Pages

30 Kasım 2005 Çarşamba

dun beklenen oldu...

dun beklenen oldu...
Bu kadar motivasyonsuzlugun, calisamamanin ic huzursuzlugu getirdigi bir durumda, sonunda hem komite baskanimdan, hem de komitemde olan bolum baskanimizdan okkali azarlar issittim tezimin geride kaldigina dair. Neye yetisiyoruz onu anlamiyorum bu arada, doktorada pek cok bolumde cok da suyunu cikarmamak sartiyla istedigin zamanda bitirme gibi bir rahatlik varken bizim cok sevgili hocalarimiz hemen sutlama pesindeler nedense.
Nedir bu adamlardan cektigim?
dun adamlar bana soylenirken icimden bir an bagirip, hocanin kapisini carparak odadan arkama bakmadan cikmak geldi. Bir film karesi gibi gecti onumden. Bugune kadar hic gundeme getirip kullanmadim ama icimden "hamileyim ulan, anlamiyor musunuz, ne diye ustume geliyorsunuz" diye sirret sir sekilde bagirmak, bolumun altini ustune getirmek geldi iste. Delilik damarim tuttu ama, amma velakin yapamadim. Attim icime iste, yuttum her soylenileni.... Aralik ayini cok daha verimli gecirerek kaybettigim zamani kompanse edecegimi soyledim misterlara. Ve ciktim odadan, aglasam mi, bagirsam mi haykirsam mi bilemeden oylece eve attim kendimi. Ve yorgani cekip yattim tabii. Birsey degil, korkuyorum tum bu sikinti ve stresten dolayi erken dogum yapacagim diye (ammaan tahtaya vurun dostlar). Cidden bir sure bir kasilma hissettim dun rahmimde. Bilmiyorum bu Braxton- Hicks kasilmasi miydi yoksa stres kaynakli birsey miydi, hiiiiiic bilmiyorum ama canim sikildi iste.
Bir yandan hocalarim, bir yandan kocam, bir yandan oglisim... Hayatimdaki erkekler beni uzuyorlar bu aralar iste (ama yine de ben biricik'imi, oglisimi onlardan ayri tutuyorum, onun varligi bana guc veriyor ve sirf onun varligi nedeniyle dunyadaki hicbirsey, hicbir sikinti umurumda degil aslinda, yeter ki biricik'im iyi olsun)...

