadi tabii. Buldum bulmasina ama bu sefer de disi cekmeden once de beni- yani disimi gormek istedi cerrah- persembe gunu de oraya gittim. Bu arada ey sevgili okur, dikkatini cekerim her doktora ayak basma ayri bir masraf, ne kadar oldugunu ne siz sorun ne biz soyliyelim-. Bu danismada cerrah beyimiz dedi ki oyle lokal anesteziyle cekilmez bu is, seni tamamen uyutacagizzzz! yoksa sinire denk gelir uysmaz da falan da filan da; derken cuma gunu sabah 10:15'te girdim kucuk ameliyatima, hayatimda ilk defa narkoz alan ben 10:30 ile 12:00 arasinda ne oldugunu animsamiyorum, disimin alinisini da animsamiyorum, hicbirsey; hayatimin o saatleri koca bir bosluk... Sonrasi, ayilmasi zaten bir mesele. Bu arada burada narkozlu bir dis cekimi 700 dolar, sigortaniz varsa 430 dolar oluyor, bizim gibi caresiz doktora ogrencisi edebiyati yapip indirim alirsanin 350 dolarla kurtariyorsunuz!
yani giden disime mi, paraya mi, bir haftamin agriyla gecmesine mi, bu arada yapmam gereken seylerin- en onemlisi bu sali gidecegim is sunumu hazirligi olmak uzere- askida kalmasina mi, su anda azalmis olan sutume mi yanayim, bilemiyorum...
cikamadim ben bu (d)isin icinden!