Pages

26 Şubat 2007 Pazartesi

Cumartesi: Cuma-ertesi!

Yok, yok olmayacak aklimdaki yazmadan baslayamayacagim calismaya... Birkac gun yazmayinca iste boyle yazma krizi geliyor bana!
Cumartesi, ah su cumartesi...
Guzel bir gun(du) belli bir yere kadar.
Anladim ki insan kocisi oglusu birakip arada kendine vakit ayirmaliymis; iyi oluyor. Ben de bu amacla sevgili arkadasimi da ayartip bir sinema kacamagi yaptim cumartesi gunu. Ormantik (bunu bile bile ormantik yazdigimi bilmem soylemeye gerek var mi?) bir film -erkekler pek haz etmezler ne de olsa ;)-, gunluk dertleri, tasalari, mesgaleleri dusunmeden lay lay lom vakit gecirmek isteyenlere onerilir -e bir de benim gibi HuGH amcayi sevenlere... (Bu filmde farkettim ki Hugh artik "amca" olmus, yaslanmis...) Kolalarimizi hopurdeterek, hosca vakit gecirdik sinemada, degil mi mademoiselle? (Mademoiselle'e bir not: arkadasim sen "madame" degil misin ayol, ah bu Fransiz fonetigi yuzunden ismini yazana kadar canimiz cikiyor, ya da iyisi mi sana sadece "elle" diyeyim ben, nam-i diger "she"!)
Neyse, sonra kocisi ve oglusu elle'in kocisinin elinden almak uzere elle (hi hi)'in evine dogru donus yoluna ciktik, bu arada sevgili kocisler tarafindan bilmem kac kere telefonla arandik, malum Selim de uyuyunca SIkIlmis bizim kocisler. Herneyse, elle'in evine geldik; tam biz yavas yavas evimize donmeye niyetlenirken hic hic kaciramayacagimiz cazip bir teklifle karsilastik. Sagolsun sevgili arkadaslarimiz bize turkiyeden gelme, mangalda "hamsi" yaptilar, bes senedir ilk defa bizim de bogazimizdan hamsi gecti. Internetten alindigini duymus ama tazelik acisindan suphelerim oldugu icin hic denememistim; denedik, yedik, begendik...
Oyle, mutlu mesut devan eden gunumuz tam onlardan cikarken Selim'in alnini sehpanin demir ayagina vurmasiyla -bu detay insallah Gozbebegim'de ayrintisi ile anlatilacaktir- sona erdi! "Cok gulme, aglarsin!" derler ya oyle birsey oldu bizimkisi...
Herneyse, cumartesi gununden cikardigim notlar:
1- arada bir kendine vakit ayiracaksin.
2- ama sonradan olan olaylardan oturu sucluluk duymayacaksin!
3- Selimleyken her daim ekstra dikkati olacak, mumkunse cocugun her tarafini -hani su hepimizin patlatmayi manyakca sevdigi- bubble padlerle sarip sarmalayip oyle gezdireceksin!
4- yasamak guzel sey be kardesim! :P

Merak edenlere Not: Gazi Selimcik su an gayet iyi!

23 Şubat 2007 Cuma

buraya kadarmis :)