24 Kasım 2005 Perşembe

Sukran gunu


sukran gunu Posted by Picasa

Her Kasim ayinin son persembesi Sukran gunu olarak kutlaniyor burada. Persembe, cuma ve arkasindan gelen haftasonu bir tatil havasinda geciyor boylece. Amerikanyalilar (bu da benim uydurmam iste) icin onemli bir gun sukran gunu. Bu gunun bir hafta oncesinden (ya da birkac hafta mi demeliydim) basliyor hazirliklar. Bir hafta oncesinde TV kanallarinda sukran gunu hazirliklari dizilerin ana temalarinin sukran gunu olmasiyla basliyor da ileriki zamanlarda Martha ve Oprah showlarda hindi ve bilumum tariflere kadar devam ediyor. Ozellikle bu gunde aile ile birlikte olmak cok onemli. O gun tum aile birlikte hindili sofra basinda yeme icme ve aksaminda Amerikan futbolu dolu bir gun geciriyorlar. Cevremizdeki pek cok Amerikali arkadas, hoca vs. simdi aileleriyle birlikte olmak icin terkettiler her zaman bulunduklari mekanlari. Insanlarin aileleriyle birlikte olmasindandir sanirim, biz uzaktakilere, sukran gunu ayri bir huzunlu geliyor. Ben de bu gunde ailemin oldugu kocaman bir sofra basinda bulusmayi umud ediyorum ama dort senedir henuz yasayamadim bunu. Bize sukran gununden geriye bir tek "ozlem" kaliyor.
Bugun bir degisiklik yaptik, ve buradaki arkadaslarla bulustuk kahvalti- ogle yemegi tarzi bir toplantida. Hasbelkader birbirimize aile olmaya calistik, iyi de oldu sanki, diger herkesin mutlu oldugu bu aile gununde biz de bir nevi aile ortami olusturmaya calistik kendimizce. En azindan bir teselli'miz oldu ;).
Sukran gunu en eski Amerikan geleneklerinden biri. Mayflower gemisiyle Amerika'ya ilk gelen gocmenlerden bir grup ilk yil bu yeni topraklarda cok buyuk zorluklarla karsilasiyorlar. Hastalik, yetersiz beslenme vs. gibi nedenlerden ilk gelen 110 kisilik gruptan bir senenin sonunda 50 kadar gocmen kaliyor yalnizca. Bu arada bu gocmenler kizilderililerle karsilasiyorlar. Bir kizilderili onlara bu kosullarda nasil yasayabileceklerini, yeni dunya bitkilerini, hangi bitkilerin yenilebilir, hangilerinin zararli- zehirli oldugu, ve cesitli tarim teknikleri ogretiyor (bu tarim tekniklerinden birisi bitkilerin koklerine olu balik serpme ve bubaliklarin bir cesit gubre seklinde kullanilmasi ornegin). Bu ogrendikleri sonucunda ikinci senede gocmenler bol verimli bir hasat mevsimi geciriyorlar, cevreyi taniyorlar ve yerlesmeleri icin kendilerine cok daha uygun sartlar kuruyorlar. Bunun sonucunda bir gunu verdigi nimetler karsiliginda kizilderililerle birlikte kutladiklari, Tanri'ya sukranlarini iletecek bir gun olarak kutlamaya basliyorlar. Benim bildigim basit sukran gunu tanimi boyle. Isin ironisi ise kizilderililerle ilgili olan kismi, bir zamanlar gocmenlerin Amerika kitasina yerlesmelerini saglayan kizilderililer gel gor ki yine bu insanlar tarafindan yokediliyorlar. Elbette bu gunlerde isin bu kismi hic konusulmuyor ama dusunmemek elde degil.
Ne diyelim, bu topraklarda yasayan bizlere de "happy Thanksgiving" demek kaliyor...

22 Kasım 2005 Salı

Castanea sativa

Kestane Ye

Tarif bloglari arasinda yapilan etkinlikte Aralik ayi (yilin son, mahsun bir o kadar da guzel, dogum gunumun oldugu, benimmm ayim ;))icin cok sevdigim bir bitki (yiyecek, meyve???) olan kestane secilmis. Her ne kadar bloglardaki bu guzel tarifleri yapamasam da, dikkatle okuyor ve "birgun" yapmayi umarak sakliyorum.
Yalniz bu hamilelik donemimde kestane ayri bir guzel ve cekici geldi bana. Buralarda hala havalarin nispeten sicak olmasindan midir nedir, henuz kestanye sativa'yi goremedim etrafta. Gorur gormez alip kestane kebap yapmayi ve oglusuma annesini karninda bu muthis yiyecegi tanitmayi planliyorum.
Kestane denilince annemin "kestanye sativa"si aklima geliyor; kestane bitkisinin latince adiymis kestanye sativa. Annemin boyle ilginc kelimeleri vardir gunluk hayatta kullandigi, meslegi dolayisiyla bunlari bilen annem gunluk hayata da tasir bu bilgisini, yoksa ben nereden bilecektim kestanenin latince ismini... Ama komiktir ki ben de kestanye sativa diyorum bu cok sevdigim yiyecege (bu arada yiyecek, meyve ve bitki arasinda donup duruyorum; farkindayim).
Neyse, diyecegim odur ki tarifleri dort gozle bekliyorum, resimlerine bakmak bile beni yeteri kadar mutlu edecek sanirim :))).

20 Kasım 2005 Pazar

ornek almali...

"Durgun su, saflığını yitirir ve soğukta buz tutar. Tıpkı faaliyetsizliğin aklın gücünü zayıflatması gibi..."

"Dolu dolu yaşanmış bir gün iyi bir uyku getirir. Dolu dolu yaşanmış bir yaşam da huzurlu bir ölüm getirir."

Leonardo da Vinci

17 Kasım 2005 Perşembe

nihayet...