Tam olarak uc hafta surdu Selim bey'in kres macerasi! Gectigimiz pazartesiden beri evde mutlu mesut dolasiyor Selim bey... Annesinin rekorunu gecti ama, simdilik cok surmedi kres macerasi. Hastaliklar, ateslenmeler, Selim'in eve geldigindeki durgun halleri oylesine cok yordu ki bizi simdilik ara verelim dedik.
Ozellikle gecen hafta birkac gun ust uste ateslenmesi cok yordu bizi. Biz Selim'in basinda sabaha kadar uyumaz olunca gunduz krese gitmesi verimlilik acisindan pek bir yarar saglamadi bize. Onun bu hastaliklardan yorgun dusmesi de cabasi. Illa da metobalizmasi guclensin diye de kreste israr etmeyi pek de anlamli bulmadik; hele de hala babasi ve ben donusumlu bu isi halledebilecekken.
Boyle iste, simdilik son buldu kres maceramiz :)
Selim'in hala emiyor olmasi ozellikle hastaliklar sirasinda cok ise yaradi. O sirada gayet istahsiz, yedigini cikaran bir haldeyken yavrumuzu tek ayakta tutan "anne sutu" oldu. Anne sutu disinda herseye "ayiy" (hayir) diyordu zira. Yalniz, memeye ekstra duskun oldu, nasil biraktiracagiz bilmiyorum.
Bir de tatsiz bir olay yasadik gectigimiz cumartesi gunu: arkadaslarimizin evindeydik, tam cikarken -cikarayak- Selim sehpanin keskin, demir yerine alnini vurdu. Normalde cani katidir Selim'in, oyle her dusmeye, kafa carpmaya aglamaz pek ama alnini vurunca cidden siddetli agladi; o da panikletti bizi. Cok buyuk olmayan bir cizikle birlikte hemen sisti ve morardi alni. Buz koyduk, ekmek bastik derken cok agladi, durup durup ic cekti. Cok sukur ki sandigimiz kadar buyuk bir darbe almamisti, gecenin ilerleyen saatlerinde nesesi yerine geldi.
Masallah, Selim tekrar bizlerle oldugundan beri cok neseli. Oyuncaklariyla oynamayi cok seviyor. Ozellikle bu aralar arabalara merak sarmis durumda. Inn Innn diyerek suruyor evde arabalari. Disarida da arabalara bakiyor, izin versek gidip tekerleklerini ellemek istiyor disaridaki arabalarin.
Bir de babasinin bir arkadasi pilli giden bir at almis, onu seviyor. Yanimiza gelip "ac, ac" diyerek illa ki acmamizi istiyor ve atin gidisini -aslinda yerler hali oldugu icin bir nebze de gidemeyisini- seyretmeyi seviyor.
"Ac, ac" kelimesi en cok kullandigi kelime su siralar. Herseyi getirip "ac" diyor, acmazsak oturup kendisi aciyor :). Getirdikleri arasinda altini sildigimiz islak mendil kutusu, oyuncaklari, acma kapama dugmeleri olan pilli esyalar, kisacasi akliniza gelebilecek hersey var.
Birsey isteyecegi zaman "anne" ya da "baba" diye seslenip isteklerini belirtiyor, arada sesini inceltip "anneeeeeeeeee" diye bana sevgi nidasinda bulunuyor -bu hali cok komik oluyor- suya "us" diyor, sicak birsey gordugunde yuzunu burusturup "cak" diyor, cay icerken biz "caaaa" diye arada cay istiyor bizden, elmaya ve benzer meyvelere "emma" diyor, kedi ve kopegi ayird ediyor; kedilere "mev" (miyav), kopeklere "aw, aw" (hav, hav) diyor; bunlar listesine eklenen yeni kelimeler.
Yuruyusu cok tatli, cok komik: babasinin deyimiyle Charlie Chaplin tarzinda, hani su eski sessiz filmlerdeki gibi :))).
Yalniiiiiiiiz:
Hala altinin alinmasindan nefret ediyor, hala alti alinirken hic mi hic rahat durmuyor.
Hala gece uyanip, emmek istiyor -ve emiyor da- ve bu konu beni hala dusunduruyor nereye kadar diye.

Kisacasi Selim her an heryerde, heran heryeri karistirir durumda ve heran her turlu oyuna hazir oluyor.

Cok guzel ki gunlerimiz yine Selim'le dolu dolu gecmeye basladi!
Iste size Selim'in krese basladigi ilk gun sabah cekilmis iki foto ve iste bizim kucuk ailemiz ;)









hic farkinda degilim...


AAAAAAAAAAAA!
Ustunden 4 gun gecmesine karsin hic farkina varmamisim ki "bir sumuklubocek gunlugu" gectigimiz 19 subat'ta iki yasini bitirmis! Blogum dolu dolu iki yasinda yani...
Iki yil once soyle bir postla acmisim bu blogu. O zamanlar farkli bir ismi, ve islevi vardi bu blogun; zamanla yazdiklarim -benim gibi- evrim gecirdi; herseyin daha iyiye dogru gelistigine inaniyorum, bu gelisimde sevgili blogum ve sizler bana eslik ettiniz.
Zaman zaman molalar versem de yazmak hosuma gidiyor; daimi olmasi umuduyla...

what goes around, comes around...

Gunlerdir kulagima -ve bazen de dilime- yapisiyor bu sarki. Sarkinin sonundaki ve basindaki ezgiyi de cokca Turk muzigine benzetiyorum. Benim gibi dusunur musunuz bilmiyorum ama birisi de "hah evet oyle cidden :)" dese cok sevinecegim -onaylanma duygusu mutlu ediyor insani elbette-.

Bugunlerde malum tezim icin datayla ugrasiyorum, cok cok rutin birsey oldugu icin ayni anda muzik de dinleyebiliyorum bazen. Eskiden, ozellikle universite sinavlari icin matematik calisirken devamli radyo acik calisirdim, o zamanlar ozel radyo kanallari yeni yeni cikmasina karsin cok kaliteli fazla kanal olmamasi ve kucuk bir sehirde yasadigimiz icin buyuk sehirlerdeki kanallara da ulasamadigimiz icin radyoda TRT3 dinlerdim. Hem klasik, hem yabanci pop, soft rock, alternatif sayilabilecek new age tarzi muziklere oradan ulasabilirdim ancak. Ara ara cok begendigim parcalar oldugunda teybin icinde devamli hazir bulunan kasete de bu parcalari kaydetmeyi ihmal etmezdim hic.
Yalniz birseyler okurken sozsuz dahi olsa muzik dinleyemiyorum. Illa ki mutlak sessizlik kaplayacak heryani ve ben konsantre olmus bir sekilde okuyacagim, calisacagim her neyse elimdeki. Sanirim bunun en buyuk nedeni, mutlaka ve mutlaka -ister istemez dinledigim herseyin sozune, ezgisine dikkat kesilmem; bu yuzden cogu sarki sozu ezberimdedir hep, ya da bir parcanin birkac notasi calsin anlarim hemen hangi parca oldugunu -muzik kulagim mi var ne :)))-.
Herneyse; bir de bugun okuldan donerken eve radyoda bir parca caldi ki yine cekme kaset pesinde kostugum yillara gittim. ISte bu parca da burada, bilenler coook iyi hatirlayacaklardir ;)

Bir de, birsey daha yazacaktim ama unuttum -yok, yalan degildi vallahi ;)-; herneyse animsarsam edit ederim sonradan artik.
Tekrar ilk paragrafa donelim, bur parcanin bastaki ve sondaki ezgi Turk muzigine benziyor degil mi? Bunu sormak icin yazmistim ben aslinda....

18 Şubat 2007 Pazar

bir pazar esintisi...

Merhaba!
Sumuklubocek gunlugu'nu uzun suredir takip edenler aslinda cok da fazla "bugun sunlari yaptim' gibi seyler yazmadigimi farketmislerdir. Hani yazmaya degecek birseyler olsun da yazayim diye dusunurken gunler gecip gitti. Asagidaki geyik bir yana, hayatimiz bildiginiz sekilde devam ediyor, anlatmaya deger cok fazla bir ayrinti yok bizle ilgili.
Yazmaya uygun buldugum konular arasinda Istanbul'da ozledigim mekanlar vardi ornegin gecen hafta bir ara. Gecen hafta kafamda uzunca bir siralamasini bile yapmis ama bunlari yaziya dokecek gucu ve zamani bulamamistim. Istanbul'da yapmayi ozledigim seyler cokmus, Istanbul'u ve eski dostlari ozlemisim bunun farkina vardim. Uzunca bir sure ara ara cadde'de takildigimiz Amerikan tarzi "fast food" yerinin adini aradim kafamda; "tikinti" diye kalmisti aklimda ama sonradan hatirladim "kirinti" oldugunu. Isimleri bile unutmaya baslamisim, demek ki cidden cidden cok cok uzun zaman olmus. Sonra bogazda kahvalti mekanlari; Cengelkoy, Beylerbeyi, Rumelihisari... Beyoglu, Moda vs diye bir suru mekan gecerken aklimdan hepsinin adini coktan unutmus oldugumu ve belki o zamanlar takildigim pekcok mekanin kapanmis bile olabilecegi dusuncesi cidden uzdu beni. Istanbul, eski dostlar, yasananlar kocaman uzak bir ani gibi geldi; belki de gercekten oyle ama itiraf etmesi zor...