Nihayet soguklar basladi :)))
Iki gundur soguyan havalarla birlikte agzim kulaklarimda geziyorum desem yeridir. Dun ornegin gunduz 3 derece civari idi ve ben hamileligin de verdigi hormonal dopingle evin icinde bir sure t-shirtle gezme becerisini gosterdim, sogugu icime ceke ceke, keyfine vararak yasamak istiyorum cunku. Ayrica kesinlikle "kis geldi" diye bir tahminde de bulunamiyorum ne yazik ki, cunku yine bogle soguk birkac gunun ardindan 28 dereceleri bulan o sicak gunler gelmisti. Guvenim kalmadi benim bu havalara, ne bicim memlekette yasiyoruz anlamadim vesselam...
Bu arada dun aksam hocama birseyler yolladim, bunun icin nihayet diyemiyorum ama cunku biliyorum ki yazdigim seylerim kalitesi cok dusuk :P. Adam, sali gunu bakip cevap yazarim sana demis, sali gunune de problemi erteledim sanirim ama elbette icim rahat degil cunku biliyorum ki yaptigim problemi cozumlemek degil, ertelemek. Ertelenmis problemler kokunden cozulmedigi surece gelir beni bulur.
Universite mezuniyetimde de boyle sarpa saran bir problem yasmistim. Birgun, okuldan cikisimi alip ogrenci islerine gittim diplomami alabilmek icin (diplomami diploma toreninde almamistim cunku yine depreson hallerinden-depresyon halleri oldunu simdi simdi anlayabiliyorum- mezuniyet torenine katilmamistim). Kayit islerinde bana diplomamin olmadigini ve bir dersten kalmis gorundugumu soylediler; nasil bir sok(!!!) anlatamam... Oysa ki ben cok emindim ki o dersten kalmamistim. Apar topar dersin hocasini bulmaya gittim, gel gor ki yurt disinda konferansta imis, bolum sekreterinden bir sekilde birseyler ogrenmeye calistim, notlarin verilmesiyle ilgilenen kisiyi buldum. O kisi notlari bulamadi ama bu konuya bakacagini ve ogrenci islerini haberdar edecegini, bu isin iki hafta kadar surebilecegini ve diplomami da gelecek iki ay icinde alabilecegimi soyledi... O iki ay benim ertelemelerimden dolayi iki yil oldu... O gunden sonra korkumdan uzunca bir muddet (iste iki yil kadar :P) okula gidemedim, aslinda biliyordum gectigimi ve diplomamin beni bekliyor olacagini ama icimdeki o acaba sorusu ve okulda olasi yasayabilecegim problemler beni iki yil kadar bu konudan uzak tuttu. Ve ben sirf bu korkumdan, gereksiz endiselerimden dolayi girdigim islerde diplomami geciktirmek icin elimden geleni yaptim, sorunu cozmek yerine gunluk cozumler buluyordum iste ve bu gunluk cozumler eninde sonunda benim basimi agritiyordu.
Iste bu olaydan aslinda ibret almam gerekirken hala bu tip gecici cozumler cekici gelebiliyor, sonuclarini bile bile bu yola girmek, hatta girecek olma olasiligi bile sinirimi bozuyor, canimi sikiyor aslinda.
Iste bana degistirmem gereken birsey daha :(((.

14 Kasım 2005 Pazartesi

haftasonummm...

haftasonum yine stres icinde gecti... elbette ki ders calismak zorunda olmak ve calisamamak arasinda gidip gelen ben yine iki gunu bilgisayar basinda calismaya calisarak ama elde hicbirsey olmadan bilgisayarin basindan kalkarak gecirdim :(((. i Toplasam topu topu 1 sayfa single space yazi ancak yazmisimdir (1 sayfa cok iyimser oldu, 2/3 sayfa demek daha bile dogru :P). Bu zorunluluk ve sonucunda birsey yapamama o kadar cok sikti ki beni yine haftaya dinlenmeden ve umutsuzlukla basladim. (Bu umutsuzlukla basladigim bilmem kacinci hafta...)
Haftasonun tek iyi tarafi cumartesi aksami yeni tanistigimiz arkadaslarla borders'a kahve icmeye, sohbet etmeye gidisimiz vs oldu. Kafa dengi, muhabbet bir cift gibi duruyorlar, yeni dort aylik kurabiye cinsi yenilesi bir bebekleri de var, bebek sohbetimizin cogu kisminda uyudu ama ayrilmadan once onu yeter kadar mincikladim sanirim.
Pazar gunu yine monoton bir sekilde ben bilgisayara bilgisayar da bana bakti iste, oylece bakistik. Bir ara annemlerle konustum skype'den... Annemlerin de bilgisayar almasi cok iyi oldu, artik rahat rahat kontur bitecek derdi olmaksizin konusabiliyoruz. Ayrica cok da anlik olaylara tanik olabiliyorum boylece, komsu ya da apartman gorevlisi ugrar kapiya, sesleri duyulur..., anneannem telefon eder, sesleri duyulur, yemek yanar, apar topar annem ya da babam yemege bakmaya gider vs vs. telefonda bunlari yakalayamiyor insan, iyi oldu bu is hem de cok iyi.
Annemler yine doguma yakin, sanirim ocak sonu gibi gelecekler buraya, iyi olacagini dusunuyorum, ozellikle de bebek bakimindan hicbirsey anlamayan benim icin. Gerci annemin de bu konuyu ne kadar iyi bildiginden supheliyim ama (zira kendisi yalnizca bir bebek buyutmus, buyuturken calismis ve sonra da senelerce etrafimizda pek yakin bir bebek olmamis durumda) "anne" oldugu icin cok daha tecrubeli oldugunu zannediyorum. Yani ne olursa olsun bu konuda guvenim tam ona ;).
Artik bu konuda kesin kafayi kirdigimi dusunecegim ama haftasonumu bunaltan bir diger sey yine mevsim normallerine gore asiriiiiiiii SICAK olan Dallas havasiydi. Burasi genelde ilik bir kis geciriyor ama yine de normalde kis eylulde baslardi yavas yavas, cumartesi 25-28 derece civari olan hava dun yine 28'de peak yapti. Sicak cok sicak ve bunaltici bir gundu...
****************************************
Bugunumu verimli gecirmeyi umid ediyorum........... ****************************************

12 Kasım 2005 Cumartesi

yorgunum sanirim...


 Posted by Picasa

zamanimi resimdeki gibi grafikler yaparak ya da yagliboya resim yaparak, yavas ama zevk aldigim bir sekilde gecirmek istiyorum.
yavas yavas, zevk alarak...

salep buldum benimdir...


.. Posted by Picasa

Birkac gunder beri hayat can hasta... Oyle buyuk birsey degil, grip olmus durumda hani ses kisikligi ve kuru oksurukle birlikte olan. Pek bulasici gibi degil o yuzden benim icin bir risk olusturmuyor yoksa bicirigimla ben ondan uzak durma konumunda kalacaktik...
Neyse ona sicak birseyler yapma niyetiyle dolaplari karistirirken turkiye'den gelen ihlamur, adacayi vs gibi bitki caylarinin yaninda ne zamandir orada duran ama benim tamamiyle unutmus oldugum salep ilisti gozume... Ne buyuk bir mutluluk :))) kucukten beri bilimum sut mamullerine tutkun olan benim icin (kaymak haric, ozellikle de sutun ustundeki kaymagi dusunmek bile tuylerimi diken diken etmek icin yeterli) ne muthis bir hazine oldu anlatamam. O aksam hayat canla birlikte, ustu tarcinli mis kokulu salep ziyafeti verdik kendimize...
Ondan beridir de aklim salepte... Birazdan, havadaki kapaliligin verdigi etkiyle yine kendime salep yapacagim. Bunu dusunurken lise anilarim canlandi gozumde. Guzel bir arkadas grubumuz vardi lisedeyken; soyle toplandik mi 8-10 kisi edecek cinsten. Bazen o soguk kis gunlerinde hep birlikte dersaneden ciktiktan sonra o kucuk Ege sehrinin pek az olan alternetifleri arasindan "salep icmeye gidelim"i secer, cok da merkezi bir yerde olmayan ama otantikligini korumus o pastaneye giderdik. Yalnizca saleple kalinmazdi tabii, isteyen bozayla eslik eder, yaninda bilimum kurabiyeler ve tatlilar girla giderdi. Tum o universiteye hazirlanma stresi altinda bizim icin ne guzel kacamaklardi onlar. Sonra bir de muhabbet ederdik ki donup dusundugumde neler konusuyor oldugumuzu animsamiyorum bile ama derin muhabbetler olurdu bizimkisi. Guzel insanlarin oldugu guzel bir arkadas grubuydu, simdi herkes baska biryerlerde... Geriye donup baktigimda o yillari cok buyuk bir keyifle aniyorum. Hani sorsalar hayatinizda hangi yila geri donmek isterdiniz diye eminim ki o yillari secerdim hic tereddut etmeksizin...
Neyse, cok uzatmadan lafi ben ve bicirigim, biz, kendimize bol tarcinli bir salep yapip, keyfine varalim...