Sonra burada genelde alisveris ettigimiz bir marketin -marketler zincirinin- tamamen kapanacagini ogrendik. "hersey bize, hadi gidin artik" diyor gibi gelmeye basladi bunu da duyunca. Cogu arkadasimiz artik okullari, isleri bittigi icin ayrilmaya basladilar buradan. Ofisimi doktoraya yeni baslayan bir amerikali Erin'le paylasiyorum. O yeni yeni dersler aldikca ve bana tecrubelerimi sordukca iyice buranin koklu yasli ogrencisi gibi de hissetmeye basladim. "Bu diyarlari terkeyleme vakti geldi artik" diyorum zaman zaman Sebo'ya... Hem huzun veriyor, hem yeni baslangiclarin heyecani, guzelligu bir arada.

Dallas da Istanbul gibi "gecmis" bir mekan olarak kalacak bizim icin. Tek farki ara ara Istanbul'a gidebilecegiz belki ama Dallas'a cok donecegimizi zannetmiyorum... Ama yasam buyuk surprizlerle dolu, gelecegimizi bilemiyoruz elbette.
Kendime cok vakit ayiramamaktan sikayetcigim bu aralar biraz da... Buraya yazmak bile luks oluyor bazen.
Bu yaziyi yazarken dinledigim uc parcayi ekliyorum bir de buraya, ruh halimi daha iyi anlarsiniz belki...
Hicbir dostlugunuzun eskimemesi dilegiyle: Iyi pazarlar!

14 Şubat 2007 Çarşamba

:)))



Uzun bir zaman sonra gulucuklerle aciyorum blogumu.
Boyle bir mail aldim bu sabah, hosuma gitti herkesle paylasmak istedim.
Siz hangi kategoridensiniz bakiiim ;) ???

Sevgilisi olanin olmayanin
Olup da yok gibi olanin
Yok da var gibi olanin
Olmayip cok isteyenin
Oluyo da noluyo diyenin
Oldugu icin cok mutlu olanin
Olmadigi icin cok mutlu olanin
Onsuz olamayanin
Onunla hic olamayanin
Herseye ragmen yureginde her daim aska yer olanin…

Kisacasi herkesin sevgililer gunu kutlu olsun!!!

13 Şubat 2007 Salı

hastaliklar vs...

Buraya hastalik haberleri yazmayi sevmiyorum, hem yasananlari tekrar tekrar hatirlatmamasi hem de sizleri uzmemek acisindan. Ama uzattik arayi, biliyorum.
Selim krese basladiginin ikinci haftasinda hastaliklar da boy gostermeye basladi. Yalniz kendisi degil, bizler de alsik payimizi bu hastaliklardan.
Yalniz gecen haftadan beri gecmeyen ates sonucunu bu sabah Selim'in vucudunu kaplayan dokuntuler seklinde gosterince biz yine tuttuk Selim'in doktorunun yolunu. Biz dediysem yine bir sali sabahi oldugu icin ve sali sabahlari benim dersim oldugu icin Selim babasiyla gitti doktora -doktorumuz da hos mu hos bir bayan bu arada ;)-. Her neyse ogrendigimize gore "fifth disease" olmus Selim. Turkcesini bilmiyorum, bilen birileri soylerse sevinirim. Yani ilk cocuk hastaligini gecirmis oldu Selim boylece.
Bugun Selimcigimiz dinlensin diye evdeydik ailecek; vucudu yorgun dusmus olmali ki uyudu yavrum tum gun...
Simdilik nahos hastalik haberleri gunlugumuzun gundemini olusturuyor. Ama arada guzel seyler de olmuyor degil. Ornegin Selim bey kreste ingilizce ogrenmeye baslamis bile -gerci bu simdilik iyi mi kotu mu anlayamadik ama-... "Where is your nose?" diye sorulunca kendisine burnunu gosteriyor sirin sirin. Bir de gecen gun bir yaramazlik ustundeyken kendisi "hayir" dedim isaret parmagimi sallayarak, o da bana "do!" diye karsilik verdi; cok guldum bu haline...

Sifa dualarinizi eksik etmemeniz dilegiyle...

6 Şubat 2007 Salı

it makes you question your whole life!

Allah'a sukur: kanser degilmisim!
Anlatayim:
BIrkac gundur ciddi bir bogaz agrisi cekiyordum. "Sogukalginligidir herhalde ama cidden cok buyuk bir agri ilac almamda fayda var" diyerekten okulun saglik merkezine gittim dun sabah.
Saglik merkezindeki doktor "ben cok birsey goremiyorum ama dilinin arkasinda normal olmayan bir buyume var, bademciklerin de asimetrik gorunuyor, vakit gecirmeden bir uzmana gorunsen iyi olur" dedi.
Zaten az bucuk hastalik hastasi olan ben bunu duyunce iyiden bir panige kapildim. Bademciklerim de hep sorun cikarmisti zaten kucukken. Bademcikler yuzunden igneci Ayse teyzeyi baya bir ziyaret etmistik. Icimde hep bu yuzden buyuk bir hastalik gecirecegim duygusu vardi, ne zaman bir girtlak kanseri vs. gibi haber duysam icten ice kendime de gelecegi korkusu tasirdim. Herneyse adamin bunlari soylemesi benim bu dusuncelerimi aciga cikardi tekrar. Sonra hemen internete baktim; evet, ciddi seyler soyleniyordu asimetrik bademcikler icin; ciddi, ve hos olmayan seyler (merak edenler bknz)!
Vakit kaybetmeden ertesi gune (yani bugune) randevu aldim bir kulak burun bogaz uzmanindan. Ama dunden bugune neler gecirdirm icimden neler...
Agladim, cok agladim; her Selim'e bakisimda daha bir agladim, tum gece onun saclarini, yuzunu, boynunu kokladim, bu kokuyu unutmak istemedigimi bilerek; Selim her "anne" deyisinde icim ciz etti Sebo'ya Selim'e benden baska kimseye anne dedirtmemesini vasiyet ettim; icten ice gercekten kansersem eger bundan sonra ne yaparim diye dusunmeye basladim; hayatima hicbirsey olmamis gibi devam mi ederim, herseyi birakir miyim, vs. gibi pekcok soru gecti kafamdan; Sebo ve Selim'i ardimda birakmanin ne kadar uzucu olacagini; anne ve babamin boyle bir haberle kahrolacaklarini, tum yasantimizin degisecegini dusundum.
"Obur dunya" inancimla sevdiklerime otelerde biryerde kavusacagimi belki ama onlarla olmadigim vakitte ne kadar cok yasayacaklarini ve benim bunlarin bir parcasi olamayacagimin ne kadar uzucu oldugunu dusundum. Ve en onemlisi henuz olmeye hazir olmadigimi farkettim. Ani bir birakisa, gidise hazir olmadigimin farkina vardim. Gercekten ne zaman hazir olur ki insan?
Tum hayatimi, nasil yasadigimi, herseyi, herseyi sorguladim su iki gunde........

***

Biraz once doktordan geldik. Cok sukur kanser degilmisim; bademciklerim yine kucuklugumdeki gibi nahos bir oyun oynadilar bana; baya nahos sanirim ki doktor "they are on fire" -alev almis bunlar- deme geregi duydu :). Doktor bunun bir surec oldugunu; liseden sonra genelde bademciklerin cok sorun cikarmadigini ama cocuk olduktan ve cocuklar okula baslayip (Selim'in krese baslamasi gibi) oralardan mikrop getirmesiyle tekrar bademcik sorunlarinin yasanmaya basladigini; eger uc dort ay icinde tekrar tekrar olursa ameliyata gerek duyulabilecegini anlatti. Asimetrik degilmis ayrica bademciklerim :), sadece normalden buyukmusler biraz, o kadar. Antibiyotik verdi, alir almaz hemen bir tane ictim bile- cidden buyuk buyuk bir aci icindeyim su anda-.

Herneyse, hersey guzel simdi, asayis berkemal ;); amma velakin "it makes you question your WHOLE LIFE!"