9 Kasım 2005 Çarşamba

kimin yazisi oldugu konusunda kuskuluyum ama...

Arada sirada Can Dundar'a ait oldugu soylenen emailler aliyorum. Bunlarin kimi gercekten yazara aitken, kimi yazilarin can dundar ile uzaktan yakindan ilgisi olmayabiliyor (bunu yazarin kendisi de gerek kosesinde gerekse bazi tv programlarinda belirtti). Bu nedenle buldugum her Can Dundar yazisina (kendi kosesinde yazdiklari disinda tabii ki) supheyle bakar oldum.
Iste yine boyle bir yazi geldi, yazilan herseyi cok paylasmasam da bana seslendigi kisimlar da var. Herkese bir sekilde seslenen bir yazi oldugunu dusundugum icin burada paylasmak istedim. Siz de benim gibi kendi payiniza dusun kismi alin ;)
*************************************************************************************
Henuz 18 ini yeni bitirmiştin, enerji ve umutla dolu hayata
başlamaya hazırdın... Ne oldu? İstemediğin bir okula girdin. İnsanları mutlu etmek, saygı kazanmak, sevilmek için... Sevmediğin bir bölümde senelerini harcadın....
Ayaklarını sürüye sürüye gittin derslere... Çalışmak istemedin ama yine de zorladın kendini... Güç bela bitirdin sonunda... Ne ailen, ne de arkadaşların görmedi yaptığın fedakarlığı... Alkışlamadılar seni, omuzlarının üzerine çıkarmadılar, madalya takmadılar... Enerjin çoktan tükenmeye başladı bile... Kimse bilmez nasıl kendini feda ettiğini... Ruhunu teslim ettiğini... Gençliğini tükettiğini...
Şimdi iş bulman gerek...Para kazanman, araba alman, ev alman gerek..... İstemediğin bir işe girdin... Böyle olması gerekiyor diye... Sırf çevrendekiler bekliyor diye... İnsanları mutlu etmek, saygı kazanmak, sevilmek için... Sabahın köründe gidiyorsun işe...Sevmediğin insanlar ile gününü harcıyorsun... Heyecan duymadığın işlerle zamanını geçiriyorsun...Yarının gelmesinden nefret ediyorsun...
Sevildiğini hissettin mi peki? Ya saygı? Bitti mi insanların istekleri? Özgür müsün artık? Hayır hala özgür değilsin...Şimdi evlenmen gerek... Öyle ya yaşın geçiyor, evde mi kaldın ne? Arıyorsun etrafında uygun birisini, artık evlenmeliyim diyorsun...Acaba gerçekten istiyor musun? Sana uygun birisini buldun işte, boyu boyuna, mesleği mesleğine, parası parana göre...Peki ya kalbin?
Düğününden bir gece önce sessizce itiraf ettin kendine, ya doğru kişi değilse? Belli ki hazır değildin bu evliliğe... Evlenmek için evlendin... İnsanları mutlu etmek, saygı kazanmak, sevilmek için...Mutlu oldun mu peki? Kalbin heyecanla doldu mu? Akşam eve koşarak döndün mü? Sevildiğini hissettin mi? Seviştin mi tüm varlığınla?
Daha evleneli bir sene dolmadı, insanlar çocuk demeye başladılar... İstedin mi gerçekten bir çocuk sahibi olmayı? Hazır mısın bir canlıyı yetiştirmeye?
Söyle bana ne verebilirsin bu küçük insana? Hayatı kendi gözlerinle hiç yaşadın mı? Ne istediğini biliyor musun? Ya istemediğini? Hiç risk aldın mı?
Sen hiç kendin için bir şey yaptın mı? Çocuğun bir gün sorarsa
Özgürlük Nedir? Ne cevap vereceksin? Sen hiç özgürlüğü yaşadın mı?