4 Şubat 2007 Pazar

tesekkurler Sebo!


Sebocugum, kocisim;
Sana bizimle gecirdigim bu guzel gun icin ve elbette buyuk boy latte kahvelerimiz icin cok cok tesekkur ederiz.
Beni ve Selim'i cok mutlu ettin sevgili lufis...
Sana tesekkur etmek istedim; sagolasin, iyi ki varsin, iyi ki bizimlesin, iyi ki bizim'sin ;).
Seni cooook cooook cooook seviyoruz!

iyi ki sobelendim :)


Evet, oncelikle tesekkurler annevebebisi! Iyi ki sobelendim de kabugumdan siyrilip birseyler yazma moduna girebildim boylece.
Bu aralar karamsar ruh halleri vardi uzerimde, yazasim yoktu pek. Eh bir de hafta ici Selim kreste diye onun yoklugunda calisiyorum bol bol, calismamanin opportunity cost'u cok yuksek cunku -Turkce terimler konusunda cooook coook kotuyum, demand ve supply'in bile Turkce karsiliklarini karistirdigim icin opportunity cost'un Turkcesine hic giremeyecegim bile-.
Neyse, ne diyordum; hakkimda bilinmeyen 5 seyi yazacaktim, tabii blog sayesinde pek kaldi mi bilmiyorum ama yine de yazmaya calisayim:
  1. En favori rengim mavi'dir. Oyle olmasina karsin kiyafetlerim genelde siyah'tir. Daha renkli olmaya calissam da siyah trendinden cok fazla kurtuldugumu soyleyemeyecegim.
  2. Adrenalin yukluyumdur. Bu nedenle doga sporlarini cok severim. Bu aralar birseyler yapamadigim icin yalnizken hizli araba kullanarak adrenalimi atabiliyorum ancak.
  3. Cok okurum, okumayi cok severim. Ilk okumaya basladigim yillarda annem beni gece ucte yatagimda kitap okurken bulurdu. Su siralar tezimle ilgili seyler okusam da genelde, yine de bir iki tane farkli kitap bulundururum basucumda okumak icin (simdilerde "Piaget- cocugun gozuyle dunya" var mesela).
  4. Burclarla oyle cok aram yoktur ama burcumun ozelliklerini tasirim: dogayi, gezmeyi sevmek, arkadas canlisi olmak-dostlarima ve dostluklarima ekstra ozen gosteririm, ama oyle cok dostum, arkadas cevrem yoktur; tek tuk ama kalici dostluklar, felsefe, tarih ve dinle ilgilenmek, iyimserve merakli olmak, riske atilmayi sevmek, kiskanc olmamak, cok cesitli konulara ilgi duymak ... gibi. Burcumla uyusmayan ozelliklerim ise gayet sabirli ve inatci olmam, cok konusmamam sanirim.
  5. Akademisyenligi gayet tesadufi bir sekilde sectim. Ilkokul, ortaokul ve lisede cok basarili olmama karsin universitede ders calismayi rafa kaldirdigim icin akademisyenlik aklimin ucundan bile gecmiyordu; hatta "bir daha okul mu? tobeeeeeeeee" dedigim olmustur cok. Ama olaylar ve secimler tekrar akademiye donuse yoneltti beni, universite egitimimden farkli bir alanda calistigim icin sanirim, seviyorum simdi akademisyenligi.
Ilk aklima gelen -bizim oralarin degisiyle "geliveren" :)- bunlar simdilik. Bir de lise sona kadar -ve belki hala biraz- da tipim su resmini koydugum kiza benziyordu -bu da madde 6!!!-.
Ben kimi sobelesem bilmem ki, sanirim herkes sobelendi coktan :(...

3 Şubat 2007 Cumartesi

hicbirsey ve hersey :P

duzen degisikligi
yogunluk
ders calisma
.
.
.
bosluk
.
.
.
can sikintisi
.
.
.
oyle iste birseyler
.
.
.
icimden gelmiyor
.
.
.
yazmak da, yemek yapmak da...
.
.
.
hicbirsey
.
.
.
hersey
.
.
.
bunalimsal bir yazi
.
.
.
okumayin sakin
.
.
.
bitti..............!!!