Evliliğinde problemler yaşıyorsun... Sevmediğin bir insanla cehennemi paylaşıyorsun... Boşanmak fikri kafana gelip gelip gidiyor...
cesaret edemiyorsun... İnsanlar ne der diyorsun... Gene kendi duygularının üzerine
bir duvar örüp başka insanlar için evliliğinde kalıyorsun....
Fedakarlığını gören biri var mı? Yaşadığın ızdırabı senin gibi yaşayan?
Korkuların seni hapsetmiş, her geçen gün etrafına bir duvar daha örüyorsun.
Sevilmeme korkusu, yalnız kalma korkusu, başarısız olma korkusu, saygınlığını yitirme korkusu ve daha neler neler... Hayatında hiç korkmadığın bir
gün oldu mu? Cesaretle atıldın mı hiç, ya bilmediğin bir dünyaya girdin mi?
Sevilmemeyi göze aldın mı hiç? Gülünç duruma düştün mü? Ağladın mı
doyasıya, insanlara aldırmadan? Acı çektin mi hiç, hani öleceğini düşünecek
kadar...Ve iyileşmeyi başarabildin mi hiç?
Yaş erdi kemale diyorsun, bu saatten sonra benden ne köy olur ne
kılavuz.Umutların tükenmiş, hayallerin yıkılmış... Koca bir ömür
başka insanların kontrolü altında geçip gitmiş. Alışmışsın
artık bu düzene,artık istesemde çıkamam diyorsun... Ve gene kendin için bir
şeyler yapmaktan vazgeçiyorsun...
Ne olurdu istediğin okula gitseydin... Kim ne derse desin,
ressam olsaydın... Müzisyen, Arkeolog, Sanatçı, Sporcu olsaydın...
Hayattaki büyük adımları ancak hazır olduğunda sen istediğin için atsaydın...
Ne olurdu biraz risk alsaydın? Biraz kendine güvenseydin? Biraz kendine inansaydın?Ne olurdu seni çepeçevre saran zincileri kırıp, önünde ki
duvarları aşıp, kendin olabilmeyi başarsaydın? Kim ne diyebilirdi sana?
Gene kimse madalya takmazdı, gene kimse alkışlamazdı, gene kimse seni omuzlarının
üzerine çıkarmazdı... Ama sen kendine saygı duyardın!
Haydi şu anda şu dakika bir daha bak hayatına... Bu sefer
kendin için bir şeyler yap...Bırak insanlar sevmesin seni, bırak senin
mutsuzluğundan mutlu olmayıversinler, bırak takdir etmesinler,
onaylamasınlar, bırak dedikodunu yapsınlar, itiraz etsinler...
Hayatında bir kere olsun bu riski al!
İstediğin mesleği yap... Zevk al ürettiğin işten... Uçarak git
işine... Keyif al birlikte çalıştığın insanlardan... Yaşamını kendin
SEÇ ve MUTLU OL seçtiğin bu yaşamdan...
İstediğin insan ile istediğin zamanda evlen... İster 20 inde
ol, ister 50sinde... Senden başka kim bilir doğru insanın kim olduğunu ve
doğru zamanın ne zaman olduğunu? Dinleme başkalarını...
Evlenmek için hiç bir zaman geç sayılmaz... Ve hatta istiyorsan asla evlenme...
Bu yaşam senin, ve ızdırabını da, mutluluğunu da yaşayan tek sensin....
İstediğin zaman çocuk yap... Kendini hazır hissettiğinde,
yaşama bir canlı getirmek istediğinde ve o çocuğa verecek bir şeylerin
olduğunda... Ve hatta istemezsen hiç çocuk yapma...
İstiyorsan başka bir şehre taşın, başka bir ülkeye, başka bir
kıtaya... Mecbur değilsin bu şehire tıkılıp kalmaya...
İstiyorsan yeniden okula başla, yeni bir meslek, yeni bir
hayat, yeni ben diyerek kendin için yaşa...
Şimdi soruyorum sana...
Ne zaman kendin için bir şeyler yapacaksın?
(CAN DÜNDAR)

8 Kasım 2005 Salı

ey sumuklu! silkin ve kendine gel...


 Posted by Picasa

Bu aralar yine bir mutsuzluk, depresyonik haller pesimde. Her ne kadar umursamak istemesem de durup dusundugum vakit hic de iyi hissetmiyorum kendimi. Bunun birinci nedeni (ya da sonucu kimi zaman, bu gibi hallerde sebep-sonuc iliskisini de pek iyi kuramiyorum cogu zaman) bir turlu kendimi birseyler yapmaya- en inemlisi de tezimle ilgili calismaya- motive edemiyor olmam. Calisamayinca, birseyler bitirip "en azindan bugun bunu bitirdim, birseyleri basardim" diyemeyince daha da mutsuz oluyorum ve icimden hicbirsey yapmak gelmiyor. Tam "gunu yasa, seize the day, carpe diem" durumlarindayim, yapmam gerekenler disinda hemen hemen herseyi yapiyorum; ev isleri(bu gibi durumlarda elbettean daha cazi ders calismaktan cok daha cazip geliyor), arkadaslarimla bulusmalar, kitap okumalar, bicirigimla konusmalar, daha neler neler... Ama icim hic huzurlu degil asil yapmam gereken seyi (tezim ustunde calismayi) yapmadigim, ya-pa-ma-digim icin :((( bu huzursuzluk da sonucta mutsuzluk getiriyor. Booooyle anlamsiz bir ruh hali icindeyim iste.
Hergun masa basina oturup, bugun yazacagim birseyler diyorum ve sonra kendimi ya internette gazete okurken, hamilelik ya da blog sayfalarinda gezinirken buluyorum ve sonucta kendime sinir oluyorum.
Bu boyle gitmez, ama nasil, nereye kadar? ya da bu zinciri nasil kiracagimi bilemiyorum. "Derin nefes al ve plan yap, kucuk bir parcadan basla!!!" nasihatleri kulagimda ama bir basarabilsem... Basarabilir miyim ki? bilmiyorum, deniyecegim yine... on yuzbin ucyuz otuzuncu kez :P

1 Kasım 2005 Salı

weather forecast for Dallas, TX

Bugun bir 10 gunluk hava tahminlerine bakayim dedim: 10 gunluk rapora gore 10 Kasim'a kadar ortalama neredeyse 25 derece (C olarak). 25 dereceyi bazi kuzey ulkeleri yaz aylarinda bile goremezler oysa ki. Beni rahatsiz eden konu ortada sonbahar ve neredeyse kis diye bir mevsimin bile kalmayacak olmasi. Kendimi cidden rahatsiz ve huzursuz hissediyorum bu konuda. Bu sehirde gecici oldugumuzu bildigim icin devamli gelecekte daha kuzeyde biryerlerde olmayi umid ediyorum. Hatta sicakligin cok nadiren 25 derecelere ciktigi kuzey ulkelerine bile talibim, hem de fazlasiyla... Bakmaz olaydim su hava raporuna, cok uzgunum :(((

Sabah, bebisimin kalp atislarini dinledik yine doktor muayenesinde. Hizli hizli atiyordu. Onun orada saglikli bir sekilde buyuyor oldugunu bilmek cok hos ve rahatlatici bir duygu. Umuyorum bundan sonrasi da bu sekilde ozellikle bebegim icin sorunsuz bir sekilde gecer.

Bu annelik (daha "anne" olmus degilim ama...) cok garip bir duyguymus gercekten. Tek cocuk olmanin da etkisiyle sanirim, kendime her zaman cok onem veren; kendi duygularimi, hislerimi yasadiklarimi herseyin onunde koyan ve doyasiya yasamak isteyen ben, bebegim sozkonusu olunca pekcok seyden vazgecebiliyorum. O rahatsiz olmasin diye gece put gibi kimildamadan yatmaya calisiyorum; o da etkilenmesin diye uzulup, strese girilecek ortamlardan mumkun oldugunca uzak duruyorum; o iyi beslensin, saglikli olsun diye yediklerime ekstra ozen gosteriyorum vs. vs. Bunlar benim icin normalde cok zor seyler iken simdi dusunmeden bile dikkat eder hale geldim, gercekten cok garip. Bu yalnizca benim icin boyle degil biliyorum, tum anne adaylari bir sekilde dikkat ediyorlar bebeklerine, ancak tanidigim "ben"in de boyle davraniyor olmasi bana ilginc gelen.